Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yakın coğrafyamızda füzeler birbiri ardına ateşlenir, oyun oynayan masum çocuklar kavrulurken, bayram ne kadar anlamlı, ne kadar huzurlu nasıl eğlenceli geçer bilemiyorum. Vicdanınız sızlarken, içiniz yanarken yaşam utanılacak kadar kirlenir, nefes almak bile sanki kabahat gibi gelir.
Öyle bir bayram işte.
Yine de umudu elden bırakmadan, ölen masumlar için bir şeyler yapmayı, yapabilmeyi düşünerek, ama en çok da bu güzel ülkede her şeye rağmen barış içinde yaşamanın değerini bilerek nefes alıp nefes vermeliyiz.
Barış demişken...
Rekabetin önce kavgaya, sonra savaşa ve düşmanlığa dönüştüğü sporumuzda, en büyük boşluğa da boş vermemek gerektiğinin altını çizmeliyiz.
O boşluğun adı BARIŞ’tır.
Çoktan beri yerini sidik yarışına, fitneye, dedikoduya, iftiraya, çamur atmaya, çelme takmaya, kibire, kıskançlığa, çatışmaya, kavgaya ve savaşa bırakmış barış!.
Tatsız ve çirkin örnekleri sıralayarak kimsenin ruhunu karartmak istemem. Zaten biliyorsunuz neler olup bittiğini.
Ama şu bayram vesilesiyle...
Belki herkesin iyi niyet penceresine bir el sallayarak, gerçek sporseverlerin gönül ve akıl kapılarını tıklatarak iki değerli çağrıyı duyurmak istiyorum.
Birincisi, Kulüpler Birliği Vakfı ve Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav’dan:
“- Aziz Yıldırım ve Ünal Aysal artık kucaklaşmalı. Fenerbahçe ve Galatasaray başkanları iyi niyetlerini gösterirse, biz Anadolu kulüpleri de gereken desteği veririz!”
Kendisi de yıllardır hemen her kavganın içinde ya da yanında olmaktan yorulmuş İlhan Ağabey bunu söylüyorsa, kulak vermek, ciddiye almak gerekir.
İkincisi (ve bence daha da önemlisi) futbol ekonomisti, sevgili dostum Tuğrul Akşar’dan geliyor:
“- Önümüzdeki ayın sonunda Süper Lig’de takımlarımız 57. yılın mücadelesine başlayacak. Yine aynı sorunlarla karşılaşıp pastadan daha çok pay almaya çalışacaklar. Oysa lig başlamadan önce yapılması gerekenler var. Türkiye Futbol Federasyonu’nun öncelikle barışı yeniden oluşturması gerekiyor. Türk futbolunun başarıya ulaşması için ekonomik ve sosyal sorunlarının masaya yatırılması, çözüm önerilerinin hayata geçirilmesi gerekli. TFF, acilen “akil adamlar grubu” oluşturarak bir arama konferansı düzenlemelidir.” (Akşar’ın ayrıntılı çağrısına www.futbolekonomi.com’dan ulaşabilirsiniz.) Barış çağrılarını yürekten destekliyorum. Son dakikada aldığım bir haberi de sizinle paylaşayım: Aralarında sıkı rekabet sürdüren Lig Radyo Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ayan’la Radyospor Genel Yayın Yönetmeni Barış Ertül, her şeyi bir yana bırakarak birbirlerine bağlanıp yarımşar saat barış programı yapacaklar. Kaçırmamanızı öneririm. TFF’nin de bu anlamda boş durmayacağını biliyorum.
“Önce barış, sonra yarış!” diyerek bayramınızı kutluyorum.

Haberin Devamı

Başakşehir macerası

Haberin Devamı

Açılıştan bir gece önce spor adamı dostum, “Spor ve stadyum mimarisine önem veren biri olarak burayı mutlaka görmen lazım” dedi. Dahası oraya kolayca ulaşabilmem için beni arabayla aldırdı.
Ne var ki basın ve protokol yolunda, girişimiz engellendi. Birincisi protokoldaki “davetli zevat” arasında yoktum. Olabilir, dedim, basın girişini öğrenmek istedim. Görevli arkadaş benimle geçinmeye gönlü olmadığından, kulağı tersten göstererek geri çıkmamızı, stadın etrafını dolaşarak basın tribününü aramamızı önerdi. Güvenlik nedeniyle kontrol altına alınmış sınırlı trafikte gözüm yemedi. Sessizce geri döndüm.
Hayır, kızgın, küskün ve öfkeli değilim.
Aksine her türlü politik değerlendirmenin ötesinde Başakşehir Fatih Terim Stadı’nın örnek bir tesis olacağına inanıyorum. Dahası Başakşehir halkında sosyalleşme, buluşma alanı fırsatıdır. İlçe gençliğinde bir aidiyet duygusu yaratabilir, spora başlama fırsatı oluşturabilir, diye düşünüyorum. Bu anlamda çok akıllı bir Hoca (Abdullah Avcı) ile çok yönlü projeler gerçekleştirebilirler. Stadın mimarı, o açılış telaşında gölgede kaldı. Ben buradan Erol Kuzubaşoğlu’nu içtenlikle kutlamalıyım. Mimarın hakkıyla elini değdirdiği her proje güzeldir, hayırlı olsun!
Fatih Terim adı yakıştı, alkışlıyoruz.
Ama akıl ve vicdan şu soruyu da soruyor: Acaba bu ülkenin Milli Takım’ı Dünya Kupası üçüncüsü yapan Şenol Güneş’e de bir borcu yok mu?
Son not: Stadda birkaç mescit de varmış. Tamam. Her takımın 8 yabancı oynatma hakkı olan bir ligde, müslüman olmayan sporculara da - olimpiyat köylerindeki gibi - inanç odası ayrılması güzel bir jest olur, ne dersiniz?