Peki Rumi’yi Amerika’lıların gözünde bu denli popüler yapan nedir ? Hiç Mesnevi okumayanımız bile Mevlana’nın ‘Ne olursan ol gel’ sözünden haberdardır. Aslında tek bir cümle bile bize muhteviyatını yansıtmaktadır. Coleman Barks’a göre ise 800 yıl önce yazılmasına rağmen son derece aydınlatıcı ve modern olması, hoşgörü aklı merkezine alması, içgörü ve doğallığı barındırması. Sanırım bu konuda hepimiz Coleman ile aynı fikirdeyiz.
Fakat Coleman, Rumi’nin bu kadar tanımasına sebep olurken bir yandan eleştirilere de maruz kalmıştır. Çünkü kendisi Farsça bilmediğinden bu çevirileri, New York Üniversitesi'nde profesör olan ve yine Farsça bilmeyen John Moyne ile yapmaktadır. Bu sebeple çevirilerine 3.el denmektedir. Ve bazı tartışmalar Batı’da, Rumi’nin özünden koparıldığı şeklindedir. Hatta 2001 yılında Wall Street Journal’da ‘Rumi Madness – Rumi çılgınlığı’ çılgınlığı başlıklı makalede Sufizmin, batının doğu mistisizmine olan tüketim merakının son oluşumu olarak belirtiliyor. Bu makalede Afgan gazeteci Farivar, Budizmi Richard Gere'den öğrenen Amerikalılar, Rumi'yi de Madonna ve Goldie Hawn'ın okuduğu üçüncü el çevirilerden öğrendiklerini zannediyorlar diye eleştirilerde bulunuyor. Aslında Amerika’da Farsça bilen profesörlerin de olduğu ve en iyi Rumi çevirirlerinin Raynold Nicholson ve A. J. Arberry'nin olmasına rağmen anlaşılabilirlik açısından topluma daha çok hitap eden Coleman Barks olmuştur. Açıkçası bu kaçınılmaz birşey çünkü her türlü kültür ürünü başka coğraflayalara taşındığında kaçınılmaz olarak köklerinden uzaklaşıyor.
Benim diyeceğim, Coleman’ın çevirilerini okumadım fakat içerisindeki meneviyatı ve yaklaşımları aktarabildiği sürece bence bir sakınca yok. Tasavvuf ve sufizm konusunda derinleşmek isteyenler zaten bir süre sonra bu konudaki farklı kaynaklara ulaşacak ve farklı yorumlamaları da araştıracaklardır. Bu sebeple özellikle ABD'de de bu kadar tanınmasına ve satış rekorları kırmasına sebep olan Coleman'a hakkını vermek gerekir diye düşünüyorum.