Dünya AB ile ilişkilerin geleceği Ankara’nın elinde

AB ile ilişkilerin geleceği Ankara’nın elinde

21.10.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

Brüksel’deki zirvede, Almanya’nın AB-Türkiye ilişkileri konusundaki sert tutumu ülkelerin büyük bölümünce kabul görmedi. Ancak ilişkilerin geleceğini, Ankara’nın adımları belirleyecek

AB ile ilişkilerin geleceği  Ankara’nın elinde

Hatırlanacağı üzere Avrupa Birliği’ne üye ülkelerdeki seçim süreçleri, AB-Türkiye ilişkilerinin yeniden tartışılmasına neden oldu. Tartışmanın fitili de, Alman Sosyal Demokrat Parti lideri Martin Schulz tarafından ateşlendi. Schultz, Angela Merkel’i zor durumda bırakmak amacıyla, seçilmesi halinde Türkiye ile üyelik müzakerelerini sonlandırma sözünü verdi. Merkel de, siyasi rakibine “pabuç bırakmamak” için, aynı öneriyi savundu. Sonuçta seçimleri kazanan Merkel, seçmenine Türkiye konusunda vermiş olduğu sözü yerine getirmek için bir hamlede bulundu. Alman Hiristiyan Demokratların muhafazakar kanadına da Türkiye karşıtı söylemi eyleme geçirmek için fırsat doğdu.
Almanya’da 2005 yılında düzenlenen genel seçimlerde ilk defa Başbakan adayı olan Merkel, seçilmesi halinde Türkiye-AB ilişkilerini imtiyazlı otaklık zemininde devam ettireceği sözünü vermişti. Ancak iktidara geldikten sonra bu vaadinin yerine getirilmesinin çok zor olduğu kanaatine vardı. Bu yüzden de 2009 ve 2013 genel seçimlerine yönelik kampanyalarında imtiyazlı ortaklığa yönelik bir girişimde bulunmamıştı.
Alman dayatması
Avura Birliği (AB) içerisinde ekonomik bir dev olan Almanya, AB-Türkiye ilişkileri konusundaki katı görüşünü, halen diğer ülkelere dayatmakta zorluk çekiyor. Nitekim AB’nin diğer ağır topları olan Fransa, İngiltere, İspanya ve İtalya gibi ülkelerin, Berlin’in AB-Türkiye ilişkileri için öngördüğü “imtiyazlı ortaklık” modeline karşı sergiledikleri tutumu aşamıyor. Brüksel’deki zirvede bu husus bir kez daha teyit edildi. Türkiye belki Kopenhag kriterlerinden uzaklaşıyor, ancak AB de, Türkiye’nin “Rusyalaşma süreci”ne girmemesi için Ankara ile diyaloğun ve tam üyelik perspektifinin koruması gerektiği tezinden vazgeçmiyor. Buna karşın, Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerle siyasi alanda yaşanan gelişmelerin zaman zaman AB üyelerini kaygılandırdığı da dile getirildi.
Ancak, AB’yi küresel anlamda tehdit eden, kaygılandıran unsurlar arasında terör ve yasadışı göç gibi konular yer alıyor. Bu alanda da Türkiye’nin AB’ye yönelik katma değeri göz ardı edilemeyecek kadar önemli. Bu yüzden bir taraftan fonların kesilmesini isteyen Almanya, diğer yandan da mülteciler konusunda Türkiye’ye yapılan mali yardımların yeniden artırılması yönünde çağrıda bulundu.

Fonlarda kesinti gündemde

Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Donald Tusk, Türkiye’ye verdikleri üyelik öncesi fonların azaltılması konusunda uzlaşmaya vardıklarını açıkladı. AB Komisyonu Başkanı Juncker de, seçeneklerin masada olduğunu açıkladı. Değerlendirmeyi, AB Komisyonu’nun yapacağı belirtiliyor. Kesintiyi, Almanya gündeme getirmişti. AB, 2014-2020 dönemi için Türkiye’ye 4.45 milyar euro üyelik öncesi fon aktarmayı kararlaştırmıştı.

Asıl formül

Angela Merkel’in Türkiye çıkışı, aslında biraz da Ankara’nın lehinde oldu. Zira AB ile Türkiye arasında müzakerelerin çeşitli nedenlerle sonlandırılmasını istemeyen ülkeler, sürece sahip çıkarak AB-Türkiye ilişkilerine yönelik taahhütlerini de yenilemiş oldu. Merkel, bu süreçte sadece AB-Türkiye tam üyelik müzakerelerinin mali kontrolünün, bir miktar daha AB kurumlarına geçmesini sağladı. Yani Almanya’nın, AB-Türkiye ilişkilerine verdiği zarar bununla sınırlı kalmış oldu.
Ancak Türkiye’yi AB’ye bağlayan asıl formül, yani “göç”, “güvenlik”, “terör”, “ticaret” dörtlüsü, ilişkilerin ana eksenini oluşturuyor. Nitekim bundan sonra da oluşturmaya da devam edecek...
AB, Türkiye ile diyaloğu yeniden en üst düzeye çıkarmak için çeşitli olasılıklar üzerinde çalışıyor. Örneğin 18 Mart mutabakatı çerçevesinde bir AB-Türkiye zirvesi düzenleyip, zirvede ilişkilerin geleceğinin değerlendirilmesinin yapmak için... Bu zirvenin formatı konusunda çeşitli görüşler telaffuz ediliyor. Örneğin AB kurumlarının başkanları ile Cumhurbaşkanı veya “AB’nin dönem başkanlığını üstlenecek olan Troika+3 AB kurumunun başkanı+Cumhurbaşkanı” veya 28+1 formatı gibi...
Zirvede dikkat çeken bir başka unsur ise, zirve öncesinde AB siyasi partilerinin yapmış oldukları doruk toplantılarında, AB-Türkiye ilişkilerine hiç değinilmemesi. Nitekim bu, Avrupalı hıristiyan demokratları bir araya getiren Avrupa Halk Partisi grubunun, Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümü konusunda adım atması gerektiği yönündeki çağrısıyla sınırlı kaldı.
AB-Türkiye ilişkilerinin geleceğini şekillendirecek unsurlar, Türkiye’nin elinde. Ankara tarafından temel hak ve özgürlükler alanında yapılacak çalışmalar, birlik ile Türkiye arasındaki ilişkiler konusunda Almanya, Hollanda ve Avusturya’yı mahçup edecek, bu ülkeleri haksız çıkaracak nitelikte olabilir...