Gündem ‘Karun kıssası’ ibret tablosudur

‘Karun kıssası’ ibret tablosudur

28.06.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Hazreti Musa’nın yakınlardan olan Karun, hazineleriyle övünür, gösterişi sever, kavminin arasında ihtişamla dolaşırdı. Ancak inançsızlığı, kibir ve gururu yüzünden helak olup gitmiştir

‘Karun kıssası’ ibret tablosudur

Kuran-ı Kerim’in yirmi sekizinci sûresi olan Kasas saresinde Karun’dan bahseden ayetlere (76-82) yer verilir. Hz. Musa’nın yakınlarından biri olan Karun, Hz. Musa’ya önce iman etmiş, fakat daha sonra hırsı ve kıskançlığı yüzünden ona karşı çıkmıştır. Hazinelerinin anahtarlarını ancak güçlü bir topluluğun taşıyabildiği serveti ve ilmiyle övünür, soydaşlarına karşı büyüklük taslardı. Karun gösterişi sevmekte, kavminin arasında ihtişamla dolaşmakta, bu ise bazılarının hayranlığını celbetmekteydi.

Haberin Devamı

İnançsızlığı, kibir ve gururu yüzünden helak olup gitmiştir. Kavmi ile arasında geçen diyalog ayetlerde şu şekilde aktarılır: “Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma, Allah şımaranları sevmez” (ayet 76). Mala güvenmekten, servet biriktirmekten kaynaklanan kibre kapılıp şımarma. Malı veren yaratıcıyı unutan, onun nimetine karşı hamd ve şükür görevini yerine getirmeyen, Allah’ın kullarına karşı büyüklük taslayan kimseler gibi kendinden geçme. “Allah’ın sana verdiği bu servet içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma” (ayet 77).

Allah’a yükümlülükler

Hiç kuşkusuz yüce Allah, hayatın güzelliklerini insanlar yararlansınlar, yeryüzünde çalışsınlar, bu güzellikleri geliştirip daha iyisini elde etsinler diye yaratmıştır. Amaç, hayatın gelişmesi, sürekli yenilenmesidir. Ancak bir taraftan dünya nimetlerinden meşru ölçüler içinde yararlanırken diğer taraftan Allah’a karşı yükümlülüklerin yerine getirilmesi gerekir. “Allah sana nasıl iyilik ettiyse, sen de öyle iyilik et” (ayet 77). Çünkü sendeki bu mal, yüce Allah’ın bağışı ve iyiliğidir. Buna iyilikle karşılık vermek gerekir. İyi karşılama, iyi yerlerde harcama, iyilikte bulunma, nimetin bilincinde olma ve O’na şükürle karşılık verme gibi.

Haberin Devamı

“Yeryüzünde bozgunculuk isteme” (ayet 77) Allah’ın gözetimini ve ahireti hesaba katmaksızın malını amacının dışında harcayarak insanların içinin kin, nefret, kıskançlık duyguları ile dolmasına neden olacak şekilde bozgunculuk yapma. Karun kavmine tek bir cümleyle cevap verdi: “Bu servet, ancak bende mevcut bir bilgi sayesinde bana verildi” (ayet 78) Bu malı, sahip olduğum bilgiyle hak ederek topladım. Size ne oluyor ki, servetimi belli bir yönde harcamamı istiyorsunuz? Neden özel mülkiyetime müdahale ediyorsunuz? Ben bu serveti özel çabam ve özel bilgimle hak ettim.” Bu sözler nimetin kaynağını ve veriliş hikmetini unutan, malın çekiciliğine aldanan, zenginliğin kör ettiği kibirli birinin sözleridir.

‘Günahları sorulmaz’

Karun’un bu sözlerine karşılık olarak aynı ayette şu tehdit yer alıyor: “O bilmiyor mu ki, kendisinden daha güçlü ve ondan daha çok cemaati bulunan nice kimseleri Allah helâk etmişti. Suçlulardan günahları sorulmaz. Çünkü Allah onları bilir” (âyet 78). Eğer kendisi güç ve mal sahibi ise, yüce Allah kendisinden önce daha güçlü ve daha zengin nicelerini yok etmiştir. Nihayet Karun, evi ve servetiyle birlikte yerin dibine batırıldı. Bu akıbetten ne kendini kurtarabilmiş ne de onu kurtaracak bir topluluk çıkmıştır.

Haberin Devamı

Karun kıssası, servet ve gücüne güvenerek, kendini imtiyazlı ve büyük görüp Allah’a isyan, insanlara karşı haksızlık eden ve sınırı aşanlar için asırları aşıp gelen bir ibret tablosudur.

Bir ayet

Nice canlı var ki hiçbir geçim endişesi taşımaz. Sizinkini sağladığı gibi onların rızkını da Allah sağlar. O her şeyi bilen ve her şeyi duyandır (el-Ankebût 29/60)

İftar duası

“Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin”

Niyeti sadaka yerine kabul edilen kişi

Mümin bazan halini ve niyetini öyle içten bir şekilde Allah’a arzeder ki duası anında kabul görür ve elinin bile değmediği bir rızkı zekat ya da sadaka yoluyla bağışlamış gibi sevap alır. Tebük seferine katılmayı arzu ettikleri hâlde, fakir oldukları için nöbetleşe de olsa binecek bir deve bulamayan, Allah Resulü’nün de kendilerine binecek bir hayvan temin edememesi üzerine gözyaşları içinde geri dönen yedi güzide sahabiden biri de Uleyye b. Yezid’di.

