Gündem ‘Referandumda sistem değişir’

‘Referandumda sistem değişir’

10.01.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Bilimi öğretim görevlisi Prof. Dr. Yılmaz Esmer başkanlık sistemiyle ilgili olarak “Referandum olursa başkanlık değil, başkan oylanacak” diye konuştu

‘Referandumda sistem değişir’

Türkiye, 1 Kasım’dan bugüne yükselen bir sesle başkanlık sistemini tartışıyor. Başkanlık sistemi fikri ilk ortaya atıldığında önce ABD, ardından Meksika sistemi, ardından da Fransa sistemi konuşuldu. “Türk usulü” bir başkanlık sistemi olabileceği de tartışılırken Bahçeşehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler öğretim görevlisi Prof. Dr. Yılmaz Esmer, başkanlık sistemine dair kafamızdaki soru işaretlerini yanıtladı. Başkanlık sistemi konusunda referanduma gidilmesi durumunda halkın sistemi değil “Başkan”ı oylayacağını dile getiren Prof. Dr. Esmer, endişeli. “Başkanlık sistemi uzlaşma gerektirir” diyen Esmer, Türkiye’nin siyasi kültüründe ise uzlaşmanın bulunmadığının altını çiziyor.

Haberin Devamı

Başkanlık tartışmaları son dönemde giderek arttı. Peki bahsedilen başkanlık sistemi neleri içeriyor? Neyi tartışıyoruz?

Burada en temel sorular 2 tane. Birincisi biz neden sistemi değiştirmek istiyoruz, niye başkanlık istiyoruz? İkincisi nasıl bir başkanlık istiyoruz? Bir başkanlık lafıdır gidiyor da çok çeşidi var başkanlığın. Bizim hangisini istediğimizi de kimse bilmiyor. Biz de bilmiyoruz. Nasıl bir başkanlığı tartıştığımızı milletvekilleri de profesörler de bilmiyorlar.

İlk sorunuzun cevabıyla başlayalım. Neden sistemi değiştirmek istiyoruz?

Bize söylenen, “Yönetimde iki başlılık olmamalı”. Fransa’daki yarı başkanlık sisteminde iki başlılık var. Onu geçelim, bir parlamenter sistemde iki başlılık asla olmaz. Devlet Başkanı o ülkenin birliğini temsil eder. Bu monarşilerde de böyledir. Misal İngiltere’de Kraliçe elini sıcak sudan soğuk suya sokmaz. Almanya’da cumhurbaşkanının adını sorsanız çoğu kimse bilmez bile... Orası birliği temsil eder. O zaman biz neden başkanlığı istiyoruz? Başbakana değil cumhurbaşkanına yetki vermek için. Deniyor ki, şimdi cumhurbaşkanını halk seçmeye başladı, o yüzden iki başlılık olur. Ama bunun da dünyada birçok örneği var. Mesela Avusturya’da, İzlanda’da, Finlandiya’da parlamenter sistem vardır ve cumhurbaşkanını halk seçer. Ama yetkileri çok kısıtlıdır. Bizdeki parlamenter sistem ciddi şekilde tıkanmış olsaydı, bunu çözmek lazımdı. Ama şimdi tek parti iktidarı var, sistemde tıkanmışlık yok. İktidarın geçirmek isteyip geçiremediği bir yasa yok. Yapmak isteyip de yapamadığı bir düzenleme yok.

Haberin Devamı

İkinci sorunuza gelirsek, nasıl bir başkanlık istiyoruz?

Başkanlığın uzun süreli tek başarılı örneği Amerika’dır. Amerika’yı örnek alırsak, bizim sistem tıkanır, biter. Çünkü Türkiye’de hiçbir iktidar yetkilerinin o kadar kısıtlanmasına razı olmaz. Biz tam yetki isteriz. Bu sistem kurulurken tek dertleri iktidarı nasıl sınırlandırırız idi. Ama sistem bizde tıkanır. Neden tıkanır? Kültürel nedenlerle tıkanır. Bizde uzlaşma kültürü çok zayıftır. Uzlaşmayı taviz olarak görürüz. Tavizi de kötü bir şey olarak görürüz. Zaten maço kültürüz ya, taviz erkekliğimizden ödün olarak görüldüğü için iyi gelmez bize. Oysa başkanlık sisteminde mutlaka bir uzlaşma gerekir. Uzlaşma kültürünün yaygın olduğu Amerika’da bile zaman zaman sistem kilitleniyor. Mümtaz Soysal’ın yıllar önce şöyle demişti: “Başkanlık sistemini yürüten parti disiplininin olmaması, parlamenter sistemi yürüten de orada parti disiplininin olmasıdır” diye... Ame rika’dan o kadar önemli ve derin farklar var ki, başka önemli fark da başkanlık sistemi genelikle yürüdüğü yerlerde iki partiyle yürüyor.

