Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

PROF. DR. ÖZCAN KÖKNEL

İnsanı, yaşamını, doğal ortam dışında, ev, iş, çalışma yeri, çarşı, pazar, sokak, bahçe, park gibi alanlarda sürdürür. Doğal ve toplumsal ortamda “Kişisel Alan” (PersonalTerritory) adı verilen alan, insanın bedensel, ruhsal, toplumsal yaşamını, sağlığını etkiler.

Kişisel alan davranışı, yaşamı sürdürme, koruma içgüdüsünden, dürtüsünden kaynaklanır. İnsan dahil bütün canlılar, yaşadığı doğal ve toplumsal ortamdan gelen tüm uyaranları, iletileri algılamaya, anlamaya, değerlendirmeye çalışır. Gerekirse, korunmaya, savunmaya yönelik davranış, tutum, eylem yapar.

Haberin Devamı

Robert Ardrey, 1980’li yıllarda “Zorunlu Alan” (TheTerritorialImperative) adlı kitabında: “Bütün canlılar ve insan, kişisel alan içinde, başka insanlardan canlılardan gelecek olası, tehdit ve tehlikeye karşı korunmak ve savunmak için önlem alır, hazırlık yapar” diye yazmıştır.

Ruhbilimci Hall’e göre, insanın kişisel alanında, genel, toplumsal, kişisel, samimi dört mesafe vardır. Araştırmalar, insanlar arasında on metre ile iki metre arasında mesafe olduğunda iletişim olmaz. İnsanlar birbirlerine yabancı kalırlar. Bir iki metre mesafede bulunan insanlar, ancak iş, alış-veriş, kamu yönetimiyle iş iletişimi kurabilirler.

Kırk elli santim ile bir metre arası, kişisel ve samimi mesafedir. İnsan bu mesafede başkalarını tanır, değerlendirir. Kişisel ya da samimi alanına alır ya da almaz. Eş, anne, baba, çocuk, kardeş, sevgili, nişanlı, yakın akraba, arkadaş, dost çoğunlukla samimi mesafe içinde yer alır.

Zamanla gelişir, değişir

Tanıdıklar kişisel alan içinde kalır. Zamanla bu alandan samimi alana geçen “samimi” arkadaşlar, dostlar olabildiği gibi aksi de olabilir. Başkalarının samimi mesafeye girme çabası endişe ve tedirginlik yaratır.

Kişisel alan gereksinimi yaşla, çağla, gelişmeyle değişir. Gençlik çağında gelişen özgürlük, özerklik kavramları kişisel alanda somutlaşır. Genç iletişim kuracağı insanları seçmek; evde alan sahibi olmak; alanı istediği gibi düzenlemek; beğendiği gibi giyinip-kuşanmak ister.

Haberin Devamı

Ülkemizde, kişisel alan kavramı, kırsal bölgelerden, büyük kentlere göçler sonucu gecekondu ve varoş yaşantısı ile güncellik kazanmıştır.

Yatılı okullarda, kışlalarda yapılan araştırmalar bu kavramın önemini ortaya koymuştur. Aynı durum, kamplarda kalan Suriyeli sığınmacılar içinde geçerlidir. Kamplarda yapılacak kişisel alan araştırmaları bu açıdan aydınlatıcı olur.

Ülkemizde kişisel alan orta-üst, orta-alt gelir düzeyine göre farklı biçimde kullanılır. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır, Antalya gibi büyük kentlerde, orta-üst gelir düzeyinde olanlar yüksek duvarlarla çevrili sitelerde otururlar. İşyerleri çoğunlukla gökdelenlerdedir.

Bu insanlar, kişisel ve samimi mesafeye istediğine, çıkarına uygun insanları kabul ederler. Ulaşımı özel arabayla sağlarlar. Trafikte başkalarıyla ilişkileri olmaz. Bu durum onları topluma yabancılaştırır. Çoğunluğu orta-alt düzeyde olan toplum kesiminin tepkisine neden olur.

Ülkemizde, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, kırsal bölgelerde, ilçelerde yaşayanların yaklaşık yarısı derme-çatma çamur harçlı, toprak damlı kanalizasyonu, suyu bulunmayan, bir iki odalı evlerde, sekiz-on kişi birlikte alt alta, üst üste yaşar.

Haberin Devamı

1950-60-70’li yıllarda, göçler, kötü kentleşme sonucu, büyük kentlerin varoşlarında, alt yapısı olmayan, bir iki odalı gecekondularda, sekiz-on kişi birlikte yaşamıştır.

