Siyaset Başbakan Yıldırım: Sana mı düştü Başbakan'ı korumak!

Başbakan Yıldırım: Sana mı düştü Başbakan'ı korumak!

01.04.2017 - 20:39 | Son Güncellenme:

Başbakan Binali Yıldırım, Kanal D ve CNN Türk ortak yayınında gündeme dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. CHP'ye yüklenen Başbakan Binali Yıldırım, "Gören de zanneder ki CHP değişti. CHP vatandaşa masum rolü oynuyor.Kardeşim sana mı düştü başbakanı korumak? Benim korumaya ihtiyacım yok. Bizi koruyan millet" dedi.

Başbakan Yıldırım: Sana mı düştü Başbakanı korumak

Başbakan Binali Yıldırım, "Anket sonuçları var tabii ama paylaşmayacağım. Ben vatandaşlarımıza biraz saygısızlık olarak görüyorum. Gerçek anket, gerçek sonuç vatandaşlarımızın 16 Nisan'da sandığa gidip vereceği oylardır." dedi.

Haberin Devamı

Yıldırım, CNN Türk - Kanal D ortak yayınında, bugün Van'da muhteşem bir miting yaptıklarını, yarın Ankara ve Kayseri'de mitingi yapacaklarını anlattı.

Anket sonuçlarına ilişkin soru üzerine Yıldırım, "Anket sonuçları var tabii ama paylaşmayacağım. Ben vatandaşlarımıza biraz saygısızlık olarak görüyorum. Çünkü gerçek anket, gerçek sonuç vatandaşlarımızın 16 Nisan'da sandığa gidip vereceği oylardır. Ondan önce tahmin yapılabilir. Çalışma alanlarını, nereye yoğunlaşmak gerektiğini, hangi alanlarda daha fazla gayret göstermek gerektiğini anlamak için çalışmaları partimiz yapıyor, çeşitli sivil toplum kuruluşları yapıyor. Ama benim bir prensibim var, anketlere inanırım ancak kendim yaparsam." yanıtını verdi.

Haberin Devamı

"Anketlerde beklediğiniz neticeleri görebiliyor musunuz?" sorusuna karşılık Yıldırım, "Allah'a şükür biz rahatız, bir problem yok. Vatandaşımız bugüne kadar hiç yanlış yapmadı. Biz de yanlış bir iş yapmıyoruz. Yanlış yapmadığımıza inanıyoruz. Bu yaptığımız değişiklik MHP ile beraber, eminim ki vatandaşımız tarafından da onaylanacak. 'Evet' oylarıyla, bu halk oylaması 16 Nisan'da sonuçlanmış olacak." dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, Türkiye'deki birçok gücün, tek bir kişinin elinde toplanmasıyla ilgili eleştirisi olduğu ve bunun ciddi sorunlar yaratabileceğini söylediği hatırlatılarak, "Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanının yeni anayasayla birlikte fesih yetkisi olacağını ifade ediyor. Eski mevcut sistemde bunlar TBMM'nin yetkisinde ancak kanun çıkması gerekiyor. Yeni düzende bunun tek bir kişinin elinde toplanacağını ve bunun da demokrasi açısından sorun teşkil edeceğini ifade ediyor. 'Bir kişiyi satın alırsanız, Türkiye'yi ele geçirirsiniz'. diyor." ifadeleri üzerine Başbakan Yıldırım, şunları söyledi:

"Ne demek o? Bir kişiyi satın almak ne demek? Nasıl ikna edeceksiniz? Bir kişi dediğiniz insan, halkın yüzde 50'sinden fazlasının oyuyla iş başına geliyor. Tek adam nerede olur? Tek adam padişahlıkta, monarşide, diktatörlükte olur. Orada da zaten halkın oylarıyla gelmiyor. Çeşitli şekillerde ya soydan ya da darbelerle geliyor. Parlamentoyu, demokratik sistemleri ortadan kaldırıyor. Bir takım güçleri kullanarak yani silahlı güçleri kullanarak, vesayet odaklarını kullanarak iktidarda olmaya devam ediyor. Sayın Kılıçdaroğlu herhalde bu anayasanın görüşmelerinde neler konuşulduğunu, neler yapıldığını Mecliste takip etmedi. Bütün bunlar konuşuldu Mecliste. Milletvekillerini ikna etmek için her yolu denediler. Bizim grubumuza, MHP grubuna yönelik duygusal mesajları verdiler. Her şeyi yaptılar. Hatta olmadı kaba kuvvete de işi götürdüler. Kürsü işgalleri oldu, oy verme kabinlerinin önü işgal edildi. Tüm bunlar yaşandı. Komisyon çalıştırılmamaya gayret edildi. Milletin seçtiği Meclis, milletin seçtiği vekiller çalıştırılmamaya gayret edildi. Bütün bunların sonunda milletin seçtiği Meclis, milletin seçtiği vekiller bu anayasa değişikliğine Mecliste 'olur' verdi. Şimdi de milletten onaya gidiyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu, bunu darbeyle karıştırıyor."

Haberin Devamı

Yıldırım, Türkiye'de, Cumhuriyet tarihinde ilk defa yönetim sisteminin değişikliğini ön gören önemli bir değişikliğin, parlamentoda milli iradenin eliyle yapıldığını belirtti.

Haberin Devamı

Anayasa değişikliği çalışmalarına başlamadan önce birlikte çalışmak için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye gittiklerini anlatan Yıldırım, ancak çalışmanın bir yerinde CHP'nin koptuğunu söyledi.

Başbakan Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:

"Kendisine dedim ki; Sayın Kılıçdaroğlu belli ki biz anayasa değişiklik konusunda farklı düşünüyoruz. Siz parlamenter sistemin devamından yanasınız. Biz de diyoruz ki parlamenter sistem Türkiye'de darbelere zemin hazırlıyor, zaman zaman ekonomik krizlere sebep oluyor, onun için güçlü, sürekli iktidarı, istikrarı sağlayacak bir yönetim sistemine ihtiyaç var. Bu da ancak sandıkta temin edilebilir. Bunu cumhurbaşkanlığı sistemi veya başkanlık sistemi olarak öngörüyoruz. Eğer buna rıza göstermiyorsanız, teklifinizi hazırlayın. Siz de getirin, biz de getirelim. İkisini de görüşelim. İttifakla geçsin Meclisten. Fark etmez. Ne olacak yine götürelim millete. Millet karar versin. 367'nin üzerinde veya 550 milletvekiliyle de geçse, götürelim millet karar versin. Tek adamlık teranesi tutturmuş gidiyor CHP. Herhalde onlar kendi partilerinin geçmiş tarihini hatırlıyorlar. Şimdi böyle bir şey yok. Demokrasilerde tek adam yok. Seçimle gelen, seçimle gider. Recep Tayyip Erdoğan, 11,5 yıl başbakanlık yaptı. Cumhurbaşkanlığına aday olmasaydı, devam ederdi değil mi? Çünkü millet yaptığı işleri benimsiyor. Dolayısıyla her seçimde, daha fazla destek vererek devamını istiyor. Ama bu sistem, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde bırakın tek adam olmayı, sınırlama var. 10 yılla sınırlıyor. 10 yılın ötesinde artık çok isteseniz bile, vatandaş 'aman dursun, gitmesin, tekrar devam etsin' dese de edemiyor."

