Gündem ‘Tedavi sürecini oyun gibi gördüm’

‘Tedavi sürecini oyun gibi gördüm’

08.04.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Kanser teşhisi konduğu zaman her insanın tepkisi farklı oluyor. Tedavi sürecini başarılı geçiren hastaların ise ortak noktaları var; aile desteği, doktora güvenmek, olumlu bakmak ve uğraşacak meşgaleler bulmak...

‘Tedavi sürecini oyun gibi gördüm’

Emel Nayır, 60 yaşında akciğer kanseri olduğunu öğrendi. Öncesinde bel fıtığı ameliyatı geçiren Nayır’ın hastalığı metastaz yaparak bel bölgesine de sıçradı. İlk zamanlar şiddetli ağrıları olmasına rağmen, hiç bir zaman umudunu kaybetmeyen Nayır, hayata sımsıkı tutunmaya karar verdi. Yaşadığı hastalık sürecinde moralini yüksek tutmaya çalıştığını belirten 70 yaşındaki Emel Nayır, şunları söyledi: “Birçok arkadaşımın hastalık haberi aldığında adeta üzüntüden kahrolduklarına da şahit oldum. Akciğerimdeki tümörün bel bölgesine de sıçradığında ağrılarım da arttı. Doktorlarım moralimi bozmamı söyledi. Hemen kemoterapi ve ardından da radyoterapi tedavisine başladılar. Radyoterapinin ardından saçım, kaşlarım ve dişlerim döküldü. Sinsi hastalığa karşı savaş veriyordum. 5 yıla yakın bir tedavi sürecinden sonra sağlığıma kavuştum.”

Haberin Devamı

“Makara yaptım”
Doktorunun kendisine ‘Senin gibi hastam gelmedi. Çok iyi mücadele ettin. Neşeli kalmayı başardın. Boynuna nazarlık takmalısın’ dediğini söyleyen Nayır, tedavi sürecini de şöyle anlattı; “Tedavi sürecini oyun gibi gördüm. Şu an 70 yaşındayım ve 5 yıldır çok iyiyim. Kanser olduğumu duyduğumda korku ve paniğe kapılmadım. Bu hastalığın en büyük tetikleyicisi stres ve üzüntü olduğunu biliyordum. Oğullarımın tabiriyle hastalık sürecinde ‘makara’ yaptım. Tedavi sürecimin sonlarına doğru ev işlerimi bile yapmaya başlamıştım. Kanserle savaşan insanlara üzülmemelerini tavsiye ediyorum. Mutlaka stresten uzak dursunlar. Tedavinin püf noktalarından birini de doktorunuza güven oluşturuyor. Kanser çaresiz bir hastalık değil. Yeter ki savaşmaya karar verin.”

Haberin Devamı

‘Kanser çözümsüz değil’
Emekli asker 75 yaşındaki Erdinç Demirbilek, 2008’de prostat kanseri olduğunu öğrendi. Gecikmiş bir periyodik kontrol esnasında hastalığı ile yüzleşen Demirbilek, doktorların ‘kansersin’ dedikleri anda hayatının bir film şeridi gibi gözünden önünden geçtiğini söylüyor. Ancak karamsarlığa kapılmayan Demirbilek, yaşadığı süreci şöyle anlattı:
“Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi’nde Doç. Dr. Şefik İyidem ile tanışarak tedavinin tüm aşamalarını kendisinden öğrendim. Ardından hormon tedavi sürecine başladı. Çok yüksek olan değerlerim normale dönmeye başlayınca 39 seanslık radyoterapiye başladım. Her gün kendi aracımla, umut içerisinde hastaneye gidiyordum. Tedavim çok olumlu geçti. Eşimin desteği ve olumlu bakış açımla bu süreci rahat atlattım. Hastalığı ilk öğrendiğim günden bu yana 7 yıl geçti. Tedavim gördüğüm dönemde aynı hastanede torunum dünyaya geldi. Şu an 7 yaşında olan torunum beni hayata bağladı. Hastalığı atlattım. Her 3 ayda bir rutin kontrollerim oluyor. Kanser çağımızın hastalığı. Önemli olan iyi doktorlarla, doğru teşhis, gözetim ve pozitif bir bakış açısıyla tedavi sürecine devam etmek. Hiçbir zaman pozitif düşünceyi bırakmamak gerekiyor. Spor yapmayı, kitap okumayı insanlarla iletişim içinde olmayı da tavsiye ediyorum. Bu hastalığın en büyük ilacı pozitif düşünce. Kanser çözümsüz bir hastalık değil.”