Bedensel ve ruhsal ihtiyaçlar

Günümüzde de bu yaşantıyı sürdüren varoşlar vardır. Can, mal, iş bakımından hiçbir güvencesi olmayan bu insanlar kolayca yasadışı olaylara katılırlar.

Büyük kentlerde yaşayan, orta-alt gelir düzeyinde olan insanlar, dolmuşta, minibüste, otobüste, metroda, sokakta, çarşıda, pazarda kişisel ve samimi mesafede, başkalarıyla burun buruna, yüz yüze, sırt sırta durmak zorunda kalırlar. Yaşadıkları kentlerde yeteri kadar, bahçe, park, yeşil alan yoktur. Evde, iş yerinde, çalışma ortamında, kişisel alan söz konusu değildir.

Araştırmalar, kişisel alanı olmayan ya da bu alanı istediği gibi kullanamayan insanların, endişe, kırgınlık, kaygı, öfke, kızgınlık, saldırganlık duygularından kaynaklanan şiddet içeren davranışlara, eylemlere yatkın olduğunu göstermiştir.

Özetle, kişisel alan kişinin bedensel, ruhsal, toplumsal gereksinimidir. Evde, iş yerinde kişisel alanın olmaması ya da bu alanda başkalarının bulunması, özerkliğin, özgürlüğün engellenmesi, kısıtlanması olarak algılanır. Şiddet içeren tepkilere yol açar.

Yıllarca süren, gittikçe artan şiddet olaylarına, kişisel alan etkisini de değerlendirmek önemlidir, gereklidir.

PROF. DR. ÖZCAN KÖKNEL

Prof. Dr. Özcan Köknel, 1954 yılında İ.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniğine asistan olarak girmiş, 1995 yılına kadar uzman, doçent, profesör, yönetici olarak çalışmıştır. 1995 yılında emekli olmuş; 2002-2008 yılları arasında Ticaret Üniversitesi’nde ders vermiştir. Bilimsel çalışma, araştırma ve yayınları gençlik sorunları, ruh sağlığı, ilaç tedavisi, alkol ve madde bağımlılığı alanlarında yoğunlaşmıştır. Yabancı dergilerde 50, yerli dergilerde 200’den fazla yayını vardır. Yirmi beş kitabı yayımlaşmış; yirmi kitabın bir ya da birkaç bölümünde yazıları yer almıştır. İki uluslararası, beş ulusal bilimsel derneğin üyesidir. Dört ödül kazanmıştır.

***

Bahçeli ve genel başkan adaylarına açık mektup

Dr. Sakin Öner

Sayın Bahçeli, size yakışanı yapıp 19 Haziran’daki MHP olağanüstü kurultayına katılınız. Genel Başkanlığa aday olan arkadaşlar, parti tabanında ve toplumda en fazla karşılığı olan arkadaşınızın etrafında birleşeceksiniz...

Şu an Türkiye içte ve dışta çok büyük tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya. Milli bayramlar ve milli değerlerimiz yeterince aşındı, milli kimliğimiz tartışılır oldu, 36 etnik gruptan oluştuğumuz söylene söylene milli birlik ve beraberliğimiz zayıfladı, yanlış çözüm politikaları ile ülkenin birlik ve beraberliği tehdit altında, nefret diliyle iktidara muhalefet edenler ötekileştirildi. Yandaş olmayan bürokratların tamamına yakını kıyıma uğratıldı. Kendini geçmişte ülkenin zencileri hissedenler, kendileri gibi düşünmeyen ve yaşamayanları zencileştirmeye çalışıyorlar.

Milli geliri kendisine yetmeyen, ekonomisi bozuk, 8-9 milyon işsizi olan ve bu yetmezmiş gibi, tarafı olmadığı bir savaştan kaçan 3.5 milyon Suriyeliyi ülkemizde barındıran bir iktidarımız var. Sınırlarımız dışında, Suudi Arabistan ve Katar’dan başka dostumuz yok.

