Cadde 'Türkçe rap her şeyin son noktasını onunla gördü'

'Türkçe rap her şeyin son noktasını onunla gördü'

20.07.2016 - 09:52 | Son Güncellenme:

Müjde Yazıcı'nın Duvar Sohbetleri'nde bu seferki konuğu geçtiğimiz haftalarda Babylon Kilyos'ta düzenlenen Red Bull Music Academy Sunset'teki performansıyla beğeni toplayan Sami Baha oldu.

Türkçe rap her şeyin son noktasını onunla gördü

Müziğe lise yıllarında başlamışsın. Nasıl bir dönemdi senin için?

Haberin Devamı

2007- 2008yılıydı. Başta sadece laptop’um ve internet cafe’lerdeki kulaklı mikrofonlardan vardı. (gülüyor) Onunla rap kaydediyordum. Garip, kulaklıklı bir mikrofon markası bulmuştum. Bayağı da ucuzdu ama çok kaliteli ses kaydı yapabiliyordum. Onunla rap denemesi yaptım. Onun dışında freestyle rap yapıyordum. Battle rap seviyordum.

Rap’le başladın müziğe diyebiliriz. Kimlerdenilham aldın, neler dinliyordun?

Amerikan hiphop’ını dinliyordum ve gerçekten de severek dinliyordum. Sonra bir şekilde kendim rap yapmaya başladım. Çok güvenmiyordum rap olarak ama kendi sesimi duymak hoşuma gidiyordu. Kendimi deniyordum.

Türkçe de dinliyordum. Fuat’ın ‘Hassickdir’ serisi bence Türkçe rap’in tepe noktası. Ben şöyle düşünüyorum; Türkçe rap her şeyin son noktasını, kalitesini Fuat’la gördü. Efsanedir. Kendi müziğimin oturmasında da Fuat’ın etkisi var. Onun gibi yazmaya çalıştığımı, ondan ilham aldığımı hatırlıyorum. Sonra kendi beat’lerimi yapmak istedim. İnternette o dönem bu kadar free beat yoktu ya da varolanları ben beğenmiyordum.

Haberin Devamı

Türkiye’deki rap piyasası içinde müziğini sürdürmeyi düşünmedin mi?

Denedim aslında. İnternetten arkadaşlarım oldu. İzmir’den bir arkadaşım vardı Koz diye. Onunla birlikte şarkı yaptık ve şarkı yaptıktan üç ay sonra tanışmıştık. (gülüyor) Fruity Loops programını bilgisayarıma yükledikten sonra benim için işin rengi değişti açıkçası.

Bu nedenle mi rap’e odaklanmayı bıraktın?

Öyle gibi oldu. Şu ara yine yapıyorum, yeniden başladım. Türkçe - İngilizce verse’ler yazıyorum. Ciddi birşey yok ama yine de yapmak istiyorum.

Londra’da yaşıyorsun şu anda ve Avrupa’da birçok şehirde performansların oluyor. Şimdi baktığında Türkiye’deki rap kültürünü nasıl görüyorsun?

Oldukça değişti bence.

İyi anlamda mı, kötü anlamda mı değişti?

Hem iyi, hem kötü anlamda değişti. Çok fazla isim çıktı. Bir ses kartı ve mikrofona bakıyor iş çünkü. İnternetten 300-400 liraya satın alıp yapabiliyorsunuz. O yüzden bu noktaya gelmesi bence iyi ve internet, gerçekten yeteneği olan insanların kullanabileceği bir platforma dönüştü. Benim kendi müzik kariyerim açısından internetin önemi büyük. Çünkü internet yoluyla iletişim kurdum; internet yoluyla bana ulaşan insanlar sayesinde iyi şeyler oldu. Bana bir kapı açtı. Fakat çok fazla çöp var. Her şey bir arada.

Haberin Devamı

Üniversitede hangi bölümde okudun?

Beykent Üniversitesi’nde sinema okudum.

Sinema alanında kariyer yapmayı düşündün mü hiç?

Düşündüm aslında. Ama hep müzikle alakalı birşey yaparım düşüncesiyle gittim okula. Film müziği, reklam müziği yaparım diye düşündüm okuldayken. Sonra müzikle alakalı o kadar çok şey gelmeye başladıki üstüme, müzikle savaşmaya başladım.

Yurtdışına ikinci kez çıktığında zaten Londra’ya taşınmışsın. Büyük bir cesaret aslında. Nasıl karar verdin?

Uzun süredir yurtdışına çıkmayı düşünüyordum. Garip bir şekilde aidiyet hissedemiyordum İstanbul’da. Neden bilmiyorum. Üniversite 3. sınıfta şu anki kız arkadaşımla tanıştım. O da Londra’da yaşıyor, orada bir okulda okuyordu. Bir sene okulunu dondurmuştu, İstanbul’a geldiğinde tanışmıştık. Sonra o gitti. Bir sene ben burada kaldım. Yaptığım müzik hiphop’tan elektronik müziğe evrilince gitmek istedim. Sorumluluk hissettim. Denemek istedim. Londra’ya taşındım.

Haberin Devamı

Nasıl bir dönem başladı senin için Londra’da?

İlk başlarda zor oldu. Genel bir alışma süreci oldu. İngilizce problemim vardı. Ben, bana sözlü anlatılan şeyleri anlama konusunda sorun yaşıyorum.İnsanların onları dinlemediğimi düşündüğü zamanlar olmuştur. Rahat olmakla suçlanmışımdır. Aslında hiç rahat değilim ama beynim çok meşgul oluyor her zaman.

Londra’ya gideli 9 ay olmuş. Bu süre zarfında bağlantılarını nasıl kurdun?

