Pazar ‘Sorun nafaka değil kadının yoksulluğu ve cinsiyet eşitsizliği’

‘Sorun nafaka değil kadının yoksulluğu ve cinsiyet eşitsizliği’

24.03.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:

Altın Mimir: “Ekonomik bağımsızlığı olan kadının erkeğin nafakasına zaten ihtiyacı yok. Sistemimizde de her isteyene nafaka bağlanmıyor. Sorun, kadının yoksulluğu ve her alanda olduğu üzere ekonomik alanda da cinsiyet eşitsizliği, nafaka değil”

‘Sorun nafaka değil kadının yoksulluğu ve cinsiyet eşitsizliği’

‘Sorun nafaka değil kadının yoksulluğu ve cinsiyet eşitsizliği’
Uzun süredir konuşulan “nafaka” meselesi yine gündemde. Erkekler ayrıldıkları eşlerine süresiz nafaka ödemek zorunda oldukları için mağdur olduklarını iddia ediyor. Bu nedenle de seçim sonrası TBMM’ye gelecek teklifle nafaka süresinin 5 yılla sınırlandırılması gündemde. Başta da söylediğim gibi erkekler mağdur oldukları iddiasında ancak tablo biraz farklı. Gerçekleri konuşalım, rakamlara bakalım, örnekleri dinleyelim istedim. Ve avukat Altın Mimir’e gittim. Kadınlar olarak haklarımızı bilmiyoruz. Ama bize bu hakları devamlı hatırlatan güçlü bir kadın var. Mimir’in hayat hikayesi de çok çarpıcı. Çok büyük zorluklarla avukat oluyor, gencecik yaşta anne oluyor. Hem çalışıyor hem oğlunu büyütüyor. Artık oğlu Emek de onunla aynı meslekten. Altın Mimir sadece oğlu Emek’e emek vermemiş hayatında; kadınlarda da çok emeği var. Kadın desteği ve dayanışmasına çok önem veriyor. İşte tüm kadınları yakından ilgilendiren ve erkeklerin de mutlaka okuması gereken söyleşimiz. İyi pazarlar.

Haberin Devamı

- Siz geçtiğimiz yıl “Kadının Hak Arama Rehberi” adında bir kitap çıkardınız. Ve “Bilmediğimiz için kullanamadığımız haklarımız var” diyorsunuz ve mottonuz da “Bilmek özgürlüktür”. Bilmediğimiz en önemli hakkımız nedir kadınlar olarak?

İnsanın en çaresiz anında dahi dimdik durmasını, sorunlara çözüm üretmesini sağlayan yegane güçtür bilgi. Bilmediğin zaman korku ve çaresizlik hissedersin. Bizi rahatsız eden, korkutan, istemediğimiz her duruma karşı kanunlarda biz koruyan düzenlemelerin var olduğunu bilmek lazım. Çünkü hukuk bir toplum mühendisliğidir. Ve hayatın her alanına dair kuralları koyar, kuralların ihlalinde de gerekli cezai önlemler alır. Ülkemizin kadın erkek fark etmez en önemli problemi haklarımızın tam olarak bilinmemesi. Mesela Almanya’da “Medeni Kanun” yıllarca bestseller olarak kaldı. Bizim daha bu noktaya gelmemiz için yememiz gereken kırk fırın...

Haberin Devamı

-Neyi bilmemiz en çok işimize yarar?

Bana göre ülkemizin en büyük problemi cinsiyet eşitliğinin bilinmemesi, kabul edilmemesi ve hayata geçirilmemesi. Bu manada bilmemiz gereken en önemli hakkımız anayasal koruma altında olan erkeklerle aynı haklara sahip olduğumuz. Şu hiç unutulmamalı Anayasa’mız “Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçirilmesini sağlamakla yükümlüdür” hükmüyle bu eşitliği güvence altına almıştır.

“En büyük özgürlük kimseye muhtaç olmamaktır”

-Kitabınızda anlattıklarınızdan yola çıkarak hayatı değişen, bildiği için özgürleşen kadınlar var mı?

Burada özgürlüğün tanımını çok iyi yapmalıyız. Nefes alıp verebilmek, bir lokma ekmeğe ulaşabilmek, bir barınakta kalabilmek özgürlük değildir. Özgürlük kendi hayatının efendisi olabilmek, direksiyonunu istediğin yöne çevirebilmektir. Bunu da ancak haklarınızın bilincinde olup çalışarak, üreterek var olmakla sağlayabilirsiniz. Başkalarının bize sunmuş olduğu her türlü olanak aslında bizim onlara karşı özgürlüğümüzden vazgeçmemize sebebiyet verir. En büyük özgürlük kimseye muhtaç olmamak bence...