Haberin Devamı

‘Hayatın tadını çıkarın’

Dilek Özal, kanserle savaşta erken teşhisin ne denli önemli olduğunu kanıtlayan örneklerden biri. Uzun yıllar yurtdışında yaşayan ve tekstil yöneticiliği yapan 53 yaşındaki Özal, kanser tarama haftasında tesadüfen doldurduğu bir form sonucu meme kanseri olduğunu öğrenmiş. Kanserin birinci evrede fark edilmesiyle tedavisine başlanan Özal, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Ameliyat evresini çabucak başarıyla hallettik. Geçici ağrılarım da bir süre sonra geçti. Sonrasında kemoterapi dönemi başladı. Kemoterapinin hiç sevimli olduğu söylenemez ama ben ona şifalı zehir diyorum. Birkaç günlük halsizlik ve bulantı yorgunluk etkisi sonrasında kendini dinginliğe bırakıyor. İlacın yan etkisiyle zaman zaman halsizlik yaşayabiliyorum ancak beslenmeye dikkat ederek hayatıma devam ediyorum. Doktorlarım son seansın ardından hastalığın üstesinden geleceğimi söylüyor.”
Kanserde erken teşhisin önemine değinen Özal, uğraştığı amatör ressamlıktan güç aldığını belirterek; “Sürekli insanlarla iletişim halindeyim. Kanserle mücadele edenlerin mutlaka pozitif kalması gerek. Hiçbir şey hayatın sonu değil. Değiştiremeyeceğiniz şeylere asla takılmayın! Hayat bizler için. İnancınızı kuvvetli tutarak bize verilen en güzel hediye olan hayatın tadını çıkarmak yapılacak en iyi tedavi” diyor.

Haberin Devamı

‘Yaşam süresi uzuyor’

Türk Akciğer Kanseri Derneği (TAKD) Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Nil Molinas Mandel:
“Yakın gelecekte eskiden metastazlı akciğer kanseri için 3-6 ay dediğimiz yaşam sürelerinde ciddi bir artış göreceğiz. Biz 1 yıllık yaşam süresine baktığımız zaman eskiden yüzde 15-20 olan oran, bugün yüzde 60’lara ulaştı.”
‘Kadınlarda artıyor’
Akciğer kanserinin erkeklerde en sık görülen kanser türü olduğunu belirten Prof. Mandel, sigara içme oranındaki artışa paralel olarak kadınlarda da görülme oranlarının giderek arttığını belirtti: “Akciğer kanserinde sigara yüzde 85-90, genetik faktörler yüzde 10-15 oranında etkili! “Uzun süre sigara içmiş bir kişi, sigarayı bıraksa
bile, akciğer kanseri olma riski tamamen sıfırlanmıyor; ancak, giderek azalan bir eğri ortaya çıkıyor. Pasif içicilik söz konusu olduğunda, sigara içenlerin yanındakilerde de akciğer kanseri görülme riskinin 2 katı arttığını görüyoruz. Sigaranın yanı sıra asbest, hava kirliliği, çeşitli çevresel faktörler, başta radon gazı olmak üzere çeşitli kimyevi maddeler akciğer kanserinin ortaya çıkmasında rol oynuyor. Bunun yanı sıra, bazen de hiçbir risk faktörü olmayan, sigara içmemiş gencecik kişilerde de kanser görebiliyoruz. Genetik sorusu hep ortada kalmakla beraber yüzde 10-15 civarında genetik faktörlerin de rol oynayabileceğini biliyoruz.”