Aksal Yavuz

Aksal Yavuz

aksalyavuz@hotmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yusuf Yazıcı, Abdülkadir Ömür…
İkisi de Trabzonsporluların-Trabzonspor’un hatta ülkenin göz bebeği…
Ülke futboluna damga vuracağı konuşulan-tahmin edilen iki fidan…
Alt yapılardaki milyonlarca çocuğun idolü…
Çok şey yazıldı-çizildi-konuşuldu, kısaca “ Fırtına’nın yavruları” denildi onlar için…
Sahi, ne oldu, ne oluyor bu çocuklara?
Yusuf’çuk ayakta duramaz, ayakta kalabildiği durumlarda da kendine gelen topu kontrol edemez oldu. Hele Erzurumspor maçında net bir şekilde görüldü bu… ( Yusuf’un durumu son maçla alakalı değil her hafta üstüne koya koya gerilemeye devam ediyor…)
Öyle ya, nerede o eski Yusuf?
Mevkisinde oynatılmıyor tamam da, bu kadar da olur mu?
Olur, sevgili okurlar olur…
Ya Abdülkadir? Bazen iyi, bazen de iyi gününü mumla aratıyor…
Niye mi böyle? Kısaca değinelim…
Onlar da insan çünkü… Onlar da et, tırnak, kemik ve sinirden yaratılmış… Onlar da engin ve kırılgan yapıya sahip; ister istemez etkileniyorlar…
Zira…
Sporcu başarma amacının getirdiği psikolojik yük altındadır. Her iki oyuncu, onlara yüklenen sorumluluğun farkında… Doğrusunu söylemek gerekirse, omuzlarındaki yük o kadar ağır ki… Çünkü Trabzonspor’un formasını taşıyorlar… Milyonların gözü ve kulağı onlarda…
Bu yükün-sorumluluğun baskısı iç gerginliği artırır. Ve başarı arzusunun yerine hayal kırıklığı yaratır.
Dolayısıyla aynı futbolcu sahaya futbol oynamak için değil de Rus ruleti oynayacakmış gibi çıkar!
Doğal olarak mutsuzluk ve de stres devreye girer.
Stres altında kalan kişilerde böbrek üstü bezleri Kortizol hormonu salgılamaya başlar. Fazla salgılanan bu hormon ilgili kişiyi mücadele etmemeye hazır hale getirir. O hormon kişinin savunma sistemini zayıflatır, halsiz bırakır.
Uzun süre stres altında kalan kişilerde düşünme kapasitesi azalır, beyin bloke olur. Hata payı fazlalaşır…
Ayrıca futbolcu basın yoluyla kendisiyle ilgili servis edilen övgü dolu (abartılı) haberleri ilgiyle takip eder, çevresinde kendisiyle alakalı söylenenlerin de ister istemez etkisi altında kalır ve “ ben oldum” hissine kapılır.
Hal böyle olunca…
Oyuncu bilinçaltında kendine bir profil oluşturmaya başlar, bu düşünce zamanla bilinçaltında iç çatışmaya dönüşür…
Sonra nerede o altın çocuk Yusuf, nerede o yara yara giden yerli Messi denilen Abdülkadir?
Sevgili okurlar, Yusuf’un tam olarak yaşadığı, Abdülkadir’in de olası yaşamaya başladığı-başlayacağı durum kısaca budur…
Suçlu Yusuf ve Abdülkadir mi?
Yusuf ve Abdülkadir’in bu durumda olmasında sorgulanacak en son kişiler onlar olduğuna-olacağına göre, sorumlusu bizleriz, onlar değil. Ağır sorumluluk yükleyip, kısa sürede çok şey vermelerini sabırsızlıkla bekleyenlerdir-isteyenlerdir, onlar değil…
Hem Yusuf hem de Abdülkadir oralara tesadüfen gelmedi, çok çalışarak ve hak ederek geldiler. Yetenekleri ve karakterleri asla tartışılamaz.
Her ikisi de başarıyla yoluna devam edeceklerine inananlardanım. Yeter ki onlara yardımcı ve destek olunsun, moral verilsin, inanılsın, güvenilsin…
Gerisi çorap söküğü gibi kendiliğinden gelecektir…