-Bu kitabı kadınlara “Ben yaptım siz de yapabilirsiniz” demek için mi çıkardınız yani cesaret vermek için mi?

‘Sorun nafaka değil kadının yoksulluğu ve cinsiyet eşitsizliği’

Haberin Devamı

“Ben yaptım sen de yapabilirsin”i anlatmayı önemsiyorum. Ve bu manada birçok kadından ve özellikle gençlerden kendilerine umut aşıladığım yönünde almış olduğum geri dönüşümler, doğru yolda olduğumu gösteriyor. Hayat bana her daim kadına karşı duyarlı olma şansı ve görevi verdi. Yaptığım meslek dolayısıyla adaletin tecellisi, kişilerin özgürleşmesi, haklarına ulaşması için çaba sarf ediyorum. Gerek kitapla gerekse de konferanslar aracılığıyla tek bir kişinin algısında bile en ufak bir dönüşüme sebebiyet veriyorsam ne mutlu bana.

“Yasada beyan esastır, kadının beyanı esas değildir”

- Peki son zamanlarda özellikle erkekler tarafından hukukun kadınlara tanıdığı bazı haklarla ilgili olarak çıkarılan tartışmalar var. En önemlisi kadının beyanı esastır. Birçok erkek bunu kadınların intikam amaçlı kullanabileceklerini iddia ediyor ve kadının beyanının esas olmasından şikayetçiler. “Kadının beyanı esastır” kötüye kullanılmaya iddia edildiği kadar açık mı?

Haberin Devamı

Bahsettiğiniz 6284 nolu kanun diye anlıyorum; Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair kanun. Bu yasadan eşinden şiddet gördüğünü iddia eden ve haklarını arayan erkekler de yararlanabiliyor. Ayrıca zaten bu yasada “beyan esastır”, “kadının beyanı esas değildir”. Pek tabii ki kadın erkek farkı gözetmeksizin birtakım hakları suiistimal edenler de bulunuyor ancak şunu özellikle söylemeliyim ki hiçbir kadın 6284 sayılı yasayı kötüye kullanmıyor. Bilakis bir koruma tedbir kararı aldığında, eşi tarafından daha çok şiddete maruz kalmaktan korktuğu için bunu dahi yapamayan sayısız kadın tanıyorum. Siz hiç koruma tedbir kararı verildiği halde öldürülen bir erkek duydunuz mu? Oysa öldürülen kadınların büyük bir kısmının koruma tedbir kararı sırasında olduğu istatistiklerle sabit. Şunu çok açık bir şekilde söyleyebilirim ki sözde kadını korumak için getirilen bu yasanın içini boşaltıp ve kötüye kullanan sayısız adam kisvesi altında erkek biliyorum.

Haberin Devamı

“Nafaka erkekler için en büyük dert söylemini asla kabul etmiyorum”

-Bir de nafaka sorunu var. Nafakanın süresiz ödenmesi yerine 5 yılla sınırlandırılmasını istiyor özellikle erkekler. Ama nafaka olmaması da kadını mağdur eden bir durum. Burada kim haklı?

Ülkemizde bir nafaka problemi olduğu doğru. Ancak bu problemin mağduru erkekler değil kadınlar. Nafaka probleminin esas sebebi kadının yoksulluğu, kadının ekonomik olarak güçsüz olması. Tartışılması gereken esas konu da neden kadınların nafaka almak zorunda oldukları. Kadın erkek cinsiyet ayrımcılığı sonlandırılmadan, kadının istihdamı arttırılmadan, kadın istihdamının önündeki engeller kaldırılmadan örneğin yeterli kreş olmadan bu sorunun çözümünü erkek lehine getirmek asıl adaletsizliktir. Ayrıca iş hayatını hâkimiyeti altına alan bazı ‘basiretli’ erkekler ne yazık ki gerçek gelir durumunu karısından, çocuğundan saklayabilme yeteneğine de sahipler. Ve yine yazık ki hükmedilen nafakalar da yaşam sınırının çok çok altında. Kadın zaten bu nafakayla geçinemez. Öte yandan zaman zaman yine bazı erkekler nafakayı ödememek için de ciddi çabalar sarf ediyor ve hukuki bilgisi az olan ya da mahkemeye erişebilme konusunda endişeleri olan kadınlar da nafakanın tahsili için işlem dahi yapamıyorlar. Çözülmesi gereken sorunlar asıl bunlardır.

-Nafaka sadece kadına mı ödeniyor kanunlara göre?

