Cadde “iSTiKLAL’DE YÜRÜRKEN TiNERCiLER SALDIRDI”

“iSTiKLAL’DE YÜRÜRKEN TiNERCiLER SALDIRDI”

07.12.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Anne olduktan sonra sakin bir yaşamı tercih eden Özge Özberk, zamanının çoğunu oğlu Leo’yla geçiriyor. Zekeriyaköy’de şehrin karmaşasından uzak yaşayan oyuncuyla ağaçlar arasındaki evinde buluştuk. 8 senedir Taksim’e çıkmamasının ardında yatan sebebi öğrendik

“iSTiKLAL’DE YÜRÜRKEN TiNERCiLER SALDIRDI”

* İki yıl oyunculuğa ara verdiniz. Ekranlara ne zaman döneceksiniz?
Hamilelik döneminde çok çalışmadım. Leo dokuzuncu ayına girmek üzere, yavaş yavaş da ayaklanıyor. Senaryolar gelmeye başladı, iyi bir proje olursa kaldığım yerden devam edeceğim.

* Nasıl bir proje sizi heyecanlandırır?
Çok fazla dramanın içinde yer aldım. Artık komedi yanımı ortaya çıkarabileceğim, sit-com tarzı bir şeyler yapmayı düşünüyorum. Özgün bir sit-com çok iyi gelirdi... Abimle birlikte de hikayeler üretmeye çalışıyoruz. Onun bir de komedi türünde bir sinema filmi çalışması var, sponsor arayışları içinde. Bahara doğru çekeceğiz.

* En son ‘A.R.O.G’ filminde rol aldınız. Cem Yılmaz’la birlikte çalışmak nasıldı?
Cem’le çalışıyor olmanın verdiği hazzı hiçbir şeye değişmezsiniz. Oyuncu disiplinine sahip, sette ne yapması gerekiyorsa hazır... Onun enerjisine her sette ihtiyaç var.

Haberin Devamı

* Annelik nasıl gidiyor?
Çok çok güzel. “Keşke daha önce anne olsaymışım” diyorum. Kelime olarak karşılığını bulamadım. Ama her şey ona odaklı, ‘ben’le başlayan cümleler yok artık hayatımızda.

* İkinci çocuğu düşünüyor musunuz?Kardeşin, paylaşmanın önemini biliyorum. İki yaş benden büyük bir abim var, arkadaş gibi büyüdük. Kardeşin hayattaki desteği çok önemli. Dolayısıyla Leo’nun tek başına kalmasını istemiyorum. O duyguyu yaşaması gerek.

* Zekeriyaköy’de şehrin karmaşasından uzak yaşıyorsunuz...Leo’nun doğayla iç içe olması, temiz hava alabilmesi ve steril bir hayat yaşamasını istememiz tercih sebebi oldu. Çalışmadığım için gidiş gelişler büyük sorun olmuyor. Şu an neredeyse izole bir hayat yaşıyorum. Ama kabuğuma çekilmişim gibi anlaşılmasın. Çünkü evde olmak, uzak kalmak kötü gelmedi bana. Yeşillikle iç içe olmanın verdiği huzur içerisindeyim.

* Bir gününüz nasıl geçiyor?
Evde geçiriyorum zamanımın büyük bir kısmını. Leo’nun bir yemek programı var, ona uyuyoruz. Arada abime ya da başka bir yere gideceksem Leo’yla birlikte gidiyorum. Çok fazla sosyal bir durumum yok, halbuki olması lazım. Alışveriş ya da işle ilgili bir şey olmadığı sürece evdeyim.

Haberin Devamı

“Los Angeles’ta yaşayabilirim”

* Şehri dolaşabileceğiniz boş bir gününüz olduğunu düşünün. Rotanızı nasıl çizerdiniz?
Arabaya atlayıp, Tarabya’dan Ortaköy’e kadar Boğaz turu yapardım. Bir de Kapalıçarşı’ya giderdim, oranın ışıltısını ve kalabalığını seviyorum.