Haberin Devamı

"Cumhurbaşkanının, fesih yetkisi yok"

Başbakan Binali Yıldırım, gündemdeki fesih tartışmasına ilişkin, şunları anlattı:

"Cumhurbaşkanının fesih yetkisi yok. Fesihler, darbe anayasalarında olur. 15 Temmuz başarılı olsaydı, Meclis feshedilecekti, parlamento kapatılacaktı. Nitekim 1980, 1960'da Meclis feshedildi. Darbelerde meclisler feshedilir. Ne var? Fesih yok ama bir şey var. O da seçimlerin yenilenmesidir. Seçimlerin yenilenmesi bir tıkanmaya karşı, krize karşı bir tedbirdir. Mevcut anayasanın 116. maddesinde Cumhurbaşkanı Meclisi seçime götürebiliyor. Seçime götürme ayrı bir şey, kapatmak ayrı bir şey. Fesih, Meclisin kapatılmasıdır. Seçime götürebiliyor. Hangi şartla götürüyor. Diyelim ki seçim oldu. 7 Haziran'ı hatırlayalım. Tek başına bir parti iktidara gelmedi. Hükümet kurma görüşmeleri de sonuç vermedi. 5,5 ay sonra Türkiye'de tekrar seçim yapıldı. Bu şekilde bir yetki bunu değiştiriyor. Bu kalkıyor. 116. maddeye değişiklik yapılıyor.

Deniyor ki 'Cumhurbaşkanı seçim kararı alabilir.'. Aynı şekilde TBMM de seçim kararı alabilir. Karşılıklı seçim yenileme yetkisi veriliyor. Ama burada bir ince nokta var, diyelim ki Meclis seçime gitme kararı aldı herhangi bir nedenle, kendi seçimini de yeniliyor, cumhurbaşkanını da seçime götürüyor. Otomatik olarak iki güç birden seçime gidiyor. Veya Cumhurbaşkanı seçime gitme kararı aldı, kendisi gittiği gibi Meclis de seçime gitmek zorunda. Çünkü seçimler aynı gün yapılıyor, 5 yılda bir yapılıyor. O yüzden alınacak seçim kararı, her iki iradeyi, meclis iradesini de cumhurbaşkanlığı iradesini de bağlıyor."

ABD'de bugün bu konunun tartışıldığını belirten Yıldırım, ABD'de seçim yenileme yetkisi olmadığı için iki yılda bir kısmi yenileme yapıldığını, "topal ördek" durumu olduğunu, meclisin tıkandığını, bazen kanunların geçmediğini, bütçenin kabul edilmediğini, sistemin krize girdiğini ve zaman kaybedildiğini dile getirdi.

Yıldırım, Fransa'da başkanı seçime götürme yetkisinin bulunduğunu ancak meclisin olmadığını ifade ederek, "Bu şekilde başka ülkelerin olumsuz örneklerini de dikkate alarak kendi yönetim geleneklerimize uygun, yönetim tecrübemize uygun bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni getiriyoruz. Bu sistemin adı garantili hükümet sistemi. Seçim oldu hükümet belli. İktidar çıktı çıkmadı, iktidar oldu olmadı diye bir şey yok. Çünkü şart var. Yüzde 50+1 almadan iktidar olunmuyor. Bugüne kadar yüzde 50+1 alan iktidar kaç tane var? Hemen hemen yok. Belki Demokrat Parti zamanı olabilir. AK Parti bile yüzde 50'ye yaklaştı. Kim var bir tek? Recep Tayyip Erdoğan var. Cumhurbaşkanığı seçiminde yüzde 52 aldı." diye konuştu.

Bu değişiklik yürürlüğe girince yapılacak ilk yerel seçimde uygulamanın başlayacağını, cumhurbaşkanı adayının seçime gireceğini ve en az seçmenin yarısından bir fazlasının oyunu alması gerektiğini vurgulayan Başbakan Yıldırım, "Alamazsa iktidar olamıyor. İki hafta içinde seçim tekrarlanıyor. Mutlaka yüzde 50+1'i buluyor. Bu ne demektir? Seçim bitti, sandıklar kapandı sayım yapıldı, ülkeyi yönetecek iktidar belli. Millet, düşünmeyecek. Kim hükümet olacak, kim başbakan olacak, güvenoyu alacak mı, almayacak mı? Vatandaş sandığa gitti görevini yaptı. Akşam geç saatlerde ülkeyi yönetecek olan belli. Zaman kaybı yok. İstikrar var. Güven var ve vatandaşa verilen vaatlerin yerine getirilmesi var." diye konuştu.

'CUMHURBAŞKANI KARARNAME ÇIKARIYOR'

Görevlerinin vatandaşa doğruları anlatmak olduğunu vurgulayan Yıldırım, "Şu anda Cumhurbaşkanına verilen yetkilerin, mevcut anayasadaki yetkilerden çok farkı yok. Nedir tek fark? Cumhurbaşkanı kararname çıkarabiliyor. Yani bugünkü Bakanlar Kurulu gibi. Bakanlar Kurulu kararı gibi. Artık Bakanlar Kurulu kaldırıldığı için, başbakanlık cumhurbaşkanlığı ile birleştirildiği için, burada Cumhurbaşkanı kararname çıkarıyor." dedi.

Cumhurbaşkanının Kanun Hükmünde Kararname çıkaramayacağını dile getiren Yıldırım, kararnamelerin konusunun yürütmeyle ilgili olduğunu, dolayısıyla cumhurbaşkanının yürütme konularıyla ilgili kararname çıkarabileceğini söyledi.

