AŞK MI, YOKSA SAVAŞ MI?

Bu hafta vizyona giren “Kırımlı”, Kırım mücadelesi için Ruslar, Almanlar ve Türkler’i bir araya getiren bir tarihi dram… Savaş ortamında kimseye güvenilmeyeceğinin altını vurgulu bir şekilde çizen film, özgürlük için yalnız savaşmanın daha iyi olacağını simgeliyor, simgeliyor simgelemesine, ama kaybetmeyi de göze almamız gerektiği konusunda bizi uyarıyor. Film; ‘ya sistemi kabul edecekseniz ya da ona karşı duracaksınız, başka çözüm yok’ diyor. Doğru…

Tarihi dram filmlerinin olmazsa olmazlarından biri aşktır, mutlaka hikâyenin arasına aşk girer, ama eğer o aşk filmin içeriğine zarar veriyorsa, hiç olmasa daha iyi. Savaş yıllarında genellikle, insanlar birbirlerine âşık olurlar ve sonu da pekiyi bitmez. Acıklı sonlara çok alıştık zaten. Şimdi burada bir duralım, çünkü bu hafta vizyona giren “Kırımlı”, tarihi başlayıp sonrasında aşk filmine dönüşüyor.

Haberin Devamı

“Kırımlı”, fazlasıyla Avrupa kokan bir Türk filmi… Hikâyesine ‘Hiel Hitler’ diye başlayan film, hikâyenin altından, Hitler’in Musevilere eziyet ettiğine dair, gizli bir gönderme yapıyor. (açıkça belirtilmiyor) Hem Hitler’in emri altında çalışan askerleri, hem de Almanlar’ın Polonya’ya nasıl daldıklarına dair bazı açıklamalarda bulunuyor. Nazi Almanya’sını merceğine alan film, Almanların verdikleri sözleri tutmadıklarını, her şeyi kendi çıkarları için yaptıklarını hikâyeye sarkıtıyor. Yer yer Tom Cruise’ın “Operasyon Valküre”,yer yer de “Fury” filmine benzeyen “Kırımlı”, çok fazla giriyor nazilerin alanına… Kırım’ın mücadelesi için Ruslar ve Almanlarla savaşmak zorunda olan askerlere şu soruluyor: Kırım’ı almak için hangi tarafta olacaksınız?

Almanların tarafını seçenler, onlara uymak zorunda kalıyorlar, savaşmaktan başka çareleri yok, mutlaka bir tarafta yer almaları gerekiyor yoksa hiç kurtuluş yok! Yalnız baştan önemli bir konuyu burada sizlerle paylaşmak istiyoruz: Film anlatacaklarını bir şekilde anlatıyor, ama finali için aynısını söylemek mümkün değil, hiç bahsini açmayalım da hevesiniz kaçmasın. Filmi finalsiz bir film gibi hayal edin ve kendinize göre bir son yazın! Bunu bilerek seyrederseniz filmin bazı özel sahnelerini görmeye nail olabilirsiniz.

Haberin Devamı

BAZI BİLGİLER BİZİMLE PAYLAŞILMIYOR

Cam gibi görüntüler (ayna misali) eşliğinde, görselliğe sırtını yaslayan hikâye, kurgusal anlamda biraz zorlanıyor, çünkü bazı şeyler havada kalıyor, sonuçta Kırım’ın mücadelesini izliyoruz ama net bir sonuç elde edemiyoruz. Kırım için mücadele ediliyor oluşu güzel yansıtılıyor, peki ya onun altında yatan nedenler? Biraz sıkıntılı olduğunu söylemekte fayda var, tüm bunları neden seyrediyoruz bir hiç uğruna mı? Film, bazı bilgileri bizimle paylaşmak istemiyor demek ki… Büyük bir hengâme olduğu çok belli, girişi güzel yapan film gelişmeyi de kurtarıyor, lakin somut verilere erişemiyor oluşumuz, büyük bir sıkıntı yaratıyor. Bulunan konu oldukça makul evet, ama onu anlatış biçimi aynı derecede makul değil.

O büyük hengâmede görsellik ile filmi zenginleştirmeye çalışan yönetmen Burak Cem Arlıel, savaş ortamını oluşturan puslu ve kasvetli sahneleri güzel kotarıyor, tren sahnesi de oldukça dikkat çekici. Sanki ‘korku treni’ gibi… Trenin gelişini ve rayda ilerleyişini doğru açılarla yansıtan Cem Arlıel, seyirciyi ürküten bir ortam oluşturmadaki hünerlerini gösteriyor. Ürkütüyor mu? Ürkütmekten de öte, feci bir şekilde geriyor.