Millet, bu iktidardan bezgin, yorgun ve tedirgin. Milletimiz buna rağmen, kifayetsiz bir muhalefetimiz olduğu için, özellikle MHP, 7 Haziran’da kendisine sunulan iktidar ortağı olma imkanını değerlendiremediği için, 1 Kasım 2015’te beş ay önce verdiği 2 milyon oyu geri alıp tekrar AKP’ye tek başına iktidar olma imkanı verdi. MHP içi muhalefetin 1 Kasım seçimlerinden sonra 5-6 genel başkan adayıyla MHP yönetimine karşı açtığı bayrak, her görüşten vatandaştan büyük ilgi görüyorsa, bunun tek sebebi, her şeye rağmen bu iktidardan kurtuluşun tek adresi olarak MHP’yi görmelerindendir. Çünkü CHP’nin genetik yapısıyla oynandı, kozmopolit bir yapısı var, Cumhuriyetçi seçmenine güven vermiyor. Bir de, ne yaparsa yapsın, bugünkünden daha fazla oy alamaz imajı milletin belleğine yerleşti.

İktidarın gizli ortağı imajı

Şimdi ilk hitabım Sayın Devlet Bahçeli’yedir. Bu millet sizi, kavgacıları ve mafya bağlantılıları MHP’ye sokmayıp, bu konuda toplumdaki yanlış ülkücü imajını değiştirdiğiniz, barışçı bir tutum sergilediğiniz, adınız gibi devletçi olduğunuz, ciddi bir devlet adamı imajı çizdiğiniz, dürüst ve mert olduğunuz için benimsedi ve destekledi. Ama siz yeterince millete gidip ona dokunamadınız, sesinizi yeterince duyurup derdinizi anlatamadınız, kendi projelerinize bile sahip çıkamadınız, yeni projeler ve politikalar üretemediniz, diyalog ve hoşgörü kapılarını herkese kapattınız, iktidar olmaya hevesli görünmediniz. Muhalefete muhalefet ettiğiniz kadar, iktidara muhalefet edemediniz, hatta kamuoyunda iktidarın gizli ortağı olduğunuz imajını uyandırdınız.

Bunların sonunda millet, size yeterince destek vermedi ve başarısız oldunuz. Başarısız olmak ayıp değildir, herkesin başına gelebilir. Ama önemli olan camianız ve milletimiz nezdindeki itibarınızdır. Son dönemde bu konuda epey puan kaybettiniz. Bunun için bir an önce size yakışanı yapıp, kendi açtığınız hukuki sürece saygı gösterip, 19 Haziran’daki MHP olağanüstü kurultayına katılınız. Çevrenizdeki partideki koltuklarından olma korkusu içinde yaşayanların yanıltıcı telkinlerine kesinlikle uymayın. Size yakışan kurultayın sonuçlarına saygı göstermek ve Onursal Başkan olarak hayatınızı sürdürmektir.

Şimdi imtihan zamanıdır

İkinci hitabım MHP Genel Başkan adayı olan arkadaşlarımızadır. Sizler bu partinin hangi süreçlerden geçerek, hangi telafi edilmez fedakarlıklarla buraya geldiğini biliyorsunuz. MHP, basit ve sıradan bir siyasi bir parti değildir, bir inanç ve ideal, bir dava partisidir. Bu dava; nefslerinden, şahsi hırs ve ihtiraslarından vazgeçerek, serdengeçti bir tavırla, millet ve Allah yolunda çalışmayı ibadet bilen milliyetçi ve ülkücü dava adamlarının çabalarıyla buraya kadar geldi.

Şimdi siz böyle ulvi ve yüce bir davanın liderliğine talip oluyorsunuz. Millet sizden çok şey bekliyor ve onun için toplantılarınıza ilgi gösteriyor. MHP’liler sizi birer samimi dava adamı olarak görüyor. Şimdi zaman imtihan zamanıdır. Önce bu imtihanı nefislerinize karşı kazanacaksınız ve beninizi öldüreceksiniz. Birlik ve beraberlik içinde hareket edeceksiniz. Küçük menfaat hesaplarına, ayak oyunlarına girmeyeceksiniz. Birlik ve beraberlik içinde hareket edeceksiniz. Şahıslar gelip geçicidir, aslolan davadır. Parti tabanında ve toplumda en fazla karşılığı olan arkadaşınızın etrafında birleşeceksiniz. Bölünmeyeceksiniz, oyuna gelip birbirinize düşmeyeceksiniz, birlikte hareket edeceksiniz. Bu davanın hepinize ihtiyacı var. Bunun aksini yapar, nefsinize gem vuramazsınız, bu davaya gönül verenlerin ve size umut bağlayan vatandaşların lanetini kazanırsınız ve siyasi tarihin çöplüğüne atılırsınız.

