‘Hep inandığım yolda ilerledim’

Eurosport Türkiye, MTV, Nickelodeon’dan sonra Lifetime’ı Türkiye’ye getiren Esra Oflaz Güvenkaya, tematik kanal fabrikası kıvamına geldiklerini söylüyor. Başarılı iş kadınıyla ilklere imza atmanın heyecanından, özel hayatına her şeyi konuştuk.

Eurosport, MTV, Nickelodeon’dan sonra Lifetime’ı Türkiye’ye getirdiniz. Kidz TV’yi kurdunuz. İlklere imza atmanın heyecanı nasıl?

Bugüne kadar yedi dev dünya markasını Türkiye’ye getirdim. Tematik kanal fabrikası kıvamına geldik diyebilirim (gülüyor).
Her yeni kanal lansmanım, bir bebek dünyaya getirmek kadar heyecanlı ama bir o kadar da sancılı oluyor. Çünkü muazzam bir emekle yapıyorum. Bir fikirle başlıyor, sonra iş planı ardından aylarca uğraşıp içeriği, kimliği, tekniği, prodüksiyonu, lisansları, platformları vs derken, özel bir kanal Türkiye’de doğuyor.

Lifetime Türkiye, hangi kitleye hitap ediyor? İçeriğini hazırlarken nelere dikkat ettiniz?

Lifetime, 150 milyon haneye şifreli, ücretli sunulan bir kanaldı tüm dünyada. Bizim Türkiye’de yaptığımız bu kıymetli içeriği, ücretli kanal kalitesini, ücretsiz olarak tüm platformlarda halkımıza sağlamak oldu. 18 milyon hanede yayındayız. İçeriği çok zengin, benim tabirimle ‘melez’ bir genel eğlence kanalı. Gündüz kuşağımız kadın odaklı.

Mesela Özge Ulusoy’la kadına dair her konuya değindiğimiz aktüel bir programımız var. Saat 18.00’den sonra tüm ailenin beraber izleyebileceği, Lifetime’ın bol ödüllü formatlarını uyarladığımız programlar var. Gece kuşağında ise suç/araştırma dizilerinden, paranormal kuşağına kadar meraklılarına pek çok farklı içeriğimiz bulunuyor.

Ayrıca aralık itibarıyla da global sosyal sorumluluk projelerimiz Türkiye’de başlıyor.

Türk kadını hangi programlara ilgi duyuyor?

Güzellik, moda, söyleşi, sağlık, ev değişimi, ilişkilere dair konulara ve reality şovlara ilgi duyuyor. Duygusu yüksek ve samimi programları izliyor.

Evlilik programlarına ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk halkı için evlilik çok önemli bir müessese, bu yüzden büyük ilgi görüyor. Bizde yabancı bir görücü usulü evlilik programı var, o da çok ilgi görüyor. Ancak Türkiye’deki yerel evlilik programları; aşk ve sevgiden çok ekonomik güvenceye bağlı olarak şekilleniyor ve maalesef izleyici de sevgiden çok tartışma programı şeklinde bu programlara kendini kaptırıyor.

Instagram’daki paylaşımlarınızın birinde “Güzel ülkemizde güçlü, mutlu, başarılı insanlar sevilmiyor” demişsiniz. İş dünyasında ayakta kalmak zorladı mı sizi?

İş kadını olarak hayli güç zamanlarım oldu. Medyacı olduğum için ister istemez yaptıklarım göz önündeydi. Negatif enerjiye maruz kaldığım, köstek veya kaba olunan dönemlerim çokça var. Ancak pes etmedim, hep inandığım yolda ilerledim. Türkiye’de kadınların çalışma oranı maalesef çok düşük. Hâlâ “Kadının yeri, evde kocasının yanı” gibi bir anlayış var. Bana da elinin hamuruyla erkek işine karışıyormuşum gibi davranılıyor bazen. Ne zaman tökezlersiniz diye bekleniyor sanki. Halbuki kadınların çalışma oranı yükselirse, hem ülkemizin ekonomik refahı artar hem de kadınlar sezgileriyle iş hayatını güzelleştirir.

‘İkinci bir hayatım olsa dedektif olurdum’

Bir gününüz nasıl geçiyor?

Her sabah 05.45’te kalkıyorum. Kızımı okula hazırlıyorum, ailemle kahvaltı ediyoruz. Sabah 07.00’de spor yapıyorum ve 09.00’da işimin başında oluyorum. Çok yoğun bir tempom var. Akşam eve gelip gene kızım ve eşimle vakit geçiriyorum. Dışarı çıkacaksak kızımız yattıktan sonra çıkıyoruz. Akşam yatmadan kısa bir meditasyon yapar, stres atıp, sonrasında topraklanırım. Suç ve araştırma dizisi bağımlılığım var. İzlemeden yatmam. İkinci bir hayatım olsa cinayet masası dedektifi olurdum.

Çalışan anne olmak zorluyor mu?

Hayır, zorlamıyor. Sadece çok programlıyım ve önceliklerimi çok iyi belirliyorum. Kızım benim hayatım ve tüm dünyam onun etrafında dönüyor.