Temel hak ve hürriyetlerle, siyasi, kişisel haklarla ilgili kararname çıkarılamayacağını belirten Yıldırım, "Ancak bir şey daha var anayasada, bir konu anayasada kanunlarla tanımlanmışsa, anayasada zikrediliyorsa bunun hakkında kararname çıkarılamıyor. Diyelim ki Yüksek Öğrenim Kurumunun nasıl oluşacağı, Milli Güvenlik Kurulunun nasıl oluşacağı, yerel yönetimlerin, yüksek yargının nasıl oluşacağı, temel hak ve hürriyetlerin nelerden ibaret olduğu... Tüm bu konularla ilgili anayasada hükümler var. Anayasada hüküm olan konularda ilgili kararname çıkarılamıyor." diye konuştu.

Cumhurbaşkanının, ayrıca anayasada herhangi bir konu hakkında, "Bu konu kanunla düzenlenir" deniliyorsa, bununla ilgili de kararname çıkaramayacağını ifade eden Başbakan Yıldırım: şunları kaydetti:

"Eğer çıkarsa kanun, kararnamenin üzerinde yer alacak. Bu çok açık yazıyor değişiklikte. Yani uygulayıcı bakacak, o tabii yargı konusu olacak, 'Kardeşim bak burada açıkça kanunla bu iş yapılır diyor. Sen bunun için kararname çıkarmışsın, bu yanlış'. Mahkeme hemen iptal edecek, bu kadar basit. Diyelim ki kanuna uymadı cumhurbaşkanı, kafasına göre iş yaptı, Anayasa Mahkemesine götürme yetkisi var Meclisin. Çıkarılan cumhurbaşkanı kararnamesini Anayasa Mahkemesine götürme yetkisi var. Aynı yetki, çıkarılan kanun eğer cumhurbaşkanının elini konunu bağlıyorsa, cumhurbaşkanı da yine Anayasa Mahkemesine götürebiliyor. Yani bu mudur çok yetki? Ne var çok yetki dedikleri? 'Efendim bakanların sayısını belirlemek, bakanların isimlerini, yardımcılarının sayısın belirlemek.' Ne var? Yani size bir görev verdi millet. 'Alın ülkeyi 5 yıllığına yönetin, ister 10 bakanla, ister 20 bakanla yönetin.' Yani Türkiye'nin teamülleri var, gelenekleri var. Bugüne kadar 100 tane başkan yardımcısı yahut devlet bakanı yahut bakanlıkla Türkiye'nin yönetildiğini gördünüz mü? Böyle bir yanlışa düşerseniz millet hemen sizi cezalandırır."

Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye'nin ihtiyaçlarının değiştiğini vurgulayarak, "Öyle bir alan oluşuyor ki mesela sosyal medya, siber... Bu alanlar yeni alanlar. Sanal gerçeklik... Buralarda bakanlığa ihtiyacımız var. Bazı bakanlıkların adını, sayısını değiştirmeniz lazım. Araştırma, geliştirme, yüksek teknoloji... Bunlar için bir daha kanun çıkaracaksınız, gideceksiniz Meclis ile uğraşacaksınız, zaman kaybedeceksiniz. Millet size yetkiyi veriyor. Şimdi yüzde 50'i veren adama güvenmeyeceğiz, daha az yetki alan milletvekiline daha çok güveneceğiz. Öyle bir sistem olur mu? Güç milli iradeyle oluşur. Milli irade gücü kime verirse, o gücü kullanır. Kullanamazsa kaos olur. Bizim geleneğimiz var." değerlendirmesini yaptı.

AK Parti iktidarından önce bir dönem bakan sayısının 36'ya kadar çıktığını anlatan Yıldırım, "Niye? İşte o itiraz ediyor, 'hadi al sana bir bakanlık', o itiraz ediyor 'al sana bir bakanlık'... Burada öyle yok. Burada iktidar tek, güçlü, tek başına iş başında. Dolayısıyla memleketin ihtiyacı kaç bakanlık kardeşim, 16 bakanlık. Ha belki 14 bakanlıkla idare edilir." dedi.

"En önemli özellik, yürütmeyle yasamanın birbirinden kesin çizgilerle ayrılması"

Yıldırım, cumhurbaşkanı yardımcılarının sayısı ve seçimle gelmemeleri yönünde bazı eleştirilerin bulunduğunun hatırlatılması üzerine, "Şimdi bakanlar da atanıyor, o da bir şey yapabilir cumhurbaşkanı yokken. Bunlar söyleniyor ama bunların gerçeklik yanı yok. Niye yok? Yani cumhurbaşkanının başına bir iş geldi Allah göstermesin. Yardımcısı 45 gün içerisinde seçime götürecek. Başka yapacağı hiçbir şey yok. Açıkça anayasada yazıyor. 'Götürmüyorum' deme şansı yok. Nasıl diyecek? Meclis toplanır al aşağı eder biter. Böyle bir şeyi kim yapabilir." diye konuştu.

Meclis'in bunu yapma imkanının her zaman olduğuna dikkati çeken Yıldırım, anayasayı ihlal etmenin suçunun, Meclis'in denetim mekanizmasını kullanarak gerekli cezayı vermesi olduğunu anlattı.

Başbakan Yıldırım, "3 günlüğüne, 5 günlüğüne cumhurbaşkanı bir yere gittiği diye memlekette ne olacak yani? Yardımcı tutup da ülkeyi sınırdan dışarı mı kaçıracak. Böyle bir şey olur mu? Bunlar deli saçması şeyler. Doğru dürüst, elle tutulur bir şey bulamayınca 'Efendim buralardan bir şey çıkar mı çıkmaz mı?' Ne olacak? Peki diyelim ki seçimle yardımcının geldiği bir sistem yok ki. Hiçbir yerde yok. Amerika'da sadece seçimde giren başkan diyor ki 'Benim yardımcım bu olacak.' O da seçimle gelmiyor. Sadece ismini zikrediyor, ilan ediyor ama onunla gidecek diye bir şey yok. Onun başına bir iş gelince ne olacak? Yani bütün yönetimlerde vekil, asılın tüm yetkilerine sahiptir. Bunlar anayasada yazılıyor. Bu anayasayı da millet onaylıyor. Dolayısıyla anayasada zikredilen bir kurum, 'Meşruiyeti yok.' diye burada kalkıp, böyle bir şey söylenemez. Bu mümkün değil." ifadelerini kullandı.

