25.10.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
MERT İNAN | Karanlığı Deşifre Ediyoruz (3)
Danıştay İkinci Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin, 17 Mayıs 2006’da Alparslan Arslan tarafından katledildiğinde Türkiye büyük bir sarsıntı geçirdi. Arslan’ın silahından çıkan kurşunlar, Daire üyelerinden Mustafa Birden, Mustafa Yücel Özbilgin, Ayla Gönenç, Ayfer Özdemir ve Ahmet Çobanoğlu’na isabet etti. Saldırı sırasında masanın altına giren Üye Kamuran Erbuğa, yara almadan kurtuldu. Tetiği çeken Arslan, koridorda havaya bir el ateş ettikten sonra merdivenlere yönelip kaçmaya çalışırken polis tarafından etkisiz hale getirilerek yakalandı ve cezaevine konuldu.
‘Karara tepki olarak’
Özbilgin’in cenazesi, 19 Mayıs 2006’da Ankara Kocatepe Camii’nde düzenlenen cenaze törenin ardından toprağa verildi. Binlerce kişinin katıldığı cenaze törenine doktorlarının karşı çıkmasına rağmen eski Başbakanlardan Bülent Ecevit de katılmış, ancak Ecevit bu törenden sonra rahatsızlanarak beyin kanaması geçirmiş ve cenaze töreninden 6 ay sonra da vefat etmişti. Alparslan Arslan, saldırıyı Danıştay 2. Dairesi’nin ‘türban’ kararına tepki olarak gerçekleştirdiğini söylüyordu.
Ergenekon iddianamesinde ise Danıştay saldırısının Ergenekon örgütünün talimatıyla gerçekleştirildiği, azmettiricinin emekli Tuğgeneral Veli Küçük olduğu iddia ediliyordu. Öyle ki Danıştay saldırısından iki gün sonra dönemin bazı siyasi figürleri bile Alparslan Arslan’ı yönlendiren kişinin Ergenekon sanıklarından emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin olduğunu, Tekin’in, olay öncesinde Arslan ile sık sık telefonla görüşme yaptığını, Danıştay saldırısından önce Cumhuriyet gazetesine bomba atılması eylemini gerçekleştiren Arslan’ın bu bombaları Tekin’den aldığı öne sürüyordu.
Danıştay saldırısının ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Arslan’ın da aralarında bulunduğu 9 sanık hakkında dava açarken, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk kararı 13 Şubat 2008’de verildi. Arslan, “tasarlayarak öldürmek” ve “Anayasa’yı ihlal” suçlarından iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum oldu. Arslan’a yardım ettiği öne sürülen diğer sanıklardan Osman Yıldırım ise müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Seyri nasıl değişti?
Danıştay saldısı davasının seyri, müebbet cezaya çaptırılan Osman Yıldırım’ın, Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılardan Zekeriya Öz (firari) ve Mehmet Ali Pekgüzel (tutuklu) ile 11-13 Mart 2008 tarihleri arasında Sincan Cezaevi’nde yaptığı görüşmelerden sonra değişti. 1986’da Akhisar’da kız kardeşi Miyase Yıldırım’ı öldüren, 1993’te “fuhuşa aracılık etmek”ten, 1994’te “adam öldürmeye teşebbüs”ten ve 1998’de “sahte kimlik çıkarma girişimi”nden sabıkası bulunan Osman Yıldırım’ın, Danıştay saldırısı ile Cumhuriyet gazetesinin bombalanması olaylarının Ergenekon’un talimatları doğrultusunda yapıldığını öne süren dilekçeler servis etmeye başlaması, Ergenekon savcılarının dikkatini çekmişti.
Şu an yurtdışında firari olan Savcı Zekeriya Öz’ün ‘Osmanım’ diye hitap etmeye başladığı suç makinesi Yıldırım, hem sanık, hem tanık, hem de gizli tanık olarak adeta adalet tarihine geçecekti. Yargıtay’ın bozma kararı ve Sincan Cezaevi’nde yapılan görüşmenin ardından Danıştay davası, Ergenekon davası ile birleştirildi. Dosya, Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilirken, Danıştay cinayetinden 39 yıl mahkumiyet alan Osman Yıldırım, Ergenekon davasının gizli tanığı oldu. Yıldırım, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi kararıyla, Danıştay cinayetinde Arslan’ın öldürme eylemine iştirak, Anayasayı İhlal ve Cumhuriyet gazetesine bomba atılması eylemlerinden beraat ederken, sadece örgüt üyeliğinden ceza aldı. Ancak Ergenekon davasının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Ergenekon ile Danıştay cinayeti arasında hukuki ve fiili bir bağlantının tespit edilemediğini, dava dosyanın ayrı görülmesi gerektiğine yönelik karar verdi. Bu karar aslında Danıştay saldırısının Ergenekon’la ilintili olmadığının da açık bir ilanıydı.
Arslan’ın tuhaf bağlantıları
‘10 yıl geçti ama yargılama bitmedi’
Danıştay İkinci Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in acılı eşi Ayşe Sema Özbilgin, cinayetin ardından geçen 10 yılın sonunda duygularını paylaştı. Özbilgin’in öldürülmesinde FETÖ bağlantısı iddialarına değinmekten kaçınan Sema Özbilgin, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Eşim Mustafa Yücel Özbilgin, devletine bağlılık ve görev bilinci ile hareket etti. Kendisi henüz genç bir kaymakam iken Edirne’nin Havza ilçesinden Ardahan’a tayini çıkmıştı. 2 günlük tren yolculuğu ile Ardahan’a vardık. Küçük çocuklarımız olmasına rağmen en ufak bir sızlanma duymadım. Çalışkanlığı bizlere her zaman örnek olup güç verdi.”
“Eşim, aynı zamanda arkadaşım, dostum, ailemizin direğiydi. Şehit olmasından sonra adeta dünyam başım yıkıldı. İçimdeki fırtına hiç dinmiyor...”
“Danıştay’a yapılan saldırının arkasından Ankara Savcılığı hızlı bir şekilde iddianame hazırladı. Ancak yargılama süreci 10 yılı aşmasına rağmen henüz sonuçlanmadı. Sürecin bu kadar uzaması hem mağdur, hem vatandaş olarak bizleri son derece huzursuz ediyor. Eşimi kaybetmiş olmanın acısına bir de sürecin uzaması eklenince sıkıntımız bir kat daha artıyor. Vicdanlarımızın bir an evvel, bir nebze olsun hafifletilmesini bekliyoruz. Hiçbir vicdan sahibi insanın bu durumu kabul edebileceğini düşünmüyorum. Bu kadar acı ve sıkıntı içinde bizlere destek olan herkese teşekkür ediyoruz. Özellikle son olarak Sayın Başbakanımızın Kurban Bayramı’nda diğer şehitler ile birlikte bizi de unutmayarak kendi imzası ile gönderdiği mektubun bizleri onurlandırmış olduğunu ifade etmek isterim.”
‘Suç delili bulunamadı’
YARIN: HRANT DİNK CİNAYETİ