Haberin Devamı

‘Başkanlıkta ısrar edilecekse uzlaşma küçük bir ihtimal’

Bizde Meclis’te şu anda 4 parti var. Meclis’teki parti sayısının fazla olması başkanlık sistemini nasıl olumsuz etkiler?
Bizde kimliklere dayalı 4 parti oluştu. Bu kimliklere dayalı sözünün altını çiziyorum. Zira artık bizde oy verme çok büyük ölçüde ekonomik nedenlerden, günlük geçimden çıktı. ‘Benim etnik kimliğim nedir’, ‘Benim dini kimliğim nedir’, ‘Benim yaşam tarzıyla ilgili kimliğim nedir’e dönüştü. Nasıl olacak bu iş? Tabii bilemiyoruz. Başkana ne gibi bir veto hakkı verilecek, yoksa verilmeyecek mi hiçbir fikrimiz yok. Eğer fren-denge mekanizmaları kurulmazsa ki Latin Amerika’da da böyle oldu, çok kolaylıkla başkanlık sitemi otoriter bir rejime dönüşebilir. Hatta dönüşüyor. Biz bu tecrübeyi yaşamadık, yaşamak da istemeyiz diye düşünüyorum. Bizim kültürümüz güçlü lider ister. O yüzden bize başkanlık uyar deniliyor. Yaptığımız bir araştırmada halkımızın yarısına yakınının ‘Ülkede parlemento ve seçimlerle uğraşmak zorunda kalmayan güçlü bir liderin olması iyi olurdu’ kanaatinde olduğunu görmüştük. Bu kültür zaten demokratik bir kültür değil.
Diyelim sistemin detayları belirlendi, Meclis’e gelindi. Bundan sonra süreç nasıl işleyecek?
Meclis’ten bunu geçirecek gerekli oy çokluğuna erişmek için hükümet partisine 13-14 oy daha lazım. Olamaz denemez. Ama gizli oylamadır, onun için iktidardan fireler olabilir. Ama bu olur veya olmaz. Halk oylamasına gidilirse de başkanlığın geçeceğini düşünüyorum. Ben başkanlık isteyen bir siyasi olsam bunu halk oylamasına götürmek isterim.
Referanduma giderse geçeceği düşünülüyorsa muhalefet bu noktada uzlaşma yolunu seçip, “En azından benim de çorbada tuzum bulunsun” diyemez mi?
Bizim muhalefet 32 gün Başbakan’ın deyimiyle istikşafi görüşme yaptı. İstikşafi, keşfetmekten geliyor. Allah rızası için o 2 partinin birbirini keşfedecek, 1 aydan fazla keşfedecek hali mi vardı? Masayı deviren taraf olmayayım diye... Eğer başkanlıkta ısrar edilecekse uzlaşma küçük bir ihtimal.
Halk nasıl ikna edilecek?
Peki diyelim ki referanduma gidilecek. Bir sistemin en baştan kurgulanması söz konusu tüm bu detaylar halka nasıl anlatılacak? Halk nasıl ikna edilecek?
Kamuoyu araştırmaları var, halkın şu kadarı başkanlık istiyor, bu kadarı istemiyor diye... Araştırma şirketlerinden çok rica ediyorum, başkanlık sisteminden neyi kastettiklerini ekleyiversinler. Eğer referandum olursa da halk başkanlığı değil başkanı oylayacak. Çünkü başkanlık istemek ya da istememek kolay bir iş değil. Çok fazla detay gerektirir. “Parlamenter sistem bitmiştir, başkanlık sistemi başlamıştır” şeklinde olmaz, bu olamaz. Topluma da detaylarını anlatmanıza gerek yok. Topluma “Şu başkanı istiyor musun, istemiyor musun” denilecek. Bu böyle sorulmayacak ama halk böyle algılayacak. “Bizim partimiz ve liderimiz bunu istiyor, demek ki iyi bir şeydir.” “Bizim partimiz ve liderimiz istemiyor, demek ki kötü bir şeydir.” Sonunda olacak oylama budur. TV tartışmalarına da önceden isimleri söyleyin hangisi evet, hangisi hayır diyecek söyleyeyim. Hatta ismini bilmeyin, yüzüne bakın büyük bir ihtimalle evet mi diyor hayır mı çıkarırsınız. Çünkü kimlikler o kadar baskın çıkıyor ki meselenin bir önemi kalmıyor. Bizim takım mantığı...