Meclis Başkanının vekelat edememesi durumuna ilişkin ise Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Bu sistemin en önemli özelliği, yürütmeyle yasamayı birbirinden kesin çizgilerle ayırıyor. Meclis başkanına, cumhurbaşkanın vekaletini versek, bu sefer yasamayla aynı zamanda yürütmeyi denetleyen kurumun başı, yürütmeye dahil olmuş oluyor. Bu da sitemin prensiplerine, ruhuna aykırı. Bu nedenle zaten Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, eğer milletvekili bakan olduysa milletvekilliğiyle ilişiği kesiliyor veya dışarıdan bakan atanıyor. Bunun arka planında ne var? Yürütmenin, yasamadan, Meclisten tamamen bağımsız hale getirilmesi yatıyor. O bakımdan bu söylenenlerin esasında ne hukuki, ne bilimsel hiçbir gerçekliği yok. Kim yasalara uymayan bir iş yaparsa, nasıl bir vatandaş yasalara uymuyorsa cezalandırılıyor, aynı şekilde bir cumhurbaşkanı da bir başkan yardımcısı da bakanları da yasalara uymuyorsa, mutlaka onun hem cezai sorumluluğu var hem hukuki sorumluluğu var hem de siyasi sorumluluğu var. Siyasi sorumluluğu kim veriyor? Vatandaş. 5 yılda bir sandıkta veriyor. Hukuki sorumluluğu kim veriyor? Meclis. Cezai sorumluluğu kim veriyor? Meclis'in göndermesiyle, Yüce Divan sıfatıyla oluşturulan Anayasa Mahkemesi veriyor."

"Güvence azaltılıyor, suçlama alanı da istediğiniz kadar genişliyor"

"Şimdi bir yalan da tutturdular 'Bunlar ömrü boyu hesap sorulamaz hale geliyorlar.' Yok böyle bir şey, yok." diyen Yıldırım, konuşmasına şöyle devam etti:

"Diyelim ki 10 sene cumhurbaşkanlığı yaptınız. Bitti göreviniz, ondan sonra da bir suç işlediniz, trafik kazası yaptınız birinin ölümüne sebep oldunuz. Normal bir vatandaş gibi cezanızı alırsınız ama diyelim ki 10 yıl, 2019-2029 arasında cumhurbaşkanı olarak görev yaptığınız süredeki konularla ilgili size bir suçlama yapıldı. 'Efendim siz filanca işi yanlış yaptınız. Onun için davacıyım.' denildi. Meclis bunu gündeme getirdi. O yargılama ile göreviniz bittikten sonraki yargılama aynı değil. Orada korumanız var. Aksi halde görev yapamazsınız. Bugün de var bu. Yeni bir şey değil. Bugün bile bakanlar, başbakan, cumhurbaşkanı herkes görev yaptığı, hatta Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları da dahil görev yaptığı sürelerle ilgili ne yapıyorlar? Onların belirli bir yolu var. Kalktın terörle mücadele ettin. Talimatlar verdin, birtakım işler yaptın, sonra birisi aklına esiyor, sizi cezalandırmaya kalkıyor. Olmaz. Onun da cezalandırma yolu var ama o süreyle, görev süresiyle sınırlı. Ondan sonraki hayatı için, ondan sonraki yaptığı işler için aynı koruma yok. Öncesinde de yok. Ama ne var? İddia görevden sonra da gündeme getirilebilir, aday olurken de gündeme getirilebilir. Aday olurken böyle bir koruma yok. Görev yaptığınız süreyi ilgilendiren bir suçlama ne zaman olursa olsun onun yolu Meclis'in belirli oranlarda kabulüyle, soruşturma yapmasıyla ortaya çıkıyor ve orada da bugünkü sistemden daha az güvence var. Bugünkü sistemde dörtte üç ile gönderilebiliyor, yeni getirilen değişiklikle bu oran üçte ikiye indiriliyor. Yani 367'ye indiriliyor. Mecutta 413 milletvekilinin oluruyla gidebiliyor. Ama yeni değişiklikle 367 kafi geliyor. Neye göre? 550'ye göre. Sayı 600'e çıkınca bunlar da değişir ama oran dersek, yüzde 75 ile mevcut anayasa göre ancak Yüce Divan'a gönderilebiliyor. Değişikliğe göre yüzde 67 ile gönderme imkanı var. Yani güvence biraz daha azaltılıyor, suçlama alanı da istediğiniz kadar genişliyor."

"SANA MI DÜŞTÜ BAŞBAKAN'I KORUMAK"

"CHP'ye bak, yani bugüne kadar neredelermiş? Acımasız bir şekilde bize her türlü şeyi söylüyorlardı. CHP zaten bu son bu referandum sürecinde kuzu taktiği uyguluyor. Yani sakin, sinirlenmiyor, cevap vermiyor. Yani gören de bilmeyen de zanneder ki CHP değişti. CHP değişmedi. CHP şimdi böyle vatandaşa mağdur, masum rolü oynayarak... Bu bir strateji, bu akıl. Bu referanduma yönelik şunu diyor; 'Biz başbakanı koruyoruz'. Sana mı düştü başbakanı korumak? Başbakan alnının akıyla bu memlekette yıllardır hizmet ediyor. Bölünmüş yollar, dünyanın en büyük eserlerini memleketimize kazandırdık. Çalışıyoruz, çabalıyoruz. Beni koruyacağına kardeşim çalış da yeni sistemde sen de iktidar olmanın yoluna bak. Bizi koruyan millet. Millet koruduktan sonra başkasına ihtiyacımız yok. İkincisi biz yaradana sığınmışız. Milletimizin verdiği sorumluluğu yapmanın gayreti içerisindeyiz. Bakın çok açık söylüyorum; Ben hararetle bu değişikliği istiyorsam, demek ki bu ülkem, milletim için çok faydalı bir şey ve doğru bir şey. Ben şahsımın ihtirasını, koltuğu bırakmak istiyorsam, öyle bir karara rıza gösteriyorsam, bunu zevkle yapıyorsam, istekle yapıyorsam bu ülkemin geleceği için önemli bir şeydir. Gençlerimiz için, çocuklarımız için önemli bir şeydir. Yani şunu söylüyorum, daha önce de söyledim. 'Bu memleket için bir Ali değil bin Ali feda olsun' diyorum. O kadar açık konuşuyorum. Ülkem kazanacak, bir kişinin kaybetmesinin ne önemi var. Bu bir kayıp değil bu bir şeref benim için."

