Gündem ‘Türk halkından insanlık dersi’

‘Türk halkından insanlık dersi’

03.12.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

1’inci Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünde hazırlanan çalışma, Çanakkale Savaşı’nın insani yönünü vurguluyor, Türkler’in savaş zamanında düşmanlarına karşı sergilediği olumlu tavra dikkat çekiliyor.

‘Türk halkından insanlık dersi’

Birinci Dünya Savaşı’nın 100. yıldönümünde Vatikan gizli arşiv belgelerinin ışığında Çanakkale Savaşları’na yönelik önemli bir çalışmaya imza atıldı. Savaşın insani yönünü gözler önüne seren “Çanakkale 1915 Vatikan Gizli Arşiv Belgeleri Işığı’nda Frank Coffee Vakası” adlı çalışmada daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış 100’e yakın Vatikan belgesi ve fotoğraflar bulunuyor.
‘Yüce duruşa övgü niteliğinde’
Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu Basın Sözcüsü ve Kültür Ataşesi Rinaldo Marmara’nın yaklaşık 3 yıl süren araştırmaları neticesinde elde edilen belgeler, gazeteci-yazar Bülent Günal tarafından kaleme alındı. Rinaldo Marmara, “Birinci Dünya Savaşı’nın 100’üncü yıldönümünde, Vatikan gizli arşiv belgelerinin ışığında Çanakkale Savaşı’nın insani yönünü belirtmek istedik. Bu konuda yayınlanmamış Vatikan gizli arşivleri, Türk halkının savaş zamanında bile düşmanlarına karşı sergilediği yüce duruşa bir övgü niteliğindedir. Türk halkının, 1915’teki o müthiş Çanakkale Savaşı’nda çatışmalar sürerken, düşman askerlerinin mezarlarını koruma, kaygı ve niyetleri kaydedilmeye değer. Bu, savaş esnasında vuku bulan bir insanlık dersidir” bilgisini verdi. Vatikan belgelerinde Türkler’in savaş zamanında bile düşmanlarına karşı sergilediği duruştan Papalık ve Vatikan övgüyle bahsediyor. Belgelerin en dikkat çeken bölümleri ise Çanakkale Savaşı’nı yakından takip eden Papalık ile İstanbul Temsilcisi Monsenyör Dolci arasındaki yazışmalar.
İstanbul’un ele geçirilmesi
Papalık İstanbul Temsilcisi Monsenyör Angelo Maria Dolci’nin 6 Mart 1915 tarihli Papalık Sekreteri Kardinal Pietro Gasparri’ye gönderdiği 21 sayılı raporda İstanbul’un ele geçirilmesine ilişkin o dönem ortaya atılan iki ihtimali sıralıyor: “Siz Kardinal Hazretleri’ne hiç şüphesiz ciddi olan buradaki mevcut durum hakkında bilgi vermek istiyorum. Çanakkale Boğazı’nda aniden başlayan bombardıman hâlâ devam ediyor. Donanmanın ısrarlı harekatlarından, İngiliz ve Fransızların İstanbul’a ulaşmak için Boğaz’ı geçmeye kesinlikle kararlı oldukları anlaşılıyor. Askeri çevrelerde, 10 zırhlı savaş gemisinden oluşan müttefik donanmasının Boğaz’ı geçebileceğine, ama bunun belli bir kayıp ile yani birkaç birliğin zayiatı ile mümkün olabileceğine kesin gözüyle bakılıyor. Böyle bir şeyin imkan dahilinde olması, İngiliz donanmasının son derece güçlü yeni tür savaş toplarının uzun atış menzilinden kaynaklanıyor. Bu yüzden, gemiler direnişle karşılaşmadan girişteki tabyaları aşıp 6 kilometre içeri girebildiler. Halihazırda Çanakkale Boğazı’nın kıyılarını bombalamaktalar. İstanbul’un ele geçirilmesine gelince iki farklı görüş var. Kimi şehrin hemen teslim olacağı, kimi ise bombardımana tabi tutulacağı kanısında. Şehir Almanların elinde olduğu için, bu ikinci görüşün daha muhtemel olduğunu düşünüyorum.”