Ben Türkiye’de kurmuştum bağlantıları. İnternetten Los Angeles’ta yaşayan Total Freedom isimli bir arkadaşımla tanışmıştım. O İstanbul’a gelmek istiyordu. Daha önce gelmişti ama farklı bir çevreyle gelmiş. O gelince onunla çalıştık ve bana çok yardım etti. İletişimler ve bağlantılar kurmam açısından bana çok iyi geldi. Çok iyi arkadaş olduk. Kendisi de çok iyi bir müzisyen ve DJ… Benim müziklerimi çaldı setlerinde. Kişisel olarak da müzik kariyeri olarak da beni çok destekledi.

Haberin Devamı

Londra’da butik bir label olan Planet Muile anlaşman nasıl oldu?

Oradan Kuedo bana bir mail attı. Ben onun müziğini uzun zamandır dinliyordum. Seviyordum da çok. Çünkü hiphop referansları var, hem synth pop referansları var. Ben daha önce Fruity Loops’ta synth pop, eletroclashgibi tarzlar denedim. Sadece rap’e odaklanmadım. Kuedo,benim Soundcloud’taki şarkılarımı dinlemiş ve bana ulaştı. Çok heyecanlandım. Kuedo da Planet Mu ile anlaşmalı bir müzisyen ve şirketin sahibine gitti olay. “Müzik yayınlamayı düşünür müsün?” dediler. Ben de zaten Londra’ya taşınmayı düşünüyordum. Bana gerçekten gaz veren o oldu. Planet Mu’yu ben de takip ediyordum ve çok sevdiğim müzisyenler vardı aralarında.

Londra sana müziklerini yaparken yeni bir ilham oldu mu? Üretirken bunu hissettin mi?

Evet, kesinlikle. Çünkü Londra’da herkes birşey için var. Özellikle Londra’da bunu çok hissettim; herkesin bir olayı var ve herkes bir mücadele içinde. Herkes kariyer yapıyor. Ve bu da genel ve herkesin sahip olduğu bir amaca, atmosfere dönüşüyor.

İstanbul’da bunu bulamadın sanırım.

Bulamadım. İstanbul’da ateş olmadığı için bir yere kadar kendinizi közleyebiliyorsunuz. Bir noktadan sonra o da olmuyor.

Bazı vokallerle çalışmışsın. Hayatta olan yada olmayan başka kimlerle çalışmak isterdin?

Bir kere Easy E ile çalışmak isterdim kesinlikle. Tarzını çok seviyorum. 2 Chainz ile çalışmak isterim. Kadın vokallerden çok var aslında. Selena Gomez mesela. Ben pop müzikle de oldukça ilgiliyim. Selena Gomez’i de Easy E’yi de aynı ölçüde sevebilirim. Öyle hissedebildiğimi görüyorum. Pitbull’la da çalışmak isterim.

Evet, öyle bir tweet atmışsın hatta.

Pitbull’un Youtube’ta freestyle’ları var. Eski dönemlerde yaptığı işler. Herkese tavsiye ediyorum. Adamın içindeki ateşi ben Youtube’tan hissettim. Çok gazlı ve çok yetenekli bir adammış. Freestyle benim için çok önemli birşey. Onun dışında öyle bir noktaya geldiki bilgisayar programlarıyla herkesin sesi güzel zaten, kimse kötü değil. Daha yaratıcı olunması gerekiyor benim için.

Oryantalist bir tarzın yok ama müziğimi arabesk hislerle yapıyorum demişsin bir röportajında. Arabesk müzikle ilişkin nasıl başladı?

Babam arabada sürekli İbrahim Tatlıses, Müslüm Gürses, Ümit Yaşar dinliyordu. Ben de haftasonları hep babamın peşine takılıyordum, geziyorduk. Kişisel hayatımda oturup dinlemiyordum. Evde Busta Rhymes dinliyordum mesela ama babamla çıktığımda arabesk dinliyordum.

Arabesk parçalardan sample almayı denedin mi?

Denedim. Mashup yapıyorum. Türkçe pop da çalıyorum. Korsika’da Merve Özbey’in‘Helal Ettim’ diye bir şarkısı var; onu çaldım mesela. (gülüyor) Ben EDM de seviyorum. Aslında ben müzikle alakalı her şeyi seviyorum.

Şu ana kadarki yurtdışı deneyimlerine bakarak sence bizim müzik piyasamız neden bu kadar içine kapanık?

Bunun müzisyenler ve dinleyicilerle alakalı bir durum olduğunu düşünüyorum. Karşılıklı bir zorlanma var. Promoter’lar, mekan sahipleri ve sanatçılar da çok açık değiller. Her şeyi takım gibi tuttuğumuz için müzikte de öyle oluyor nedense. O da zıplamayı blokluyor. Herkesin kendi kişisel zevklerini yükseltme çabasından kaynaklı oluyor. Ben İstanbul’da müzik sektöründe onu çok hissediyorum. Genel bir tarza odaklanma var. Bunun suçlusu promoter’lar. Bunlar cesaretli bir adım atmazsa, dinleyici atmaz zaten.

Son olarak Red Bull ile çalışmalarınız nasıl gidiyor?

Çok güzel gidiyor Red Bull ile çalışmalarımız. Red Bull World Wide için de bir radyo remix’i yaptım hatta. Red Bull global ile de öyle bir bağlantım var. Mesela Fransa’dan Malibu diye bi kız var. Müziğini çok beğeniyorum. Red Bull Music Academy’ye katılmış. Bunu duymak çok güzel. Bağımsız müziği destekleyen Red Bull gibi kuruluşların olması çok güzel.