Bu değişikliğin yapılmasının ülkede darbe riskini ortadan kaldırdığını vurgulayan Yıldırım, "Darbeleri hatırlayın. 80 darbesi yapıldı, sonuç aldı. 15 Temmuz sonuç alamadı. Niye alamadı? Güçlü iktidar vardı, o iktidara güvenen millet vardı ve 15 Temmuz'da darbeciler, darbeyi yedi. Herkesin çağrısıyla millet meydanlara iniyor mu? Güvendiği lider olursa meydanlara iner. Recep Tayyip Erdoğan'a bu milletin güvendiği için gerekli desteği verdiği için meydanlara indi, tanklara, toplara, bombalara göğsünü siper etti, bayrağı indirmedi, ezanları dindirmedi, darbecilere de dersini verdi. Peki 80’de niye olmadı? 28 Şubat'ta niye olmadı? 1971 12 Mart muhtırasında niye olmadı? Zayıf iktidarlar olunca, maalesef bu tip demokrasi dışı girişimlere karşı konulamıyor. Bunu tecrübelerimizle yaşadık" diye konuştu.

Başbakan Yıldırım, "Bu sisteme ne lüzum var. Niye getiriyorsunuz?" şeklindeki söylemlere ilişkin, Türkiye ile Güney Kore'nin büyüme açısından grafikli karşılaştırmasını göstererek, şunları anlattı:

"1987'de Güney Kore bizim bugünkü yaptığımız gibi bir hükümet değişikliğine gitti. O günden bu güne Güney Kore'de 6 tane başkan görev yapmış. Bizde ise 20 hükümet, 11 tane başbakan... Yani bir başbakanın süresi bir seneden biraz fazla. 1987’de anayasa değişikliği yapıyor halk oylamasıyla birlikte parlamenter sistemi terk ediyor ve başkanlık sistemine geçiyor Güney Kore. O sene Türkiye'nin kişi başı milli geliri bin 703 dolar. Kore'nin 3 bin 627 dolar. Farklı, yani bizimkinin neredeyse iki katına yakın. 10 sene sonra 1997’de, biz bin 700'den 3 bin 143’e çıkıyoruz. Kore 3 bin 600'den 12 bin 196'ya çıkıyor. Bir 10 sene sonra daha 2007'ye geliyoruz. Biz 3 binden, 9 bine çıkıyoruz. Unutmayalım burası AK Parti dönemi. Yine farkı görüyorsunuz 3 kat. Ona rağmen Kore 23 bin 101 dolara gidiyor. 2007'den 2015 geliyoruz. Kore 27 bin 221'e geliyor, biz 9 bin 125’teyiz."

"2002'den bugüne kadar bir Türkiye'yi üç Türkiye yaptık"

Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye'nin bu hızla gideceğini ifade ederek, "Bakın biz AK Parti iktidarında 2002'den bugüne kadar bir Türkiye'yi 3 Türkiye yaptık. Kişi milli gelir 3 kat arttı, genel milli gelirimiz de 3 kat arttı. Eğer 1992’den itibaren Türkiye'de tek başına iktidar olsaydı bu 3 kat olmayacaktı, 5 kat olacaktı. Yani şu anda 20 bin dolar olacaktı. Avrupa Birliği ortalamalarına yaklaşmıştık. Şu anda yüzde 52-53'ündeyiz. Öbür türlü yüzde 80'ini bulacaktık, yüzde 90'ına yaklaşacaktık. Yazık değil mi bu ülkeye? İstikrar olsa, kuvvetli iktidar olsa Türkiye zaman kaybetmese, bürokrasiden zaman kaybetmese, kısır çekişmelerden zaman kaybetmese, yoluna devam etse, ülkemizde refah artsa, terör belasından kurtulsak, bundan kim ne kaybedecek?" değerlendirmesini yaptı.

"Kimseye oyunun rengini sormadım"

Binali Yıldırım, "Siz eski yol arkadaşlarınızla da bir araya geldiniz son dönemde, zaman zaman zaman temas kuruyorsunuz. Mesela Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu. Bülent Arınç önemli isimler. Önemli görevlerde bulunmuş kişiler. Ne oy kullanacaklarına dair bir bilginiz var mı? Size bir şey söylediler mi? Ne tahmin ediyorsunuz bu referandumda? şeklindeki soru üzerine de, şunları söyledi:

"Benim başkasının oyu hakkında hüküm vermem çok büyük nezaketsizlik olur. Ben kimseye oyunun rengini sormadım. Biz sadece 'evet' vermenin ülkenin geleceği açısından önemli olduğunu, evetin ne anlama geldiğini, ülkemize neler kazandıracağını, gençlerimize, torunlarımıza emanet edeceğimiz bu ülkeyi gelecek kuşaklara ne fayda sağlayacağını anlatıyoruz. Ama mesela Ahmet Bey (Davutoğlu), anayasa görüşmelerinde, komisyonda, Mecliste destekledi. Biz yol arkadaşıyız, biz beraber yola çıktık. Abdullah Bey (Gül) bu partinin kurucularındandır. Ahmet Bey sonradan dahil olmuştur. Ben partinin kurucularındanım. Bizim yol arkadaşlığımız belirli bir süreye göre değildir. Bu yol arkadaşlığı ahirete kadar gider, ahirette de biz yine yol arkadaşıyız. Zaman zaman hepimizin hataları olur, yanlışları olur ama hiç bir arkadaşımız bu yol arkadaşlığına, bu davaya bilerek ihanet etmemiştir, etmez de... AK Parti'nin farkı da bu... Eski, yeni yok AK Parti'de. Bu yola beraber çıkmışsak, her zaman beraber yürümeye gayret ediyoruz. Mesele memleket meselesi olunca gerisi teferruattır."

"'Evet' çıkacağından tereddüdüm yok"

"Referandumda hayır çıkarsa" şeklindeki soru üzerine Binali Yıldırım, "Yani 'evet'in suyu mu çıktı? 'Evet' çıkacağından benim zerre kadar tereddüdüm yok. Milletime çok güveniyorum. Ben 'hayır' grubunun yaptığı gibi korku, kaos, endişe pompalamak istemiyorum. Vatandaş gidecek, 'hayır' da verecek, 'evet' de verecek. 'Evet' de veren hayır da veren bizim vatandaşımızın kararları başımız gözümüz üstüne." dedi.

