Attila Gökçe

Attila Gökçe

agokce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Başkan Dursun Özbek ve yönetimi, taraftara, medyaya ve sosyal medyaya zaman zaman gereğinden fazla önem veriyor. Evet, Galatasaray Spor Kulübü iletişime kapalı değil. Tam da kamu yararına bir dernek gibi hareket ediyorlar. Her şeyi açık açık tartışıyorlar. Bazı kulüplerin yaptığı gibi bir çok etkinliklerini iletişime kapalı tutmuyorlar.
Yine de arızalar çıkıyor. Popülizmin ve sosyal medyanın etkisiyle polemikler, tartışmalar, spekülasyonlar gündem oluşturuyor.
Dileyen buna “kayıkçı kavgası” ya da “havanda su dövmek” diyebilir. İkisi de aynı kapıya çıkar: Sonu gelmeyen yararsız, boş tartışmalar.
Başkan Özbek ile basketbol takımının eski coach’u Ergin Ataman arasında böyle bir polemik başladı. Ataman twitter’dan veriyor mesajlarını... Başkan Özbek de her türlü iletişim aracıyla yanıt yetiştiriyor.
Efendim, Ergin Ataman’ın “Gerekirse ücret almadan da çalışırım” sözünü pek doğru bulmamış Başkan... İyi ama onu hiç de hak etmediği şekilde “pahalı kadrolarla başarı arayan” bir coach olarak tanıtan kimdi? Galatasaray’ın basketbol şubesinde küçülmeye gideceğini divanda açıklayan kimdi? Ergin Ataman’ın basketbol takımı için 5 yılda 55 milyon dolar harcama yaptığını ileri süren kimdi? Ataman’ın bunlara yanıt verme hakkı yok mu? Bir yandan eleştiriyorsunuz, öte yandan yanıt vermesini de ayıplıyorsunuz.
Ergin Ataman’a, basketboldan sorumlu yönetici Can Topsakal aracılığıyla ayıp edildi. Bir veda açıklaması, yönetici yazıhanesinde tek kişi tarafından değil, kulübün resmi binasında başkanın da bulunduğu bir grup yöneticiyle yapılması daha uygun olurdu. Kardeşi (Levent Topsakal) menajerlik yapan bir yönetici, daha duyarlı davranabilirdi..
Ataman’la sınırlı olsa yine de “kaza” der geçersiniz... Ama öyle değil.
Galatasaray, “vefa ve veda” kültürünün sık sık kesintiye uğradığı bir kulüp...
Hagi ve Popescu’dan bu yana sıralayın bakalım sporcularla teknik adamları...
Bazen jübileyi, bazen de veda seremonisini unuttular. Tartışmalarla, polemiklerle, küskünlüklerle ayrıldılar. Örneğin UEFA Kupası’nı kazanan o muhteşem kadronun bir yıldızı, öyle küstü ki Galatasaray’ın telefonlarına, mektuplarına hiç yanıt vermedi. Neden sonra onu dönemin cumhurbaşkanı ile görüş alış verişi yaparken gördük.
Fatih Terim’in görevine son verildiği gün, kimin şişmiş egosu zafer (!) kazandı? Boş verin, yanıtını zaten biliyorsunuz. Hoca’nın hakkını helal etmediğini de!
Şimdi bu zincire yeni bir halka eklendi. Galatasaray’da futbola gözlerini açıp alın teri akıtan, elinden gelenin en iyisini vermek için koşan “takımın ruhunu” temsil eden Sabri Sarıoğlu da şıp diye kapının önüne konuverdi. Efendim, Sayın Başkan onunla veda programı yapacaklarını söylüyor. Bu işlerde gecikme olmaz. Kırılan kalp onarılmaz.
Vefa yok, veda yok... Kalp kırıp yolları ayırma var.
Nereye kadar Galatasaray?

