03.02.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
SERCAN KISMET
Cansu Tosun, yeni projesi ‘Göç Zamanı’nda köyden şehre gelen bir karakteri oynuyor. “Göç hikayelerini seviyorum” diyen Tosun, bu tür rollerin üzerine yapışmasından korkmadığını söyledi.
Bu diziye nasıl dahil oldunuz?
Projeden ajansım vasıtasıyla haberim olmuştu. Senaryoyu okuduktan sonra yönetmen ve yapımcımız benimle görüşmek istedi. Bir araya geldik. Projeyi bir de onların ağzından dinledim. Okuduklarımdan ve dinlediklerimden sonra proje için heyecanlandım. Birlikte çalışmaya karar verdik.
Canlandırdığınız Zümrüt nasıl birisi?
Vizyonu, hayali ve umutları olan bir kız. En önemlisi annesinin ona verdiği özgüven onun böyle olmasına yol açmış. En çok da Zümrüt’ün annesi kızının okumasını ve kendisiyle aynı kaderi yaşamaktansa amaçlarının peşinden gitmesini isteyen kişi. Yani Zümrüt tüm gücünü annesinden alıyor aslında ve onun gibi dim dik, güçlü bir kız olmaya çalışıyor. Bazen korkuları onu yenmeye çalışsa da o yoldan gitmek için her şeyi yapabilecek bir kız.
Zümrüt için nasıl bir ön hazırlık çalışmanız oldu?
Oyuncu arkadaşım Ayta Sözeri, beni Mardin’den gelen ve birkaç yıldır ailesiyle İstanbul’da yaşayan bir kızla tanıştırdı. Onunla çok sohbet ettik, uzun uzun dinledim.
Sonrasında oyunculuk hocam Merve Taşkan’la karakter üzerinde çalıştık. Çekimlere başlamadan önce de tüm oyuncularla birlikte şive hocamız Aydın’la da ayrı bir çalışma yaptık.
Dizi çekimleri Mardin’de başladı, sonra İstanbul’a geldiniz. İki şehir arasında nasıl farklar var?
Mardin çok özel bir şehir. Her şeyden önemlisi mimarisine ve tarihine bugüne kadar sahip çıkmışlar. Çok kıymet vermişler. Oraya gittiğinizde sanki bir hayal alemine giriyorsunuz.
İnsanlar azla yetinmeyi iyi biliyorlar. Dolayısıyla orada farklı bir atmosfer ve huzur var. Tabii diğer taraftan bazı ailelerde yaşanan aile baskısı, kadına gösterilen şiddet ya da verilmeyen değer insanı üzüyor. Ama bu Mardin’e özgü bir durum değil, ülkenin her şehrinde görülebilen bir durum.
İstanbul’a baktığımızda ise, inanılmaz bir coğrafyaya sahip bir şehir görüyorum. Farklı farklı kültürlerden, farklı inançlardan insanların bir arada yaşayabildiği bir yer.
Keşke bu şehirde yaşayan bizler daha çok kıymetini bilebilsek sahip olduklarımızın.
Canlandırdığınız karakter için şive dersi aldınız. Dersler nasıl geçti?
İyi geçti. Dizide kızlar, anneler kadar şive yapmadığı için çok zorlanmadım.
Vahide Perçin’in kızı olmak nasıl bir duygu?
İnanın ki, her set günü aklımdan çok şanslı olduğumu geçiriyorum. Vahide Hanım gerçekten her anlamda örnek alınacak bir insan. Onunla geçen her sahne, her an ayrı bir ders benim için. Aynı projede hem de anne kızı oynayabildiğim için çok mutluyum.
Sette kendinizi okulda gibi hissediyor musunuz?
Kesinlikle... Dediğim gibi gerek Vahide Hanımla gerekse diğer çok kıymetli oyuncu arkadaşlarımızla geçirdiğimiz her an önemli bir deneyim benim için.