Yıldırım, "evet" çıkması halinde Türkiye ne kazanacak onu anlattıklarını ifade ederek, "Onlar ne anlatıyor? 'Evet' çıkmasın, 'hayır' çıksın. 'Evet' çıkarsa muhtarlıklar kapanacak, minibüs hatları iptal olacak, iş adamlarının fabrikaları ellerinden alınacak..." diye konuştu.

Halk oylamasında 'hayır' çıkması halinde yabancı yatırımcının gelmeyeceği yönünde şeyler de söylendiğinin sorulması üzerine Yıldırım, "Yabancı yatırımcı öngörülebilirliğe bakar. Yabancı yatırımcı ne zaman gelir? Eğer ülkede istikrar varsa, ülkede güçlü iktidar varsa yabancı yatırımcı gelir. Büyüme keza, güçlü iktidarlar döneminde olur. Düşük enflasyon, düşük faiz güçlü iktidarlar döneminde olur." dedi.

Başbakan Binali Yıldırım, son 14 yıla bakıldığında, bu süre içerisinde 164 milyar dolar yabancı yatırım olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Daha önceki dönemlerde yılda 1 milyar dolardı. Ne kadar fark var? 14 yılda 14 milyar dolar. Bir önceki 14 yılda. Son 14 yılda AK Parti döneminde 164 milyar dolar. Yani 16 milyar doların üzerinde. Yatırımcısınız siz, yarın bu ülkede ne olacak? İktidar devam edecek mi? Bir belirsizlik olacak mı, olmayacak mı? Yatırımcı buna bakar. Kimin iş başında olduğuna bakmaz. Ülkede güçlü yönetim var mı? Bugün bakın İtalya, bu zayıf iktidarlardan çok çekti yıllarca. En sonunda 2015'te oturdular bir değişiklik yaptılar yasalarında. Yüzde 40'ın altında oy alamayan iktidar olamayacak diye. Peki bu diktatörlük mü? Bunu yaptılar. Şimdi yüzde 40 üstünü alınca tek başına iktidar oluyor. Bir tanım getirdiler. Biz onu da demiyoruz. Biz 50'nin üzerinde alırsan iktidar olacaksın. İtalya'dan daha yüksek tuttuk çıtayı."

Bütün bunları izah eden bir diyagram olduğunu belirten Yıldırım, bu diyagram üzerinden Cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılından bu yana büyüme rakamlarını anlattı.

Yıldırım, 1923-1938 yılları arasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde büyüme rakamının yüzde 7,8 olduğunu, 1938-1950 arasında İnönü döneminde ise büyüme oranının yüzde 1,9 olduğunu belirterek, şunları anlattı:

"Çok düşük tabii Atatürk dönemine göre. Bunun izahı olabilir. İkinci Dünya Savaşı, yokluk yılları vesaire. Ben bunu bir olumsuzluk olarak almıyorum. Bu gerçekleşen bir dönemin şartları. Bakın 1950-1960 arasına bakıyoruz. Dünya büyümesi yüzde 2,8, Türkiye'de yüzde 6,4 Menderes dönemi. Orada ne var? Tek başına iktidar var. Tek başına güçlü iktidarda bak 2-3'e katlamış, 1960-1980 arası kısa dönemli Demirel hükümeti var. Daha sonra koalisyon hükümetleri var. Büyüme dünya ortalamasıyla hemen hemen aynı gitmiş. Yani düşük seyretmiş. 1980'li yıllardan 1992'ye kadar geliyoruz. Özal iktidarda. Yine güçlü tek başına iktidar. Dünya ortalaması yüzde 2,9, Türkiye 6,1. Farkı görüyorsunuz. Niye? Tek başına güçlü iktidar var. Geliyoruz 1992-2001 arası küt diye hemen 2,2'ye düşmüş, dünya ortalamasının da altında. Dünya ortalaması 3,6. Niye? Zayıf iktidarlar var. Ne oldu 80'li yıllarda kazandığımızı 90'lı yıllarda kaybettik. 50'li yıllarda kazandığımızı, 60-70'li yıllarda kaybettik."

AK Parti döneminin olduğu 2002-2016 yılları arasında dünya ortalamasının yüzde 2,9, Türkiye'nin ise yüzde 5,95 olduğunu kaydeden Yıldırım, "Yani iki katı. Görüyorsunuz. Bundan sonra ne olacak. Ya böyle gideceğiz, ya böyle gideceğiz." dedi.

Binali Yıldırım, halk oylamasında 'hayır' çıkması durumunda bu büyüme oranlarının yüzde 3'lere düşeceğini, 'evet' çıkması halinde ise bundan sonraki büyüme oranlarının yüzde 7'nin üzerine çıkacağını dile getirdi.

"TÜRKİYE, AVRUPA'DA ÜÇÜNCÜ SIRADA YER ALABİLİR"

Küresel ekonomi tahminine göre 2050'de Türkiye'nin Fransa'yı geride bıraktığını aktaran Yıldırım, Türkiye'nin Avrupa'da üçüncü sırada yer alabileceğini belirterek, şöyle konuştu:

"Türkiye, bundan sonra eğer Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bu millete hedef gösterdiği muasır medeniyetler seviyesinin ötesine geçecekse, mutlaka güçlü iktidarlarla bunu sağlayacak. İkide bir vesayetle, darbe tehditleriyle kazandıklarını kaybederek, bu hedefleri Türkiye yakalayamaz. Onun için bu anayasa değişikliği, bir yönetim sistemi değişikliğidir. Rejim değişikliği falan diyorlar, bu büyük bir cehalettir, cehalet değilse bu bir kasıttır. Rejim değişikliği diye bir şey yok ki. 1923'te Türkiye rejimine karar vermiş, padişahlık sonra ermiş, İstiklal Savaşı'nı kazanmışız, Cumhuriyet'i kurmuşuz, ilk Cumhurbaşkanımızı, Atatürk'ü seçmişiz. Bugün 12. Cumhurbaşkanımız var. Burada yaptığımız şey, çok açık ve nettir. Sürekli güçlü iktidarı sağlayacak, güveni ve istikrarı kalıcı hale getirecek bir hükümet sistemi getiriyoruz, yaptığımız bu. Bunun ötesinden bir şey yok. Gerçekle alakası olmayan konuları gündeme getirerek, her gün bir yalan, her gün bir yanlışla milletin kafasını CHP, Sayın Kılıçdaroğlu karıştıracağını düşünüyorsa, boşuna yoruluyor, boşuna çırpınıyor. Bugün de tutmuş 'Kıdem Tazminatı kalkacak.' diyor. Yok be kardeşim, anayasada böyle bir hüküm yok, böyle bir şey yok. Yalanın mevzuatı yok ki istediğini söyle dilin kemiği mi var? Ama insanlar günün sonunda söylediklerinizi ölçecek, biçecek size bir not verecek. Ben isterdim ki iktidar olmaya aday bir partinin genel başkanı halka daha güzel şeyler söylesin, korku, endişe, kaos, tehdit bunları bir kenara bıraksın, bir ana muhalefet partisi olarak ufuk versin, gelecek vizyonu çizsin."