Fransa ve Meksika sistemlerinin de adı geçmişti, bu sistemlerin siyasi kültürü Türkiye’ye uyar mı?
Ben sistem değişikliğinin ne gerekçesini anlayabildim, ne de nasıl bir değişiklik olduğunu anladım. Nasıl bir başkanlık istendiğini bilmiyorum. Ama kimse de bilmiyor. Fransa’da Cumhurbaşkanı partili, başbakan da muhalefet partilerinin birinden oluyor. Mesela bizde Cumhurbaşkanı AKP’li. Nasıl olacak? Bırakın anlaşmayı, bir odada tutamazsınız. Şimdi diyorlar ki Türk usulü başkanlık. Dünyadaki 300 yıllık demokrasi tarihinde çıkan sistemler bir işimize yaramıyor. Biz kendimize uygun bir tane icat edeceğiz. Benim icadıma siz katılmayacaksınız bundan eminim, sizin icadınıza da ben katılmayacağım; bundan eminim. Formülü olan bir şey değil bu. “Bütün toplumun üzerinde anlaşacağı bir anayasa yapacağız”. Bırakın böyle çok kavgalı bir toplumu, dünyada örneği yok bunun. Bütün ülke anlaşacak anayasa üzerinde. Nasıl olacak bu?
‘Otoriter rejimler duvara kolay toslar’
Başkanlık sistemi bizim siyasi kültürümüze uymaz mı?
Demokratik kültür, farklılıklara çok toleranslı insanların yaşadığı, özgürlüklere önem veren bir kültür demek. Hukuk devletini çok önemseyen bir kültür demek. Demokratik kültür aynı zamanda kişilerin büyük çoğunlukla birbirine güvendiği bir toplumun kültürü demek. O güven olmadan demokrasiyi yaşatmak zor bir iştir. Mesela en son Ersin Kalaycıoğlu ve Ali Çarkoğlu’nun araştırmasını duyduk. Dünyada güven düzeyi en düşük ülkeler arasındayız. Bizde insanların aşağı yukarı yüzde 10’u “İnsanlara genellikle güvenilir” diyor. İskandinavya’da bu oran yüzde 70 civarında. Şimdi böyle bir kültürü de hiç dikkate almadan sistem getiremezsiniz.
Bu kültürü dikkate alarak nasıl bir başkanlık sistemi getirilebilir?
Bu kültürle başkanlık sistemi iki türlü sonuçlanır. Eğer uzlaşmayı gerektiren bir sistem olursa sistem kilitlenir ya da uzlaşmayı gerektirmeyen, başkana çok geniş yetkiler tanıyan bir sisteme gidebilirsiniz.
O zaman toplumumuzda insanların bakış açısı başkana geniş yetkiler tanıyan bir sistemi uygun görüyor. Ama bu durumda sistem diktatörlüğe evrilmez mi? Ya da evrildiğinde insanlar buna itiraz etmezler mi?
İnsanlar diktatörlük rejimlerinde 3-5 sene mutlu olabilirler. Ama diktatörlük rejimleri, otoriter rejimler duvara kolaylıkla toslar. Bir ortak özellikleri vardır; böyle krizlere tosladıklarında ülke dışında bir kriz çıkarırlar ki toplum tekrar arkalarında birleşsin. Oysa bu daha tehlikeli şeylere dönüşür. Dış politika krizleri çok tehlikeli olabilir. Öldürücü olabilir. Sonu hayırlı olan kaç dikatatör var? Franco var, yatağında öldü ama bizim coğrafyamızda hiç yoktur.