Berna Laçin

Berna Laçin

berna.lacin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Tiyatro oyunumuz ‘Hoşgeldin Boyacı’, altıncı sezonunu Zürih’te açtı bu sene... Bu vesileyle, ben de hayatımda ilk defa şehri görmüş oldum. Bir sonraki uçakla yanıma gelerek, bana sürpriz yapan ve seyirciyle yaşadığımız heyecanı paylaşan Ada ile, oyundan sonra iki günlük küçük de bir tatil kaçamağı yapmış olduk. Toplam dört günlük maceramız ve yönetim biçimi, farklı kurallarıyla eşi benzeri olmayan bu ülkeye ait notlarım
ve izlenimlerim...

İlginç bilgiler

Zürih’te hafta sonu...



İsviçre’nin en büyük kenti Zürih, ekonomik ve kültürel başkent olarak kabul görüyor. Malum, ülkenin resmi başkenti yok! İstanbul’dan gidenler için küçücük bir kent. Merkez nüfus 500 bin civarı, yani Kadıköy kadar bir yer. Zaten İsviçre’nin ülke nüfusu, İstanbul’un yarısını anca buluyor. Ülkenin dörtte birini de yabancılar oluşturuyor. 26 kantona ayrılan İsviçre’nin, dört resmi dili var. Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Romanşça... Ama kullanılan Almanca epey farklı... Yaşam kalitesi endeksinde, genellikle zirveyi bırakmıyor ve ‘Yaşanacak En İyi Ülke’ seçiliyor. Zürih, çok güzel ve medeni bir şehir olmakla birlikte, bana sorarsanız turistik olarak Fransa ya da İtalya kadar şık ve etkileyici bir yer değil. En büyük ihracatı çikolata, çakıları ise çok ünlü...

Dikkat ederseniz İsviçre ‘CH’ olarak bilinir, para birimi de CH Frank yani CHF’dir. Buradaki CF paralarının da üzerinde yazan, Latince ‘Confoederatio Helvetica’ yani ‘Doğrudan Demokrasi’ anlamına gelir ki, dünyada ‘doğrudan demokrasi’ ile yönetilen tek ülkedir.

Zürih’te hafta sonu...



Yani 100 bin imza toplayan halk; kanun çıkarabilir, her kanun tasarısını da halk oylar ve vatandaş bir yasaya dava açabilir. devlet başkanı yerine, yedi kişilik bir konsey ülkeyi yönetir ve her biri, bir seneliğine konfederasyon başkanlığı yapar. Trafik cezaları bile ilginç olan ülkede, gelire göre ceza ödeniyor. Yani Porche ile yapılan aynı trafik ihlalini Fiat ile yaptığınızda, daha az para cezası ödüyorsunuz. Bu arada korna çalan bile bulunmayan trafikte zaten kolay kolay kimse kuralları çiğnemiyor. Bir ilginç bilgi daha; otoyollar, savaş durumunda uçak pistine dönüşebilecek şekilde yapılmış. Bu arada çok güzel bilgi yarışması sorusu olabilecek bir durumu daha var İsviçre’nin... Avrupa Birliği üyesi değil. Ancak, AB politikalarının çoğunu benimsemiş durumda.

Gerçekten anlatıldığı kadar pahalı mı?

Zürih pahalı, çok ama çok pahalı! Yanlış anlaşılmasın, bizim paramız pula dönüştüğü ve su alırken bile en az altı ile çarpmak zorunda olduğumuz için söylemiyorum bunu... Avrupa şehirlerine kıyasla, çok daha pahalı. Bir pratik bilgi olarak ülkede kullanılan İsviçre Kronu ile Amerikan Doları’nın başa baş değerde olduğunu söylemeliyim. Yani Zürih’te harcama yaparken gördüğünüz her fiyatı dolar gibi düşünebilirsiniz. Bu arada vergi düzenlemeleri gereği bazı ürünler tersine çok ucuz olabiliyor. Akıllı telefon ve bilgisayar gibi teknoloji aletleri, Türkiye ile yarı yarıya, otomobiller dörtte bir fiyatına...

Zürih’te hafta sonu...



Gelin görün ki, yeme-içme deyince, Paris bile pek makul kalıyor yanında... Elbette İsviçre’de parasını kazananlar için sorun yok. Asgari ücretin aylık
3 bin 600 dolar olduğu, bir öğretmenin aylık 10 bin dolar kazandığı bu ülkenin vatandaşları, oldukça refah içinde yaşıyor. Hele bir de diğer Avrupa ülkelerine tatile gittiklerinde, her şey İsviçreliler’e çok ucuz geliyor. Ama bizim gibi parası büyük değer kaybına uğramış turistler için zaten su almak bile Avrupa’da düşündürürken, İsviçre’de iki kat dikkat etmek gerekiyor. Köşe başı büfelerinde bile su 5.5 dolar... Allah’tan her yerde çeşme var ve musluk suları da içiliyor. Benim ‘kareli örtülü’ diye tarif ettiğim ortalama bir lokantada sadece erimiş peynir (fondü ve raklet), bir meşrubat bile, iki kişi 100 dolar! Bu fiyata, Paris’te bile eni konu bir yemek yenir. Fastfood bile beş katı pahalı... Bir porsiyon tavuk-balık 60 dolar yani 360 TL, eh yanında salata vs, kişi başı 500 TL demek...

Lüks yerlerde fiyatlar ne oluyor, denemeye cesaret edemediğim için bir fikrim yok. Ama bir top dondurmanın 125 TL’ye geldiğine, ortalama bir lokantada şahit oldum! Bu arada toplu taşımanın bile döviz bazında diğer Avrupa ülkelerinden 3-4 kat daha pahalı olduğunu hatırlatmış olayım. Bilmem anlatabiliyor muyum?

GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER

Göl kenarı... Hele hava güzelse harika! Muhteşem bir doğa ve harika yürüyüş parkuru, Ada ile 27 bin adım attık orada... Sokak satıcılarından ‘sosisli’ alıp, piknik bile yaptık. Yine belirteyim, yüzde 100 dana eti sosis de her büfede var.

Tarihi bölge: Her yer, merkezde birbirine yürüme mesafesinde... Opera Binası’nın önüne gelirseniz, oradan ister eski bölümü ister göl kenarını gezersiniz. Grossmünster (Büyük Manastır), köprüden karşıya geçtiğinizde Chaggal’ın muhteşem vitray pencereleriyle süslü Fraumünster Kilisesi, St. Peter Kilisesi ve bütün tarihi yapıların arasındaki üçgen çatılı evler ve pitoresk manzara eşliğindeki sokakların hepsi harika. Bu sokakları takiben biraz yukarı çıkınca, Lindenhof Tepesi-Parkı görülmesi gereken manzaralar arasında... Zürih Sanat Evi-Kunsthaus Zurich ise özel koleksiyoner kollektifi olarak sahip olduğu Picasso, Monet, Vangogh ve Rodin gibi sanatçıların eserleriyle büyüleyici.

Alışveriş: Merkez İstasyon Garı, başlı başına dev bir alışveriş merkezi. Bahnhofstrasse ise en büyük ve keyifli alışveriş caddesi. Tarihi kiliselerin olduğu, ‘eski şehir’ bölümündeki tüm sokak araları da, dükkan ve marka mağazalarla dolu. Bizdeki dev AVM’ler, Avrupa’da bulunmuyor. Ama büyük mağaza anlamında Manor ve Globus çok güzel. Elbette İsviçre’nin medarıiftiharı Migros’ları da uygun fiyatlı market alışverişi için unutmayalım.