Hayır. TMK’nin 175 ve 176. Maddesi’nde düzenlenen yoksulluk nafakası cinsiyetsiz bir ifadeyle ele alınmıştır. Bu şu demek; kadın da nafaka ödeyebilir. Ancak ülkemizde kadın çalışma ve iş hayatından uzak tutulduğu veya çalışsa dahi emeğinin karşılığını alamadığı için yoksul. Dolayısıyla uygulamada nafaka alacaklısı olan kadındır. Yapılmak istenen değişiklikle hakimin takdir yetkisi ortadan kaldırılacak. O zaman yargılamaya da gerek yok. Oysa bizim sistemimizde hakim karar verirken kendisini tarafların yerine koyarak adil bir karar vermekle yükümlü ama yapılmak istenen değişiklik otomatiğe bağlanan bir sistem oluşturur.

-Sistem otomatiğe bağlanırsa ne olur?

Bu durum kanun yapma kriterlerine, normlarına bile aykırı bir durum. Çalışan ve üreten kadın yani ekonomik bağımsızlığı olan kadının erkeğin nafakasına zaten ihtiyacı yok. Sistemimizde de her isteyene nafaka bağlanmıyor. Sorun, kadının yoksulluğu ve her alanda olduğu üzere ekonomik alanda da cinsiyet eşitsizliği, nafaka değil.

-Bir sene evli kaldı diye tüm ömrü boyunca kadına nafaka vermek zorunda kalan erkekler de mağdur olmuyor mu?

Bu sorun gerçek bir toplumsal sorun mudur? Mağdur analizi, sosyal veriler toplanmış mıdır? Bir haritalandırma yapılmış mıdır? Buna bakmak lazım. Ancak hükümetin 100 günlük eylem planı içerisinde yer alan bu toplumsal sorunun mağduru 200 bin olarak açıklanmışken kadın örgütlerinin haklı haykırışlarıyla birden bire mağdurlar 2 milyona çıkarıldı. Ülkenin gerçek problemi bu değil. Nafaka sisteminin adil olmadığı ön kabulüyle yapılmak istenen değişiklik gerçekliği yansıtmıyor. Nafaka erkekler için en büyük dert söylemini asla kabul etmiyorum. Hiçbir hakim gerekli görmediği sürece ya da haksız yere nafaka bağlamaz. Hele ki olmayandan alıp olmayana vermez. Parası olmayan diye konuşulan kişiler aslında olup yokmuş gibi göstermeye çalışan, mağdur ettiği eşine daha da ötesi çocuğuna dahi maddi destek sağlamamak için elinden geleni yapan kişiler. Çocuğunun okul parasını, sosyal yaşamını, kursunu, oturduğu evi, yemesini içmesini düşünmeyen biri elbette ki boşandığı eşini de düşünmeyecektir. Bunun yasalarla desteklenmesi de gereklilik. Çocuklar annenin velayetinde olsun olmasın erkekler çocuklarını anneye baktırıyor genelde. Tüm maddi manevi yük annenin üzerinde olunca da imkanları belli annenin desteklenmesi son derece normal. Kadını mağdur etmeye, korku ve tehdit ile terbiye etmeye yönelik bu söylemlerin yerine kadının mağduriyetinin konuşulmasını tercih ederdim.

“Boşanmayın, kaderinize razı gelin diyerek evliliklerin sürdürülmesini sağlamak yanlış”

- Neden kadına ödenen nafaka sadece 5 yılla sınırlandırılmak isteniyor?

‘Sorun nafaka değil kadının yoksulluğu ve cinsiyet eşitsizliği’

Bugün nafaka politikasında yapılmak istenen aslında kadınlara “Boşanmayı bırakın, kaderinize razı gelin” diyerek her ne koşulda olursa olsun evliliklerin sürdürülmesini sağlamak. Kadının evlilik birliği içerisindeki konumu, mağduriyeti, uğramış olduğu şiddet ve her türlü baskının yok sayılarak; kadınlara “Boşanırsan yoksullaşırsın o nedenle kocan sana ne yapıyorsa yapsın sen bu evliliğe devam et” ültimatomu verilmek isteniyor.

-Peki, o zaman ne yapılmalı?

Adaletin terazisi kadın aleyhine aşağıya çekilmemeli. Ülkemizdeki mevcut durum böyle bir değişikliğin yapılmasını gerektirecek bir nitelikte değil. Suni bir sorun yaratılarak, birkaç tane vakayı genele yansıtarak, olmayan bir sorunu sorun haline getirmiş durumdayız. Pireyi deve yapmak ya da kumaşa göre don biçmek gibi…

- Nafaka hakkının geri alınması hukuken mümkün mü?