"Kılıçdaroğlu'nu daha uzun süre indireceklerini zannetmiyorum"

Yıldırım, "Evet çıkarsa ana muhalefet partisi bakımından bir siyasi sonucu olur mu?" sorusu üzerine, "Bana göre iyi bir sonucu olur. En azından yeni sistemde daha çok gayret ederse, ülke yönetimine talip olma imkanları doğar. Böyle bir sonuç çıkar. Kendi aralarında ne yaparlar onu bilmem. Parti içinde zaten çoklu bir yapı var. Ben onların işine karışmam, dışarıdan gözüken şeklini söylüyorum. Orada sürekli genel başkan potansiyel adaylar var. Onlar da şu anda hem 'hayır' kampanyası yapıyorlar bir yandan da kendi gelecek planlarını hazırlıyorlar." dedi.

İç rekabet görüp görmediğine ilişkin soruya da Yıldırım, "Her zaman olur, bu ayıp bir şey değil, ama CHP'nin genel yapısında bu var. Kılıçdaroğlu'nu daha uzun süre indireceklerini zannetmiyorum. O, işi sağlama almış... Delegeler..." karşılığını verdi.

"Halk oylaması için bir hedef birliğimiz var"

Başbakan Binali Yıldırım, MHP'nin sürece desteğini, "MHP, Sayın Genel Başkanı ve milletvekilleri bu değişiklikte bizimle beraberdi, beraber yola çıktık, meclis sürecinde, komisyon aşamalarında hep birlikte samimiyetle çalıştık. Bu değişikliği parlamentodan geçirdik, milletin önüne getirdik. MHP de 'evet' kampanyasını yapıyor. Bizim bu halk oylaması için bir hedef birliğimiz var. Beraber getirdiğimiz bu teklifin halk oylamasında vatandaşlarımızın, gerek ülkücü, milliyetçi, MHP'ye gönül vermiş, gerekse AK Parti'ye gönül vermiş vatandaşlarımızın 'evet' oylarıyla en azından kabul edilmesi ama bununla da sınırlı değil." şeklinde değerlendirdi.

CHP'ye gönül veren vatandaşlardan destek talep ettiklerini ifade eden Yıldırım, şu çağrıda bulundu:

"Destek vereceklerine inanıyoruz. Aynı şekilde geçmişte 'HDP Türkiye partisi oldu, artık bölücülüğün tarafında değil', düşüncesiyle oy veren vatandaşlarımızdan, Doğu, Güneydoğu veya büyükşehirlerde bu değişikliğe 'evet' vermelerini istiyoruz. Aynı şekilde Saadet Partisi, BBP'ye, diğer partilere gönül veren vatandaşlarımızın da 'evet' vermesini istiyoruz. Bu bir seçim değil. Burada partiler yok, adaylar yok, partiler seçime girmiyor. Türkiye'nin geleceğini oyluyoruz. Türkiye gelecekte darbe, kaos tehditleriyle, FETÖ'nün, PKK'nın DEAŞ'ın tehditleriyle uğraşmaya devam mı edecek yoksa güçlü iktidarla bunları bertaraf edecek, bütün gücünü, enerjisini, büyümeye, kalkınmaya, 80 milyonun birliğine, beraberliğine, kardeşliğine mi harcayacak, bunun kararını vereceğiz. Onun için hangi partiye gönül verirse versin, hangi partiye oy vermiş olursa olsun bütün vatandaşlarımdan talebim, bu, Türkiye'nin, gençlerimizin, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği, bir olalım, beraber olalım,Türkiye'nin geleceğini birlikte inşa edelim. 'Bu geleceğin oluşturulmasında benim de katkım, payım var' demenin onurunu, gururunu birlikte yaşayalım."

"Dağ karar verdi, dağ ne diyorsa onu yaptılar"

Yıldırım, "Arzu ettiğiniz oranda 'evet' çıkarsa referandumdan sonra Kürt meselesinin çözümünde barışçı ve demokratik yöntemlerle daha fazla özgürlük alanlarının genişletilmesi ve yöre haklının veya Kürt seçmenlerin beklentilerini karşılamak yönünde önemli adım, rahatlatıcı adım beklenebilir mi?" sorusunu şöyle yanıtladı:

"Bunun referandumla alakası yok. Doğuda, Güneydoğu'da şunu açık seçik görüyoruz. Oradaki PKK'nın bölgede yaşayan vatandaşlarımız üzerindeki zulmünü, tehdidini, korkutmasını kaldırdık zaten. Vatandaş rahatladı. Eskiden de gidiyorduk Van'a, Diyarbakır'a, Bitlis'e, Muş'a, Hakkari'ye, Şırnak'a, bırakın bayrağı çıkıp dalgalandırmak bizi gördüğü zaman içeri giriyor kapıyı kapatıyordu. Bizimle görülürse sonradan hayatı tehlikeye gireceği için, terör örgütünün korkusundan, onların şirretinden saklanacak yer arıyordu. Bunlar bitti, vatandaş özgüveniyle bayrağı elinde, teröre lanet okuyor. Teröristler, onların taraftarı olan bölücü partinin mensupları geldi mi 'Gelmeyin' diyor, onları uzaklaştırıyor. O hale geldi. Çözüm, terör örgütünü, PKK'yı vatandaşlarımızla devlet arasından çıkarmaktır. Bu ülkenin her karış toprağına vatandaşımızın, doğuda, kuzeyde, güneyde, nerede olursa olsun rahatça gidebilmesidir, iş kurabilmesidir, eğitim yapabilmesidir, geleceğini inşa etmesidir, terör diye bir korkuyu hissetmemesidir. Çözüm budur."