19 Haziran, hem MHP’nin, hem de bu iktidardan bunalan ve bir çıkış yolu arayanların son ümit durağıdır. Konu, MHP için siyasi arenada güçlü bir aktör olup olmamak, milletimiz içinse bu iktidara mahkum olup olmamaktır. Sayın Devlet Bahçeli ve MHP Genel Başkan adayları bu umutları boşa çıkarmayınız, MHP’lilerin ve milletimizin yüzünü güldürünüz.

19 Haziran MHP Olağanüstü Kongresi milletimize hayırlı ve uğurlu sonuçlar doğursun.

?Dr. Sakin Öner

Denizli’de 1947’de doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. 1971’de Denizli Lisesi Edebiyat Öğretmeni olarak başladığı eğitimcilik hayatı, İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü, Şehremini, Pertevniyal ve Vefa Liseleri ile İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nde yönetici olarak devam etti. 2012’de İstanbul Lisesi Müdürü iken emekli oldu. 2012-2016 yılları arasında İstanbul Kavram Meslek Yüksekokulu Müdürü olarak çalıştı. Halen aynı yüksekokulda öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

****

Turizmdeki olumsuz sinyalleri olumluya çevirmek mümkün mü?

Prof. Dr. Faruk Şen

Avrupalı Türkleri tatillerinde Türkiye’ ye getirmeliyiz.

Şu anda Türkiye’ de herkes turizmdeki olumsuzluklardan bahsediyor. Defalarca iflas eden Vural Öger bile iflasının nedenini çarpıtarak Türkiye’nin politikalarına bağlıyor. Türkiye güç bir dönemeçten geçiyor. Özellikle Rus turistlerin gelme şansına sahip olmamaları. Charter uçaklarının Rusya tarafından iptal edilmesinin ardından Sultan Ahmet’teki patlamanın sonrasında Alman turist acentelerinin de İstanbul ve Antalya’ya gitmek isteyen Alman turistlere başka kent veya tatil bölgelerini önermeleri Türkiye’nin belini büküyor. Vezneciler’de patlayan son bomba, bölgedeki tüm otellerin boşalmasına sebep oldu.

İspanya yükselen değer oldu

Bu gelişmelerden en fazla yararlanan ülke İspanya oldu. Büyük bir talep gelmesi karşısında İspanyollar otel fiyatlarını yüzde 25 artırdılar. Türkiye’de ise oteller en az yüzde 30’luk bir fiyat indirimine gitmişti. Bu karamsarlığı değiştirmek için hedef grupları arasında Çin, Hindistan gibi ülkeler ve Arap ülkeleri bulunuyor.

Bir grupta dünyada dağınık ülkelerde yaşayan 6.8 milyon Türk kökenli göçmenin Türkiye’ye turist olarak yönlendirilmesine yöneliktir. Bu insanları tatillerini geçirmek için nasıl Türkiye’ye getiririz? Tatil alışkanlıklarının başka ülkelere kaymasını nasıl engelleyebiliriz? Bunu düşünmemiz lazım.

Dünyadaki Türk göçmenler tatil için ülkemize geldiği zaman en azından 3-4 hafta arasında kalıyorlar ve bir Alman veya Avrupalı turistin çokta üstünde para harcıyorlar. Her ne kadar Rus turistler kadar para harcama şansına sahip olmasalar bile ülke ekonomisine büyük katkıda bulunabilirler. Bunun için “Bu yıl tatilini Türkiye’de geçir. Harcamaların ile Türk ekonomisine katkıda bulun” sloganı ile ciddi bir pazarlamaya girebiliriz.

Antalya gibi bölgelerde otelciler özellikle iç turizme ağırlık veriyorlar. Dünyadaki Türkler, özellikle Avrupa Birliği’nde yaşayan 5 milyon 400 bin Türk, bu konuda ciddi bir hedef grup olmalıdır. Türkiye-Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı’nın 5 yıldır yaptığı “Avrupalı Türklerin Türk Turizmindeki konumu” araştırmasında, 2011-2012’de gelenlerin sayısı yüksek, harcamalar da çok iyi bir düzeydeydi. 2015’te belirli nedenlerden dolayı Avrupalı Türklerin Türkiye’ye geliş sayıları azalmış ve harcamaları da buna göre düşmüştü. Şimdi yeni bir pazarlama sistemiyle, Kültür ve Turizm bakanı ülkeye gelecek insanlara “Nasıl katkıda bulunabiliriz?”, “Nasıl daha çekici hale getirebiliriz?”, bunları düşünmesi lazım.