* En son ne zaman İstiklal Caddesi’nde yürüdünüz?
Yaklaşık 7-8 senedir gitmiyorum. Çünkü abimle birlikte caddede yürürken tinercilerin saldırısına uğradık ve bir bıçak darbesinin gözüme denk gelmesiyle yere yığıldım. Ama kimse dönüp bakmadı bile. O yüzden ‘Taksim’ deyince geriliyorum. Gitmek isteyeceğim bir yer değil.

* Şehirde en çok ne yapmaktan keyif alırsınız?
Sahilde paten kayıyordum eskiden. 3-4 sene öncesine kadar Fenerbahçe’den Caddebostan’a giden yol çok güzeldi. Oralarda kaymayı çok seviyordum. Los Angeles’ta herkes paten kayıyor, gerçekten çok keyifli bir şey.

* İstanbul’u vazgeçilmez yapan unsurlar neler sizce?
Birincisi Boğaz; ikincisi trafik. İkisini birbirinden ayırmak çok zor.

* Şehirden ayrı kalınca özlüyor musunuz?
“Asla başka bir yerde yaşayamam, ille de İstanbul” demiyorum. Öyle çok deli bir tutkum yok. Ama insanın nefes aldığı, huzur bulduğu yerde yaşaması çok önemli. Genellikle de evinizin olduğu yer, mutlu olduğunuz yerdir. Yurt dışına gittiğimizde ilk birkaç gün çok güzel geçer ama yapacak şeyler bittiğinde sıkılmaya başlarız. Zaten oralı gibi yaşamanıza ihtimal yok. Ama İstanbul size ait bir yer, eviniz...

* Gelecekte nerede yaşamayı düşünüyorsunuz?
İklimi, yaşayış şartları bize en yakın olan yer Los Angeles. Eşim Haim’le “Keşke orada yaşasak” dediğimiz bir yer. Zaten Haim orada okudu, her sene gideriz.

* Misafirlerinizi nerelere götürürsünüz?
Dolmabahçe Sarayı, Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, Kapalıçarşı... Bunlar İstanbul’u değerli kılan yerler. Boğaz’ı çok severim, tarihe de çok düşkünüm. Yurt dışına gittiğimizde önce görmem gereken yerlerin listesini yaparım. Bize gelen misafirlerimizi de gündüz ben gezdiriyorum, akşam gidilecek yerlere de Haim götürüyor.

* Kahvaltı için nereleri tercih edersiniz?
Evlendiğimizden beri Yeniköy Kahvesi’nde hafta sonları kahvaltı yaparız.

* Akşam yemeği için hangi restoranlara gidersiniz?
Rumeli Kavağı’ndaki ‘Balıkçı Kahraman’ muhteşem kalkan tandır yapar. Vogue (Beşiktaş) ve Sunset’e (Ulus) de gidiyorum.

* Alışverişe sık gider misiniz?
İstinye’de otururken İstinye Park bize nimet gibi geldi. Buraya da en yakın kaçış noktası yine orası... Haftada bir gidiyorum.

Favorileri
En sevdiğin filmler: The Godfather ve Tarantino’nun hastasıyım, bütün filmlerini çok seviyorum.
En sevdiği kitaplar: Elif Şafak okumayı seviyorum. Ama şu sıralar daha çok çocuk gelişim kitapları, bebek beslenmesiyle ilgili şeyler okuyorum.
En sevdiği şarkı: Leo’nun çıkardığı tüm sesler hayatımdaki en önemli şarkı.
Sevdiği müzik grubu: Moloko
Beğendiği oyuncular: Edward Norton ve Meryl Streep
Vazgeçemediği marka: Converse

Miniklere Destek* İçinde yer aldığınız ‘Adım Adım Büyüyorum’ projesinden bahsedebilir misiniz biraz?
Bu proje eğitime muhtaç çocuklar yararına yürütülüyor. 6-36 ay arasındaki çocukların parmak boyayla yapacağı resim çalışmalarını kapsıyor. 6 ay devam edecek. Anneler, www.hipp.com.tr adresindeki formu doldurarak adreslerine gönderilen parmak boyalarla çocuklarının parmak ya da ayak izlerini alıp projeye dahil olabilir. 6 ay sonra bu çalışmalarla sergi açılacak ve işler çocukların yararına satışa sunulacak.

Yazarlar