Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bence 2014 Türk Basketbolu’nun “başarı yılı” oldu. Galatasaray - Fenerbahçe kadınlar Euroleague finali tarihe geçecek bir başarıydı. Işıl Alben ve arkadaşlarının şampiyonluğu Türk kadınına adanmış bir gurur kolyesi oldu.
Kadınlarda dünya dördüncüsü olduk. Erkeklerde çeyrek final oynadık. Türkiye Basketbol Ligi, İspanya, İtalya, Yunanistan’la birlikte Avrupa’nın en kaliteli ligleri arasında yer almaya başladı. Anadolu Efes, Galatasaray ve Fenerbahçe Euroleague’de top 16’ya kalma başarısını gösterdi. Beşiktaş Eurocup’ta yoluna devam ediyor. Dahası içeride de yoğun bir rekabetin hızla dönen çarkları salonları ısıtmaya başladı. Ergin Ataman, Oktay Mahmudi, Ufuk Sarıca, Obradoviç ve İvkoviç, bu harika ligin en iyi teknik yönetmenleri. Basketbolda dört yabancı parkede oynayabiliyor. Türk sporcular için pratikte 1 forma var. Ancak yine de süre alarak, gün geçtikçe kendilerini geliştiren çocuklarımız umut vaadediyor. Cedi Osman, Furkan, Deniz (A.Efes), Kenan Sipahi, Berk, Melis (Fenerbahçe) en önde gelenler. Yıldız ve Genç Milli Takımlarımız’dan sonra Ümit Milli Takımımız da Avrupa Şampiyonu oldu.
2014’de basketbolda en çok üzüntü veren olay, Fenerbahçe - Galatasaray arasındaki final turunun 7. maçının oynanamamasıydı. Galatasaray’ın takımı parkeye çıkarmama kararı, olimpizme yakışmayan bir ayıp olarak tarihe geçti. Dileyelim, spor yapma hakkını masa başında gasp eden bu karar, bir daha tekrarlanmasın!
İlle de bir basketbol kahramanı arıyorsanız, Turgay Demirel, diyeceğim.
1992’de Türkiye Basketbol Federasyonu Başkanı olarak seçildiğinde camianın yüzde yüz desteğine sahip değildi. Ama sabır ve ısrarla çalıştı. Basketbolu geliştirmek için hem sportif, hem de kurumsal hamleler yaptı. Erkek ve kadın basketbolunda elle tutulur, gözle görülür projeleri hayata geçirdi. Milli Takımlara çıta atlattı. Dünya Şampiyonaları ve Olimpiyat hayallerini gerçekleştirdi. Kişisel olarak FİBA Avrupa Başkanlığı gibi önemli bir göreve layık görülerek seçildi. Kıskanılacak, örnek alınacak bir başarı bu.
O halde yaşasın basketbol! Yaşasın Turgay Demirel!

Haberin Devamı

Seba dedik, heba olduk!

Haberin Devamı

2014’ü buruk bir selamla uğurlarken, sporumuzda bize yaşattığı en önemli duygunun hayal kırıklığı olduğunu belirtmeliyim.
Elbette gurur duyacağımız olaylara da tanık olduk. Ama çokçası üzüldük, mahcup olduk, kahrolduk.
Hayatın birçok alanında sıkılan, sıkışan soluğumuz, sporda büyük hayallerle umudu besledi, ama umduğumuz sonuçları alamadık, bir türlü mutlu olamadık. Çoğunlukla öfkelendik, kırıldık, darıldık, dağıldık. 365 gün, 52 haftanın tümünde maçlarıyla, transferleriyle, dedikodularıyla, tartışmalarıyla hayatımızı dolduran futbol, bize özlediğimiz başarıları yaşatmadı bir türlü. Dünya Kupası elemelerinde Milli Takım daha yolun başında arıza yaptı, Şampiyonlar Ligi’nde de aradığımızı bulamadık. Beşiktaş’ın takım oyunu ve coşkusuyla çıtayı yükseltmesi, UEFA Avrupa Ligi’nde Trabzonspor’la birlikte gruptan çıkma başarısı göstermesi tesellimiz oldu.
Türkiye Futbol Federasyonu bir iyi niyet girişimiyle sezonu Süleyman Seba’ya adadı. Beklerdim ki hepsinden ve her şeyden önce kulüp başkanlarımız, yöneticilerimiz Süleyman Seba’nın temsil ettiği saygıyı, centilmenliği, sportmenliği, öfkesizliği öne alsın, genç sporculara ve sporseverlere örnek olsunlar. Maalesef hayır! Onlar kavga etmeye, hemen herkesi suçlamaya devam ettiler. PFDK’da uzun süreli, 90 güne varan cezalarla kötü örnek oluşturdular.
Neyse ki masum ve güzel oyun futbolun masum temsilcileri vardı yine sahada. Onlar hiç değilse, hem emeğin, hem de centilmenliğin temsilcisi oldular. Galatasaraylı Semih, Fenerbahçeli Caner, Beşiktaşlı Veli, Tolga ve Olcay... Hepsine teşekkür borcumuz var. 2014, hakemlerimiz açısından büyük bir gururla, büyük sıkıntıların birlikte yaşandığı bir yıl oldu. Cünyet Çakır’ın kırk yıl aradan sonra Dünya Kupası’nda başarıyla düdük çalması, kuşkusuz hepimizin alkışını aldı. Ama içeride her hafta akıl almaz hatalarla hep birlikte hakem kurbanı olduk. Belki de sürekli kurban sunağına koyduğumuz hakemlere hiç acımadığımız için acınacak duruma düştük.

Haberin Devamı

Kupa saygı bekliyor

Ziraat Türkiye Kupası, maalesef büyük kulüplerimizin üvey evladı oldu.
En başta Fenerbahçe. Kulüpler çeşitli endüstriyel hesaplar yapıp, masraflarının karşılığını alamadıklarını öne sürerek alışılmış ideal kadrolarından farklı onbirleri sahaya sürüyorlar. Olan seyirciye oluyor. Ayağına kadar gelen takımını seyretmek istiyor ama, tanımadığı gençlerden kurulu kadroların başarısızlığını görünce sadece üzülüyor.
Kulüpler ticarethane değildir. İlle de ekonomi diyorlarsa, Kupa’dan önce yıllardır transfer yanlışlarıyla harcadıkları milyonlarca euronun hesabını versinler, borçları nasıl kapatacaklarını açıklasınlar. Çadır tiyatrosu gibi maliyet hesabı onlara yakışmaz. Türkiye Kupası’nın yayın ücreti ve ödülleri açıklanmıyor ama, sanırım 20 milyon dolarlık bir bütçe ile 81 ilin takımını kucaklıyor. Kupa’yı kazanan takım, doğrudan UEFA Avrupa Ligi’ne katılabiliyor.
Ödenen ücretlerden şikayete kimsenin hakkı yok. Belki de Süper Lig’deki “over rate” yayın ücretine karşılık, Kupa’da daha gerçekçi bir piyasa söz konusu.
Türkiye Kupası saygıyı hak ediyor, hak ettiği saygıyı bekliyor.