Özellikle Avrupa’da yaşayan büyük bir kitle olan Türklerin tatillerini burada geçirmesi halinde kendilerine Türkiye’deki otel rezervasyonlarını yaptıktan sonra 200 Euro’luk bir harcama kuponu verilmesi yararlı olur. Böylece insanların Türkiye’ye çekimi de sağlanmış olur. Bu verilecek para Türkiye’de harcanacağı için ekonomimize de zararı olmaz hatta ayrı bir dinamizm getirir.

Türkiye birçok konuda, ülkedeki iş dünyasına ve tüketicilere sübvansiyonlar yapmaktadır. Böyle bir sübvansiyonu da dünyadaki sayıları 6.8 milyonu bulan ve büyük bir çoğunluğu Avrupa’da yaşayan insanlarımıza yapılırsa, hem onları politik olarak motive etmiş oluruz hem de bu 200 Euro’luk hediye çeki ile paraların Türkiye’de harcanmasını da sağlayabiliriz.

Bu konuda adım atmak Türkiye’ye yalnız olumlu etki yapar.

TAVAK Vakfı’nın araştırması

Türkiye’de turizmde büyük bir gerileme varken, geçtiğimiz yıllarda TAVAK Vakfı’nın 2011’den 2014’e kadar yaptığı araştırmalarda Türkiye’ye turist olarak gelen Avrupalı Türkler’in büyük ölçüde para bıraktıkları ve ortalama 4 hafta kaldıkları ortaya çıkmıştır. 2015 yılı araştırmasına göre artık Avrupalı Türklerin de Türkiye’ye fazla rağbet etmedikleri ortaya çıkmaktadır. Bunun en önemli nedenleri;

1. Avrupalı Türkler artık başka ülkelere gidip özellikle gençler buralarda tatillerini geçirmektedirler.

2. Orta yaş ve daha yaşlı grup Türkiye’yi tercih etmek istemesine rağmen ya daha az gelmekte ya daha az kalmaktadır.

3. Türkiye’deki son gelişmeleri kaygı verici bulan Türkler Türkiye yerine başka ülkeleri tercih etmeye başlamışlardır.

Almanlar yüzde 30 azalıyor

Almanya’ dan bu yıl en fazla 3.5 milyon turistin geleceğinden hareket edebiliriz. Buna karşılık yalnız Almanya’ da 3 milyon 100 bin Türkün, yüzde 30’ unu Türkiye’ ye tatile getirsek, bu iyi bir gelişmeyi beraberinde getirir. Son yıllarda Avrupalı Türklerin de tatillerini başka ülkelere kaydırdığını görüyoruz. Bu yıl için ciddi bir kampanya ile insanlarımızı motive etmeliyiz. TAVAK Vakfı 5 yıldır Avrupalı Türklerin, Türk turizmine katkılarının araştırmasını gerçekleştirmektedir.

Türkiye’ ye gelen Türklerin sayısında son yıllarda bir azalma olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan 200 Euro’luk kampanya insanları motive eder. Ayrıca Avrupa’ da ki basın ve STK’lar, Türk basını da bu konuda seferber edilebilir.

?Prof. Dr. Faruk Şen

Faruk Şen 1948 yılında Ankara’da doğdu. Ortaöğrenimine İstanbul Alman Lisesi’nde devam eden Şen, Almanya’nın WWU Münster Üniversitesi’nde işletme ekonomisi okuduktan sonra aynı üniversitede doktorasını yaptı. 1980’de Bannberg Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1981-85 arasında Düssburg Üniversitesi’nde çalışan Faruk Şen, 1985’te Almanya’nın eski başkenti olan Bonn’da Türkiye Araştırmalar Merkezi’ni kurdu. 1991’de Essen Üniversitesi’nde profesör oldu. 2008’in sonuna kadar Türkiye Araştırmalar Merkezi’ni yöneten ve 180 araştırmaya imza atan Şen 2009’da Türkiye -Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı’nın kurucusu olarak çalışmalarına devam etti. Bugüne kadar Almanca, İngilizce, Fransızca ve Türkçe dillerinde birçok makale ve kitabı olan Şen ayrıca Brandday.net adlı internet gazetesinin imtiyaz sahibi.