Haberin Devamı

Ama filmde bizim asıl ilgimizi çeken şey şu: Film boyunca bazı askerlerin Almancayı düzgün konuşuyor oluşları-özellikle Murat Yıldırım-hikâyeye olan yaklaşımımızı farklı yöne çekiyor, onları tanımıyor olsaydık Alman sanırdık. O kadar gerçekçiler! Bunun dışında başka ilgi çekici şey yok mu derseniz, açıklık getirelim hemen, var ama hikâyedeki bazı bölümler bir hayli durağan. “Kırımlı” adı altında bambaşka bir aşk hikâyesiyle karşı karşıya kalıyoruz aslında. Aşkın, tarihi filmlerde neden bu kadar öne çıkıyor oluşunu, soruyor olabilirsiniz, demek ki, aşksız tarihi film yavan kalıyor. Aşk olsun, ama tüm film aşkla dolup taşmasın, çünkü seyirci tarihsel olayları görmek istiyor perdede, seyirciye bu hakkı teslim etmek gerek. Neyse diyor ve geçiyoruz asıl anlatacaklarımıza…

DRAMATİK ÇATI VE GÖRSELLİK ÇOK BAŞARILI

Cengiz Dağcı’nın ”Korkunç Yıllar” adlı romanından beyazperdeye aktarılan film, II. Dünya Savaşı sırasında Alman esir kamplarında rehin alınan Kırımlı esirlerin yaşadıkları insanlık dramını ve çektikleri acıları konu alıyor.

Kırım’da yaşayan Sadık Turan’ı canlandıran Murat Yıldırım, Kırım’da yaşayan bir Türk’tür. Savaş nedeniyle Almanlara esir düşer, Almanların niyeti Kırım’ı Ruslardan kurtarıp bağımsızlığına kavuşturmaktır, bu yüzden Almanlar Türklerle beraber bir ordu kurarlar. Ama kurdukları ordu oyunun bir parçasıdır. Olayın iç yüzü göründüğü gibi değildir, zira Almanlar asla verdikleri sözleri tutmazlar, nede olsa onlar Nazi!

Oyunun farkına varan Sadık Turan (Murat Yıldırım), Kırım’ın mücadelesi için tek başına savaşmak ister. Peki, savaştı mı? Film bunu bize ne yazık ki göstermiyor, neden gösterilmediğini de çözebilmiş değiliz. Film uzun olmasın diye makaslanmış havası yaratıyor, hevesimizi kursağımızda bırakmadı değil. Sürekli içimizden şimdi devamı gelecek, belirli bir sonuca bağlanacak diye telkinlerde bulunuyoruz kendimize ve perdede akan olayları beklentimizi kaldırarak anlamlandırmaya çalışıyoruz. Romandan adapte edilen filmin, romanın akışına göre gidip gitmediği konusunda da bir bilgimiz yok, romanını okumuş olsaydık, belki daha farklı kanılara varırdık. Büyük emeklerle çekilen film, tüm bu yazılan olumsuz detaylara rağmen, dramatik çıtayı iyi kuruyor. İnsanın içini acıtıyor mu? Evet, acıtıyor, hem de nasıl… İnsanlık savaşı, her zaman insanın kanına dokunur, lamı cimi yok bunun! Hüznün ve sevincin birbirine karıştığı duygular eşliğinde, karakterlerin zorlu mücadelelerine şahit oluyoruz ve ibretlik yaşamlarını anlatırken, kendi yaşantımız gözlerimizin önünden geçiyor. İnsanların ne şartlarda savaştığını izlemek, insanı hüzünlendiriyor.

Ama Kırım meselesinin yanında yan hikâye olarak Polonya ve Almanya arasında geçenlere de ayna tutuluyor oluşu filmin ‘climex’ noktasını oluşturuyor. Almanlara güven olmadığını Polonya meselesiyle öğrenen Sadık Turan, bağımsız olabilmek adına Almanlarla ters düşüyor ki, niyetini ortaya koyabilsin. Koyuyor ama ucu açık…

Eğer filmi günahlarıyla ve sevaplarıyla ele alırsak, ağır basan tarafın, hem dramatik kurgu, hem de görüntü yönetimi olduğunu rahatça söyleyebiliriz. Sonuç olarak; “Kırımlı” diğer Türk filmleri arasında kendine patika açan, kendince bir hikâye anlatan ve usta oyunculuklarla dev bir prodüksiyona dönüşen ‘aşk-dram-tarih’ kırmasından oluşan bir dönem filmi… Ustaca çekilen planlarla görsel şölen yaratan film, bazı özel efektlerle de bunu destekliyor. Türk sineması için önemli bir kazanç olduğunu da es geçmemek lazım.

twitter.com/Cine_Deseo