Tabii ki mümkün! Ülkemizde siyaset, yargı tüm alanlarda olduğu gibi erkek egemen olarak devam ediyor. Erkeklerin iktidar hırsı bu tür olumsuz sonuçlar doğurabiliyor. Böyle bir durumda da kadının haklarının tırpanlanmaması pek olası gözükmüyor. Yapılması planlanan bu değişiklikler kadınlar aleyhine olup başta Anayasa’mız olmak üzere bağlı bulunduğumuz uluslararası sözleşmelere de aykırı. Asıl konuşulması gerekenler bunlar değil!

-Konuşulması gereken nedir?

Bence konuşulması gereken yegane husus kadının nafaka ihtiyacının kaldırılması ve bu sağlanıncaya kadar da nafaka verenin nafaka veremez olduğu durumda neler yapılabileceği olmalı. Devlet sorumluluk alıp, çözüm üretmek yerine kadına vurmayı tercih ediyor. Bana kalırsa ödenemeyen nafakalar için bir fon oluşturulması gibi önlemler sağlandığında ve kadınlar güçlendiğinde sorun kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

-Siz çok güçlü gözüküyorsunuz sanki böyle vurduğunuz yerden ses çıkıyor gibi. Sizi bu kadar güçlü kılan nedir?

Ben kendimi daha çok atom karınca gibi görüyor ve nitelendiriyorum. Bence hepimiz aynı güce sahibiz. Ben kaderin gayrete aşık olduğuna inanıyorum. Vazgeçmeden, gönülden isteyerek, iyi niyetle ve dürüst bir şekilde çok çalışırsan gerçekleşmeyecek hiçbir hayal bilmiyorum. Ülkeme faydalı olmak, toplumun vatandaşının hak arayışına katkı sağlamak, yol göstermek, savunmak, bir kişiye bile içinde bulunduğu, gerçek sandığı şartlarından çıkabileceğini göstermek bana motivasyon kaynağı. Daha küçük bir çocukken annemin erkek çocuk dünyaya getirebilmek için yatarak tamamladığı tehlikeli gebelikleriyle, gençliğinden ve hatta hayatından vazgeçişine tanıklık ederek büyüdüm. Annemin her gebeliğinde kız kardeşlerimle birlikte, yeni gelecek kardeşimizin erkek olmasını diler, dualar edip heyecanla beklerdik. Hastaneden gelecek müjdeli haberin bekleyişiyle sabahın ilk ışıklarına kadar uyuyamazdık. Beklenen haber gelmezdi, biz de yeni doğan kız kardeşimizin dünyaya gelişine sevinemezdik. Bu beklentimizi ve üzüntümüzü olağan sanırdım. Hele annemin doğum sonrası eve gelişindeki boynu bükük ve âdeta suç işlemiş gibi ürkek hâli yüreğime öyle bir işlemiş ki ben büyüdükçe, başlangıçta yalnızca üzüntü şeklinde olan hissiyatım, algımın gelişmesine paralel olarak sorgulama ve değiştirme çabasına dönüştü. Küçükken yaşadığım bu durum beni yılmaz bir hak arayıcısına, adalet dağıtıcısına dönüştürdü. Yılmadan bu yolda ilerlemeye devam edeceğim. Üstelik gurur duyduğum meslektaşım oğlum ile beraber. Onun da emeği eklendi işlere ve çok güzel, güzel oldu. Bütün kadınlara yüksek sesle şunu söylemek istiyorum: “Bizim ihtiyaç duyduğumuz yegane kudret bizim kendimizde saklıdır. Güneş gibi olacağız. Batmaktan korkmayacağız, doğmaktan yılmayacağız!”

“Cehaletin korktuğu yegâne şey kadındır”

-Hukuk hak verse de toplum aynı toplum ve toplumsal baskıdan etkilenmemek çok da mümkün değil. Özellikle kırsal kesimlerdeki kadınlar hak ve hukuk konusunda ne durumda?

Toplumun genelinde bilgi eksikliği var ne yazık ki olanı olduğu gibi kabul eden sorgulamayı tercih etmeyen bir yapımız var. Öğretilmedi diyoruz oysa haklarımızı öğrenmek ve buna göre hareket etmek bizim sorumluluğumuz. Biz benim doğduğum bu topraklara da elimizden gelen desteği veriyoruz ancak kadın her yerde zorluklarla tek başına mücadele ediyor çoğu zaman. Dolayısıyla yapılacak çok iş var. Ancak kırsal kesim bazı alanlarda şaşırtıcı şekilde modern toplumdan daha çok saygı duyuyor ve özen gösteriyor kadına. Toplumu doğuranın, erkeği doğuranın kadın olduğu bilincini ve saygısını taşıyorlar.