Haberin Devamı

Olcay Şahan’ın şampiyonluk primi

Haberin Devamı

Olcay Şahan, ligin ilk yarısında 17 maçta görev aldı. Ara transferde Başkan Fikret Orman’dan, Şenol Güneş’ten, arkadaşlarından izin alıp Trabzonspor’a geçti.
Gidişinde oluşan hüzünlü havayı Başkan hemen dağıttı: “Olcay bu yuvanın çocuğudur. Kapımız ona hep açık olacak. İstediği an Beşiktaş’a dönebilir!”
Trabzonspor’da özellikle Mehmet Ekici’nin bıraktığı boşluğu fazlasıyla doldurduğunu söyleyebiliriz. Asistleri ve golün ötesinde yeni takımı ateşleyen, arkadaşlarını ve taraftarını coşturan bir oyuncu oldu Olcay Şahan.
Vodafone Park’taki iftarda Başkan’a sordum: “Olcay Şahan’a şampiyonluk primi ödenecek mi?” “O bizim evladımız” dedi Başkan, “Neyi hak etmişse alacaktır.” 17 maç oynadığını söyledim.. “Kuruşuna kadar” dedi.
Beşiktaş’ın Gaziantep’te şampiyonluğunu ilan ettiği gün, Olcay Şahan arkadaşlarını tek tek aradı, kutladı. Bu arada primini soranlara da şu yanıtı verdi: “Beşiktaşıma helal olsun. Prim falan istemiyorum. Çorbadaki tuzumuzu takdir etmeleri yeter!”
Hani bazen herkes kendine göre bir adamlık standardı oluşturuyor ya... Bu öyküde adı geçenler de o standarda dahil!

Haberin Devamı

Bahis mevzuu: Yine bahis

Maliye Bakanı Sayın Naci Ağbal, yeniden yurtdışındaki bahis sitelerine karşı vaziyet almış. Haklıdır. Bu siteler üç kuruş vergi vermeden Türk bahisçilerini cazip oranlarla çekiyorlar. Görünüşte haksız bir rekabet ortamı oluşuyor.
Ama yine de dikkat: Bu sitelerin yasal pozisyonları giderek olumluya dönüyor. İngiltere örneğin... Bir çok şirketi vergisiz adalardan vergi ödeyecekleri İngiltere’ye dönüyor. İkna edildiler.
Öte yandan bizdeki kayıplar da milyar dolarla ifade edilecek kadar büyük. Ortada bir sorun var ama, bu sorunu çözmek için hukuk gerek. Global ekonomide böyle yasaklar hep tartışmalı. Bence yabancı bahis sitelerinde oynayanlardan otomatik bir katılım ücreti alınabilir. Ya da o şirketler, Türkiye’den katılıp ikramiye kazananların vergisini buraya öder. Daha da ötesi, bu bahisi “yasa dışı” ilan etmek de pek çare olmuyor. Londra’da bahis sitelerine oran belirleyip satan bir Türk uzmanla tanıştım iki yıl önce. Bana “Türkiye’de katılım pahalı. Ödül çok ucuz (az anlamında)” dedi. Bu konuda uzman değilim. Sadece bazı şeylere dikkat çekmek istedim.

BABALAR GÜNÜ

Çok duygusal bir gündü benim için. Kızlarım ve torunlarımla sevgimizi tazeledik. Tv reklamları da özenle hazırlanmıştı. Hele Beşiktaş’ın iftar yemeğindeki bir pankart beni benden aldı: Baba Hakkı ödenmez! O gün Baba Hakkı’yı da, Baba Gündüz’ü de Baba Recep’i de saygıyla andım. Hakkı Yeten ve Gündüz Kılıç’ın çocukları yoktu. Ama “Baba” adamdılar.
Eve geldim, gecenin sessizliğinde bir hüzün kapladı içimi...
Ne çocuklar gördüm Babalar Günü’nde...
Babasızdılar.
Ne babalar gördüm,
Çocuksuzdular.