Cadde “42 değil 142 sene daha birlikte yaşarız”

“42 değil 142 sene daha birlikte yaşarız”

14.02.2013 - 18:54 | Son Güncellenme:

Sevgililer Günü vesilesiyle, 42 yıldır evli olan Güzin-Erdal Özyağcılar çiftinin kapısını çaldık. Neredeyse yarım asır önce konservatuarda tanışıp evlenen ve aşklarını hâlâ koruduklarını söyleyen çift, uzun ilişkinin sırlarını anlattı

“42 değil 142 sene daha birlikte yaşarız”

Dile kolay, 42 sene... Nasıl tanıştınız, nasıl başladı aşkınız?
Güzin Özyağcılar: Ben konservatuardayken sıkılgan, içine dönük biriydim. Erdal’ın deli dolu hali beni cezbetti. Evlilik öncesi yedi yıl beraberliğimiz oldu. Şimdi ne mutlu ki iki çocuk, iki torun sahibiyiz.

Erdal Özyağcılar: Güzin farklı bir kadındı, çok güzeldi. Bir defa kızıldı, yeşil gözlü, çilliydi. Kimseye benzemiyordu ya da benim gözüme öyle geliyordu. İnsan karşısındakini tanıdıkça iç dünyasını da görüyor. Görsel olarak etkilenmekle başlıyorsun ama zamanla iç dünyasını, yapısını, dünyaya bakışını tanıyınca diyorsun ki, “Bu kişiyle evlilik olabilir.”

Haberin Devamı

Siz tanıştığınız dönemde aşklar şimdiki gibi kısa süreli yaşanmıyordu tabii...
G.Ö.: Biz 1968 kuşağındanız. O zamanlar aşk, sevgi ve etkilenme vardı. Şimdiki gençler her şeyi çabuk tüketiyor. Çok hızlı yaşıyorlar. Bizim ilk flört zamanımızda Erdal’ın benim elimi tutması belki aylar almıştır. Gençlerin arasına bir de teknoloji girdi. Mektuplaşma bitti. Erdal’ın bana yolladığı bir sandık mektubu vardır. Hangi genç bugün oturup sevgilisine sayfalarca mektup yazıyor? SMS’ler bile kısaltıldı. Hatta nasıl güzel bir söz yazacağını bile düşünmüyorlar. İnternetteki hazır aşk sözlerini kopyalayıp yolluyorlar. Konumuz aşksa, bu konuda geçmişte yaşamak isterdim. İyi ki biz aşkımızı geçmişte yaşama fırsatı bulmuşuz. 42 değil, 142 sene daha birlikte yaşamak isteriz.

Haberin Devamı

Uzun evliliğin sırrını soralım sizi bulmuşken...
G.Ö.: Eşlerin aynı şeylerden zevk alması çok önemli. Erdal da ben de, ev hayatını severiz. “Dışarıda işim bitsin, bir an evvel eve gideyim” deriz. Birbirimize zaman ayırmayı, birlikte vakit geçirmeyi severiz. Araya çocuklar girince zamanın nasıl geçtiğini fark etmedik. Beraberlikler, karşılıklı özveri ve paylaşım üzerine kurulduğunda uzun soluklu olabiliyor.

E.Ö.: Bencil olmamak şart. Ortaya bencilliği değil, özü koyduğun zaman şaşırmıyorsun. Ben 42 yılın nasıl geçtiğini anlamadım, dün mü evlendim bugün mü evlendim, hiç farkında değilim.

“Güzin’i her zaman kıskanmışımdır” Her ilişkide iniş çıkışlar olur, sizde olmadı mı?
E.Ö.: Bizim de yanlış anlaşılmalarımız oldu. Ama kendimizi mutsuz edecek bir şey yaşamadık. Sadece zaman zaman mesleğin getirdiği cilvelerden, stresten dolayı işsiz kaldık. Tiyatrodan atıldık ama o da evimizdeki huzuru ve dengeyi değiştirmedi.


Birbirinizi kıskandığınız oldu mu?
E.Ö.: İnsan kıskanır, niye kıskanmasın? Ben Güzin’i her zaman kıskanmışımdır.
G.Ö.: Kıskançlığı hastalık haline getirirsen, sevgilinin üstüne başına, giyimine karışırsan bu iş olmaz. Erdal beni kıskandıracak hiçbir şey yapmadı. Bir yanlışı olmadı. Bana ve evine düşkünlüğü, bağlılığı, ilgisi hiç azalmadı.

