Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Endüstriyel Futbol üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan ekonomist Tuğrul Akşar, “Son 10 yılda Türk futbolu 150 milyon Euro’dan 970 milyon Euro’luk bir büyüklüğe erişti. Ne var ki gelirlerle birlikte borçlar da inanılmaz biçimde arttı” diyor.
Ekonomide vazgeçilmez kurumlardan biri olan “İç Denetim” sporun da kapılarına dayanıyor. (TİDE) Türkiye İç Denetim Enstitüsü’nün düzenlediği panelde denetimsizliğin kötü örnekleri bir bir sıralanıyor.
Sahi, Tuğrul Akşar’ın sözünü ettiği 970 milyon Euro’luk büyüklük, yanı sıra yarattığı borç sarmalıyla birlikte ne işe yaradı? Yanıt hazır: 2002’de Dünya Kupası üçüncülüğünü kazanan Türkiye, bugün 48. sırada. Avrupa’da 12. sırayı korumaya çalışıyor. Pazar büyüyüp gelirler ve borçlar artarken, elde ettiğimiz en iyi sonuç, hayalkırıklığı!
Kulüpler Birliği Vakfı Başkanı Göksel Gümüşdağ, hayalkırıklığının en önemli nedeni olarak “denetimsizliği” gösteriyor. Kulüp yöneticilerinin en sevmediği kavram denetim. Kurumsallaşma adı altında her türlü yanlışa imza atan, egolarıyla bir türlü baş edemeyen kulüpler, bugüne kadar kurnazlıklarıyla gemileri yürüttüler. Biraz siyasetten, bolca devletten, kirlenmiş rekabetten beslenerek büyüdüklerini zannettiler. Ama UEFA’nın Finansal Fair Play ilkeleri karşısında maskeleri düşmek üzere. Göksel Gümüşdağ’a göre “Finansal makyajlama olmasa çoğu kulübümüz Avrupa Kupaları’na katılamaz!”
Gümüşdağ, çareyi Kulüpler Yasası’nda iç denetimi güvence altına alacak hükümlerde görüyor. O yasada başkan ve yöneticilerin tıpkı şirketlerdeki gibi gerekirse hapis cezasına kadar gidebilecek sorumluluğunun belirlenmesini istiyor. “Gelen de giden de sorumluluğunu bilmeli, hesabını vermeli!”
O yasa çıkar mı? Kulüpler ayak diriyor ama çıkmak zorunda. Başka türlüsü mümkün görülmüyor. Sadece yasa da değil Gümüşdağ’ın tasası... Hüsnü Güreli başkanlığında bir denetim komisyonu kurmuşlar. Kulüpler Birliği’nin bu önemli çalışmasında Süper Lig’den 14 kulüp bilançolarını komisyona açmış.
Acaba öteki 4 kulüp hangisi? Evet, bildiğiniz gibi!
TİDE Başkanı Gürdoğan Yurtsever, kulüplerde İcra Kurulu ile Yönetim Kurulu kavramının -bankalarda olduğu gibi- birbirinden ayrılmasını, iç denetim mekanizmasının bağımsız olarak doğrudan yönetim kurulu tarafından oluşturulmasını öneriyor.
Tutar mı bu öneri? Biraz zor... Bırakın yönetimle icranın iç-içe geçmişliğini, bizim kulüplerimiz hala tek adamın egosuna, kararlarına, keyfine ve öfkesine bağlı. Ama bu yapı artık çatırdıyor.
Ya sağlıklı bir denetleme ile kendilerini yenileyecekler...
Ya da İngiltere’de olduğu gibi ufalanıp gidecekler!

Haberin Devamı

“Pastayı büyütelim!”

Haberin Devamı

Göksel Gümüşdağ’a panel dışında ayak üstü sorular da sordum. Örneğin, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın yayın havuzundan ayrılma söylemi... Biliyorsunuz, Yldırım hak ettiklerinin çok altında pay aldıklarını belirterek aradaki farkın devlet ya da federasyon tarafından ödenmesini istemişti.
Gümüşdağ, her kulüp başkanının, kulüp çıkarları ya da taraftarların moralini yüksek tutmak için bu tür açıklamalar yapabileceğini, kendisinin polemiğe girmek istemediğini söylüyor: “Bugüne kadar kavgalardan hiç bir şey kazanamadık. Havuzu dağıtmak yerine pastayı büyütelim. Payımızı büyütelim” diyor. Pastanın büyümesi için marka değerinin büyümesi, giden 1 sponsorun yerine de 5 sponsorun gelmesi gerektiğini ifade ediyor.
Fatih Terim’in taban birliklerinin delegasyon sayısını attırma önerisini de sakin karşılıyor: “Terim haklı. Paydaşlar da genel kurulda daha geniş temsil edilsin. Olabilir. Sakıncası yok!”
TKBV Başkanı, tüm futbolcu sözleşmelerinin SPK’ya bildirildiğini, kamuoyuna da açıklanmasının yararlı olacağını anlatıyor, “şeffaflıktan yanayım” diyor.

Haberin Devamı

Kültürel “size” mevzuu

Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, “Tolgay Arslan’ın transferinden bizim kültürümüze uymadığı için vazgeçtik” demiş. Merak ettim, siz her futbolcuda kültürel uyum arıyor musunuz Sayın Başkan? Mesela Erkan Zengin’de?

Erzik’i incitmişim

MHK’nın seçimle işbaşına gelmesi tartışmalarına bir ucundan katılırken, geçmişten örnekler verdim geçen hafta. Sabahın erken saatlerinde sevgili dostum Şenes Erzik aradı. UEFA İcra Kurulu toplantısında vedaya hazırlanırken, benim “Ahmet Güvener için Ali Şen’le pazarlık yaptı” biçimindeki notlarımdan incinmiş. Erzik, “Ben MHK konusunda hiç kimseyle pazarlık yapmadım, yapmam. FİFA ve UEFA’da hakem kurulu başkanlığı yapmış biri olarak bu bana yakışır mı?” dedi. Onu incitmek beni üzmez, utandırır. Sevgili dostumdan özür diliyorum.