-Hukuksal açıdan ileriye gidiyoruz ama toplumsal açıdan kadınlar kan mı kaybediyor size göre? Yıllardır kadınlarla ilgili ön saflarda yer aldığınız için gözlemleriniz çok önemli.

Cehaletin korktuğu yegane şey kadındır. Çünkü kadın öğrenirse çocuğuna da öğretir ve koca toplumun değişmesine sebebiyet verir. Biz bunun için çalışıyoruz, çalışmaya da devam edeceğiz. Bir kadın değişir toplum değişir. Kadınlar haklarını ancak bilmeyip, kullanmadıklarında, dayatmaları kabul ettiklerinde kaybederler. Kadın yalnızca iyi bir eş ve anne değildir kadın da erkeğin yaptığı pek çok işi yapabilir, yapmaya istekli olabilir. Daha istek aşamasında “elinin hamuruyla” cümlelerini duyuyoruz. Kadının ne isteği ne de çabası kösteklenmemeli.

“Ülkemizin en büyük ihtiyacı eğitim ve adalet”

-Kadın cinayetleri verilen cezaların arttırılmasıyla hukuk yöntemiyle azaltılabilir cinayetler mi? Keza erkek şiddeti de… Hukuk tek başına işe yarıyor görünüyor mu?

Asıl olan suç işleyeni cezalandırmak değil. Suç işlenmesini engellemektir. Dolayısıyla hukuk tek başına yeterli değil. Hayatta en sevdiğim sözdür Victor Hugo’nun “Suç ve cezalar eğitimle, güneşin önündeki buzlar gibi erir”. Ülkemizin yegâne ve en büyük ihtiyacı bence eğitim ve adalet. Biz ne zaman maddiyattan daha çok eğitim ve adalet istersek işte o zaman olmuş olacağız.

-Verilen cezalar yeterli mi?

Bana göre cezalarımız, düzenlemelerimiz bu manada oldukça yeterli. Özellikle kadın örgütlerinin aktif çalışmaları ile toplumda büyük farkındalıklar oluştu. Yani artık kadının adı var! Eskisi gibi kadın katillerine saçma sapan indirimler yapılmıyor, cezalar da hayli caydırıcı.

“Kadınların derdi say say bitmez”

-Gerçekten kırsalda, köylerde kadınlar hala mirastan mahrum bırakılıyor mu?

Kadınlar sadece kırsalda değil, sadece köylerde değil ve sadece miras konusundan mahrum edilmiyorlar. Zaten tüm mücadelemiz bu değil mi? Kadın her yerde kadın, çocuğuyla, nafakasıyla, namusuyla, geleceğiyle, alacağıyla, mirasıyla, yaşamıyla tehdit edilip, sindirilip, ikincil olarak kabul ediliyor. Yanlış anlaşılmasın yasal düzenlemeler bu doğrultuda değil. Yasalara göre eşit kadın da miras hakkında. Ancak gelin görün ki ülke genelinde ve genellikle kırsalda kadınlar miras haklarından kardeşleri, oğulları lehine her ne hikmetse vazgeçiyorlar! Böyle olunca da zenginleşen erkek karşısında yoksullaşan kadının makus talihi ne yazık ki değişemiyor.

-Kadınların dertleri zengin, fakir eğitimli ve eğitimsiz olup olmadıklarına göre farklılık kazanıyor mu?

Kadınların derdi say say bitmez; kadın ve erkek arasında yapısal bir eşitsizlik bulunuyor. Kadınlar toplumun yoksul kesimini oluşturuyor. Kız çocukları dünyaya geldikleri anda erkeklere oranla kaynaklara daha zor ulaşıyorlar. Aileler gerek eğitimde ve gerekse sağlıkta erkeğe daha çok yatırım yapıyor. İş dünyası erkek egemen bir yapıya sahip, iş bölümü de cinsiyetçi. Yine iş gücü piyasasında kadının erkek karşısında ücret dezavantajı bulunuyor. Hatta bazı kadınların elde ettiği gelir üzerinde dahi söz hakkı bulunmuyor. Kadınlar yalnızca, kendilerine ait olan yaşamları hakkında kendileri karar vermek istiyor. Kadınlar, birilerinin onlara neyi yapıp yapmamaları gerektiğini buyurmalarını istemiyor. Kadının eğitimli olması ya da olmaması, zengin ya da yoksul olması sonucu değiştirmez. Eğitimli kadın hukuki manada hakları konusunda eğitimli olamayabiliyor, zenginlik de ne yazık ki ülkemizde bilgi zenginliği anlamına gelmiyor.