Haberin Devamı


Zaman zaman bir araya geldiğiniz dostlarınız, arkadaş grubunuz var mıdır?
G.Ö.: Birbirimize ve işimize zaman ayırmaktan dışarıya açılamadık ve biraz arkadaşsız kaldık. Bunu gençken anlamıyorduk. Şimdi yaşlanınca, “Yalnız mı kaldık?” diyoruz. Çocuklar da büyüdü, onların da artık kendi hayatları, kendi işleri, çevreleri var. Biz daha çok aileye dönük bir hayat sürdük.
E.Ö.: Seneler böyle geçti. Her hafta toplanan arkadaş grupları var ama biz onu yapamadık. O biraz üzücü.


İşinize çok fazla vakit ayırdınız anlaşılan... Peki çocuklarınızı nasıl büyüttünüz?
E.Ö.: Zeynep doğduğunda ben işsizdim. Güzin’in turnesi vardı, yoğun çalışıyordu. Zeynep’e 8 ay ben baktım. Evdir, iştir derken, zaman nasıl geçti, nasıl buralara geldik, ben de anlamadım.

Aynı mesleği icra eden çift olarak, birbirinizi eleştirdiğiniz ya da yönlendirdiğiniz olur mu?
G.Ö.: Erdal’ın görüşlerine, aklına, beynine ve yeteneğine inandığımdan görüşünü alırım. Konuyu tartışır, doğru yolu bulmaya çalışırız. Bu da bizi her zaman ileriye götürür. Birbirimizi hem eleştirir hem takdir ederiz.

E.Ö.: Biz pohpohlanma olayını yok ettik. Tam tersine; ortaya çok sağlam bir eleştiri mekanizması koyduk ve bunun meyvelerini topladık. Gerçekten sanatçı, iç dünyası ne kadar yumuşak da olsa, inandığı yerlerden doğru eleştiriyi alıyorsa olgunlaşıyor. Öbür türlü ‘pohpohlanmak isteyen sanatçı’ haline geliyorsun. Karım beni, ben karımı pohpohlasam, dünyanın en iyi aktristi Güzin, en büyük aktörü ben olurum. Bu havaya girmek ikimize de fayda sağlamaz.

Haberin Devamı

“42 değil 142 sene daha birlikte yaşarız”

“Erdal özel günleri hiç atlamaz”
Romantik bir çift misiniz? 14 Şubatı kutlar mısınız?
G.Ö.: Erdal böyle şeyleri atlamaz. Çiçeğimi muhakkak yollar. Ama benim için çiçek, hediye önemli değil. Benim için yazdığı kart çok önemli. Bugüne kadar yazdığı kutular dolusu kartı hâlâ saklarım. Çok güzel yazar. Hediye alır ama heyecanından hediyeyi hep gününden önce verir. Tam zamanını bekleyemez, bir an önce vermek ister.

E.Ö.: Sanatçının yaradılışında var romantik olmak. Ama romantik olmak için de kendimi zorlamam. Sahil kenarına gidip el ele gün batımını izlemek en nefret ettiğim şeydir ama bu romantik olmadığım anlamına gelmez. Biz romantik bir çift olmak için kendimizi zorlamıyoruz. Olağan şeylerden tat alıyoruz.

Haberin Devamı


Birbirinizin hayran olduğunuz özellikleri neler?
G.Ö.: Erdal dürüst, merhametli, içi dışı bir, evcimendir...

E.Ö.: Ben Güzin’in anaçlığına hayranım. Her kadına nasip olması gereken bir duygu. Bu anaçlık, çocuğuna ve eşine tavrını da belirliyor. Bunun dışında sahicidir, dürüsttür, mesleğini sever ve dobradır. Kadınsı bir oyalama taktiği yoktur. Onda kadınlığın her rengi vardır.


Nasıl biri olsaydınız birlikte olamazdınız?
G.Ö.: Erdal bu kadar başarılı olmasaydı, ben gözümde onu bu kadar büyütmezdim. Erdal’ın işinde başarılı olacağını gördüm. Benim için değil, kendi için başarılı olması önemliydi.

E.Ö.: Ben her gün aşk böceği gibi “Aşkım, canım, cicim” diyen bir kadınla yapamazdım. Sıkılırım öyle şeylerden.


Birlikte yapmaktan zevk aldığınız en büyük şey nedir?
G.Ö.: En büyük zevkimiz, torunlarımızla zaman geçirmek. Bize cumartesiden geliyorlar, pazar akşamı gidiyorlar. Hafta sonunu iple çekiyoruz.

E.Ö.: Torunlarımızın biri 7, diğeri 3 yaşında. Evin düzeni onlar geldiğinde değişiyor. Sehpalar çekiliyor, oyun alanı açılıyor, oyuncaklar yere atılıyor. Tabii ufacık çocuklar bile tablet, telefon kullanmakta bir numara! Hemen telefonda oyunlar açılıyor. Fotoğraflar çekiliyor, video çekip montajını bile yapıyorlar. Felaket bir nesil...