Haberin Devamı

‘İtilaf Devletleri bir teşekkür bile etmedi’

Papalık Devlet Bakanı Kardinal Pietro Gasparri’nin Papalık İstanbul Temsilcisi Monsenyör Angelo Dolci’ye gönderdiği 11 Temmuz 1917 tarih ve 35773 sayılı resmi yazıda Osmanlı Hükümeti’nin İtilaf Devletleri’nin isteklerine cömertçe yaklaştığı ancak İtilaf Devletleri’nin Vatikan kanalı ile bir teşekkür bile etmedikleri serzenişinde bulunuluyor. Resmi yazıda, Vatikan ve Papa’nın Osmanlı Devleti için İtilaf Devletleri nezninde aracı olabileceği belirtilerek “Osmanlı Hükümeti, İtilaf Devletleri Hükümetleri’nin isteklerini cömertlikle karşıladı. Onlardan bir mukabele beklerken, bu devletler Vatikan kanalı ile bir teşekkür bile etmedi” ifadelerine yer veriliyor.

Haberin Devamı

‘Türk halkından insanlık dersi’

‘Mezarlara saygısızlık yapmazlar’

İstanbul’daki Alman Sefareti’nin Protestan askeri papazı Kont von Lüttichau, Çanakkale’de ölen Fransız ve İngiliz askerlerin mezarlarının durumu hakkında Mayıs 1916’da bir yazı kaleme alıyor. Vatikan Gizli Arşivi’ndeki belgede Kont von Lüttichau mezarlara iyi bakıldığına şahitlik ettiğini yazıyor:
“7 Ocak günü Arıburnu yakınlarında ölenlerin mezarlıklarını, 8 Ocak’ta Anafarta’ya yakın Suvla Koyu’ndaki mezarları, 11 Ocak’ta da Seddülbahir yakınındaki yarımadanın güney ucundaki mezarların büyük bir kısmını ziyaret ettim. Her yerde, haçlar ve kısmen sanaatkârane bir şekilde işlenmiş hatıra levhalarıyla süslenmiş mezarlarlar gördüm. İngiliz, Fransız ve Anafarta ile Arıburnu sömürge birliklerinin ricatı sırasında birkaç mezarın maalesef zarar gördüğü bildirilmişti. Şahsen böyle bir şey gözlemlemedim. Tersine, çok iyi bakılmış, Arıburnu’ndaki subay mezarlığının etrafına dikenli telle çit çekilmiş ve başına nöbetçi askerler dikilmişti. Mezarlara layık bir bakımın gerektirdiği tedbirler alınmıştı. İngiliz ve Fransızlar’ın çekilmelerinden hemen sonra ziyaret ettiğim Seddülbahir’de yıkılmış birkaç mezar gördüm. Çok geçmeden bunun hiç de kasıtlı bir yıkılma olmadığı izlenimini edindim. Ertesi gün, Harp Nazırı’nın maiyetinde bulunan üst düzey bir Alman subayından Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın harp meydanlarını gezdiği sırada bu durumu fark edip düşman mezarlarının korunması için derhal emirler yağdırdığını öğrendim. Türkler’in karakterini tanıdığım kadarıyla, mezarlara saygısızlık yapılması düşünülecek şey değil. Türk askerinin, Hıristiyan mezarlarına saygıyla davranabileceğine ikna oldum. Türk askerlerinin Gelibolu’da olduğu gibi Boğazlar’ın kıyıları üzerinde de harp meydanında düşen Almanlar’ın mezarlarını kendi ölülerininkiyle birlikte koruyucu bir duvarla çevirmiş ve haçlarla donatmış olduklarını çoğu zaman sevinçle gözlemledim.”

Haberin Devamı

‘Saray ve hükümet Konya’ya taşınabilir’

Dolci, mektubun devamında Osmanlı Hükümeti ve Sarayı’nın Konya’ya taşınma ihtimalinden şöyle söz ediyor: “Türk Hükümeti devlet hazinesi ve arşivlerle ilgili pek çok önlem aldı, bunların şimdiden Konya’ya gönderildiği söyleniyor. Hükümet ve Saray da oraya taşınacakmış. Her şey hazır, ama son anda neler olur bilemiyorum, çünkü burası bir sürprizler ülkesi. Bu arada şehirde günlük yaşam devam ediyor ve birkaç korkağın şehri terk edişi ve Türkler ile Almanlar’da fark edilen belli bir şaşkınlık dışında, her şey her zamanki gibi sürüp gidiyor. En şaşırtıcı şey ise, yaklaşan kurtuluş ümidi nedeniyle, ırk ve din fark etmeksizin gayrimüslim halkın sergilediği ortak coşku; o kadar ki, korku bile insanların içlerinde hissettikleri sevinci gizlemelerine yol açmıyor.”