4. pakette söz yargı ve polisin

Binlerce öğrencinin cezaevlerinde, öğrenci evlerinde, kantinde, derste birbirlerine yönelttikleri tek soru bu:
“4. Yargı Paketi bizi etkileyecek mi?”
Tanıdığı olanlar gazetecilerden, avukatlardan hatta milletvekillerinden paketteki hangi düzenlemenin kendilerini nasıl etkileyeceğini öğrenmeye çalışıyorlar.
4. Yargı Paketi’ne yönelik en önemli eleştiri, TCK’nın 220. maddesinin 6. fıkrasındaki, “Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına faaliyet gösterenlere örgüt üyesi gibi ceza verilir” düzenlemesinde değişiklik öngörmemesiydi.
Örgüt üyesi olmadığı bilinen bir kişiye, 15 yıla kadar ceza verilmesine neden olan bu düzenleme, paket üzerinde 1,5 yıl boyunca yürütülen çalışmalarda hep tartışma konusu olmuş ancak son dakikada paketten çıkarılmıştı.
3. Yargı Paketi’nde bu suçtan verilen cezanın üst sınırı 7,5 yıla kadar indirilmesine rağmen uygulamada sonuç alınamayınca, “Neden 4. Yargı Paketi’nde yok?” eleştirileri yükseldi.
TBMM’de son dakika verilen önergeler, bütünüyle bu düzenlemeyi hedef alıyor. Buna göre, örgütün bildiri ve açıklamalarını basıp yayanlar, örgüt propagandası yapanlar, örgütün çağrı veya talimatları üzerine düzenlenenler de dahil olmak üzere gösterilere katılanlara artık terör örgütü suçundan ceza verilmeyecek. Propaganda da şiddeti teşvik etmediği sürece suç olmaktan çıkarıldığı için, barışçıl birçok eylem “terör suçu” olmaktan çıkacak. Bu yönüyle bakıldığında bütün tutuklu öğrenciler ya da bir eylem nedeniyle tutuklananlar özgürlüğüne kavuşacak gibi anlaşılabiliyor. Ama gerçekten öyle mi?

‘Şiddet kriteri’
Paketin önergelerle getirdiği diğer bir kritere göre, eylemlerde şu suçlar işlenirse örgüt cezaları verilmeye devam edilecek:
* Patlayıcı madde bulundurmak
* Mala zarar vermek
* Kasten yaralama
* Görevi yaptırmamak için direnme
* Genel güvenliği kasten tehlikeye sokma
Pakete önergeyle eklenen düzenlemeye göre şiddet içeren bu eylemleri işleyenler, örgüt üyesi olmasa da örgüt adına faaliyette bulunma suçunu işlemiş sayılacak. Buna göre, polisin müdahale ettiği bir eyleme katılanlar ya da müdahale sırasında slogan atanlar “direnme”, polisin uyarıda bulunduğu bir eyleme katılanlar “genel güvenliği tehlikeye” sokma suçunu işlemiş sayılabilecek. Buna göre, tutuklananların izinli 1 Mayıs, KESK vb. eylemlere katıldıktan sonra suçlandıkları düşünüldüğünde aslında kimin, “terör suçu işleyip işlemediğine polis ve yargı karar verecek” denilebilir.
Bu kriterler dikkate alındığında, kamuoyunda eleştirildiği biçimde, KCK/PKK tutuklularının düzenlemelerden yararlanamayacağı söylenebilir. Bu tutukluların büyük bölümü “silahlı örgüt” suçundan yargılandığı için zaten suçlarının niteliği değişmediği sürece kategori dışında kalıyorlar. KCK’lı öğrenciler için durum biraz daha farklı. Çünkü bu öğrencilerin büyük bölümü sadece eylemlere katıldıkları için tutuklandı. Ancak KCK sözleşmesi gereği hareket ettikleri iddia edildiğinden, özgürlükleri yine uygulamaya bağlı.
BDP’li milletvekilleri hakkında da, “örgüt adına faaliyette” bulundukları gerekçesiyle hazırlanmış onlarca fezleke var. Bu fezlekelerdeki eylemler önemli ölçüde propaganda ve konuşmalara dayandığından, haklarındaki davalar düşebilecek. Leyla Zana, Aysel Tuğluk başta olmak üzere birçok BDP’li davalardan kurtulabilecek.

Öğrencilerin durumu belirsiz
Fransa’dan Erasmus kapsamında geldiği Eskişehir’de Grup Yorum konseri ve 1 Mayıs’a katıldığı için “örgüt adına faaliyet” suçundan cezalandırılan Sevil Sevimli’nin cezası ise paket sayesinde düşebilecek.
“Füze kalkanı” protestosuna katılan ve pankart açan öğrencilerin dosyaları da paket kapsamına girebilecek. Buna karşılık Hopa protestosuna katılan, ODTÜ’deki olaylara karışan, RedHack davasında yargılanan öğrenciler, poşu davasının sanığı Cihan Kırmızıgül, Uludere protestosuna katılan öğrenciler eylemleri şiddetle ilişkilendirildiği için paket kapsamı dışında kalacak.