Haberin Devamı

O heyecanlı günlerin bir gecesinde teheccüd namazından sonra Cenab-ı Hakk’a şöyle niyaz etti: Rabbim sen cihadı emrettin. Ancak peygamberinle birlikte gazaya katılma gücünü bana vermediğin gibi onun elinde de beni bindirecek bir deve bırakmadın. Rabbim sen bilirsin ki ben her badirede üzerime düşen mal, can ve namus borcunu veren bir kulunum.”

Sabah namazından sonra Peygamber Efendimiz cemaate hitaben: ”Bu gece sadaka veren kişi nerededir?” buyurdu. Kimse yerinden kalkmadı. Tekrar aynı soruyu sorması üzerine Uleyye kalktı. Allah Resulü: “Ey Uleyye, Sana müjdeler olsun. Allah’a yemin ederim ki sen zekat ve sadakası kabul edilenlerin arasına yazıldın” buyurdu.

Haberin Devamı

Kolu uzun olan

Peygamber Efendimizin eşlerinden Zeynep binti Cahş, el emeği göz nuruyla diktiği deri eşyaları çarşıda sattırarak gelirini muhtaçlara sadaka olarak dağıtırdı. Bu nedenle ona ümmü’l-mesâkîn (yoksulların, gariplerin annesi) derlerdi. Hz. Aişe’nin aktardığına göre eşlerinden bazıları Efendimize “Vefatınızdan sonra hangimiz size daha önce kavuşacak?” diye sorduklarında “Kolu en uzun olanınız” cevabını almışlardı. Bunun üzerine annelerimiz bir araya geldiklerinde kollarını ölçmeye başladılar. Zeynep binti Cahş’ın vefatıyla anlaşıldı ki Peygamberimizin uzun kollu olmaktan kastettiği, sadaka verme özelliğiydi.

Hazreti Peygamber’den bir dua

“Allah’ım! Günahlarımı bağışla, bana merhamet et, daima doğru yolu izlememi nasip et, beden sağlığı lutfet ve beni rızıklandır.”

Bir hadis

“Eğer siz Allah’a gereği gibi tevekkül etseydiniz, kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde akşam tok olarak dönerler.”

Rahmet peygamberi

Peygamber Efendimiz Mekke döneminde İslâm’ı tebliğ etmek üzere Tâif’e gitmişti. Ancak Tâifliler kendisini reddederek şehrin ayak takımına taşlattılar. Allah Resûlü dönüş yolunda rabbine yaptığı yakarışın ardından bir bulutun kendisini gölgelendirdiğini ve içinde Cebrail’in bulunduğunu farketti. Cebrail Allah’ın her şeyden haberdar olduğunu, kendisine dağlardan sorumlu olan meleği gönderdiğini ve her türlü isteğini ona iletebileceğini söyledi.

Dağlarla ilgili melek de şöyle hitap etti: “Ey Muhammed! Emrine amadeyim. Dilersen Mekke veya Tâif şehirlerinin her iki tarafındaki dağları birbirine kavuşturayım ve içindekileri helak edeyim.” Ama o şefkat ve rahmet peygamberi kendisine eziyet edenler için kurtuluş diledi ve mübarek dudaklarından merhamet dolu şu sözler döküldü: ‘Hayır bunu istemem, belki nesillerinden Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan tevhide gönül vermiş biri çıkar!’

‘Karun kıssası’ ibret tablosudur
Kocatepe Camii

Kocatepe Camii, Ankara’nın Kocatepe semtinde 1967’de inşaatına başlanan ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından 1987’de inşaatı tamamlanan cami. Kocatepe Camii için açılan yarışmayı Mimar Vedat Dalokay’ın hazırladığı proje kazanmış ve bu projeye göre caminin temeli atılmış fakat “fazla modern” bulunduğu için bu projeden vazgeçilmiştir.

Bunun yerine 1967 yılında Hüsrev Tayla ve Fatin Uluengin’in çizdiği projeye göre caminin temeli yeniden atıldı. Bu proje, Mimar Sinan tarzını taklit etmesi nedeniyle eleştirildi. Dalokay’ın projesi bazı değişikliklerle Pakistan’daki Faysal Camii’nde uygulandı.

Kocatepe Camii’nin inşaatı çok uzun sürdü. 1981’de caminin inşaatını ve mal varlığını Türkiye Diyanet Vakfı devraldı. Bu tarihten sonra inşaat çalışmaları hızlanan Kocatepe Camii 1987’de dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından ibadete açıldı.

Caminin alt kısmında konferans salonu, kütüphane, otopark, ticarethane ve idari birimler bulunmakta, Mimar Sinan’ın geliştirdiği mimari üsluba bağlı kalınarak inşa edilen Kocatepe Camii’nin ana mekânı 4 fil ayağı üzerine oturan bir merkezi kubbe ile dört yarım kubbeden oluşur. Caminin 88 metre uzunluğunda 4 minaresi vardır. Minarelerin şerefelerine hem asansörle hem de merdivenle çıkılır.

Camideki yazılar Hamit Aytaç ve Mahmut Öncü tarafından, konferans salonundaki yazılar ise Emin Barın tarafından yazılmıştır.

Sorularınız için: kyasaroglu@gmail.com