"Özellikle HDP'li bazı milletvekillerinin, önemli bazı isimlerin tutuklulukları ve onlarla ilgili hukuki süreçlerden ötürü HDP tabanında bir hayal kırıklığı, kırgınlık var mıdır? O tabana yönelik çağrınız var mı?" soruları üzerine Yıldırım, şunları söyledi:

"HDP, 7 Haziran öncesi bugün CHP'nin taktiği gibi bir taktik uyguladı. 'Biz Türkiye partisi olduk, teröre mesafeliyiz' falan dedi, millet de ciddi bir destek verdi. Ama ne oldu? Hemen seçimden sonra 'Biz sırtımızı Kandil'e yasladık. PKK tükürükle sizi boğar'... Ceylanpınar'da iki genç fidan polisimizi uykuda şehit ettiler. Ondan sonra her şey değişti. 22 Temmuz 2015... Bir parça canlanınca iradeleri kendinde değil, dağın emrinde. Dağ karar verdi, dağ ne diyorsa onu yaptılar. Eğer özgür iradeleriyle hareket etselerdi, onlara oy veren milyonlarca vatandaşımızın taleplerine dikkat etselerdi siyaset yaparlardı. Türkiye'de herkes siyaset yapıyor. Kendi iradeleri olmayınca, terör örgütünün bir anlamda esareti altına girince Türkiye' siyaset yapamazlar ve nitekim yapamadılar. 100'e yakın belediye aldılar. Ne oldu? Milletin verdiği paralar, gönderilen paralar, verilen vergiler, o şehrin güzelleşmesine, orada yaşayanların hayatının kolaylaştırılmasına harcanacakken, dağa gönderildi, çukurlar kazıldı, binalar yerle bir edildi, insanlar göçe zorlandı. Yazık değil mi bu insanlara? Hem destek verecekler hem oy verecekler, hizmet beklerken bir de zulüm görecekler. Bütün bunlar ortadan kalktı.

Türklüğünle, Kürtlüğünle, Caferiysen, Aleviysen, Sünniysen, iftihar et kardeşim, o senin şeref belgendir. Ama bir şeyle daha iftihar edeceğiz, ay yıldızlı bayrağımız ve Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz. Bu bizim ortak değerimiz. Bu değerlere hepimiz sımsıkı sarılacağız. Nitekim sarıldık. 15 Temmuz'da sadece İstanbul Boğaz Köprüsü'nde değil, Vatan Caddesi'nde değil, Vezneciler'de değil, Ankara Kızılay Meydanı'nda değil, Diyarbakır'ın meydanlarında da Van'ın meydanında da Hakkari'de de yurdun her köşesinde insanlar meydanlardaydı, ülkeye, hükümete, cumhurbaşkanına sahip çıktı, darbecilere gereken dersi verdi. 1 ay nöbet tuttu insanlar. Gündüz çalıştılar, çabaladılar, ekmeklerini kazandılar, akşam gelip demokrasi nöbetleri tuttular. Bütün bunlar ortadayken, biz bu millete ne yapsak azdır. Çözüm, PKK terör örgütünün yok olup, gitmesidir. Her türlü terör örgütünün bu ülkeden yok olup gitmedir. Onun dışında doğuda da batıda da yaşayan hepsi birinci sınıf vatandaştır, başımızın tacıdır. Vatandaşları sınıflandıracak halimiz yok."

"YAPAY DEVLETÇİKLER OLUŞTURULMASINA RAZI DEĞİLİZ"

Bölgede bir oldu bitti yapılmasına, birtakım yapay devletçikler oluşturulmasına razı olmadıklarını dile getiren Yıldırım, "Çünkü bu bölgenin istikrarına katkı sağlamaz, bölgedeki bugünkü kaosu, kargaşayı, savaşı bitirmez. Daha da azdırır. Düşünün işte Araplar ayrı, Kürtler ayrı, Ezidiler ayrı, Türkmenler ayrı, Nusayriler ayrı, Keldaniler ayrı... Hepsi parça parça olmuş bir bölge. Oradan hayır gelir mi? Oradan huzur gelir mi? Gelmez. Yani büyük ülkeler zannediyor musunuz ki bu bölgeyi çok sevdikleri için buradalar." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin bölgede hiçbir zaman yalnız kalmayacağını aktaran Yıldırım, Türkiye'nin en büyük gücü kendisinden, coğrafi konumundan aldığını ve Türkiye'nin bütün bölgenin ve bunun yanı sıra Avrupa'nın da sigortası olduğunu kaydetti.

Şu anda Türkiye'nin Suriye'deki olup bitenleri izleyen değil, bu gelişmeler konusunda aktif olarak pozisyon alan ve karar süreçlerine katılan bir ülke olduğunu aktaran Yıldırım, şöyle devam etti:

"Fırat Kalkanı ile biz bunu yaptık. Bizim kadar bölgede DEAŞ'la etkin mücadele eden başka ülke yok. 63 ülke birden Musul'da mücadele ediyor. Daha bir sonuç almış değiller. Ama biz girdik, 3 bine yakın teröristi etkisiz hale getirdik ve oradan ülkemize gelen tehditleri durdurduk. İnsanlarımızın füzelerle, roketlerle hayatının sona ermesinin önüne geçtik. Fırat Kalkanı, 2 bin kilometrekarelik Cerablus'tan El Bab'a kadar olan bölgenin teminat altına alınması ve bölgede yeni bir terör oluşumunun önüne geçilmesiydi. Onu tamamladık. Aynı zamanda sınır güvenliğimizin sağlanması, işte ülkemize geçen Suriyelilerin tekrar dönüp yerleşmesiydi. Şu ana kadar 60 bin kadarı gitti. Ama tabii oranın kapasitesi sınırlı. Suriye’de tam bir kalıcı siyasi çözüm olmadan çok fazla insanın gitmesini beklemiyoruz. Onun için de bir an önce Astana ateşkes görüşmeleriyle beraber Cenevre görüşmelerinde kalıcı siyasi çözüm olması için Birleşmiş Milletleri, diğer ülkeleri bir araya getiriyoruz ve bir çözüm oluşması için gayret ediyoruz."

Türkiye'nin bölge üzerinde herhangi bir yayılma emelinin, amacının olmadığının altını çizen Yıldırım, "Bölgede otorite boşluğu sona ersin, ölümler dursun, barış, huzur gelsin. Bizim de bin 365 kilometre hududumuz var, sınırımız var, sınır şeridimiz var Irak ve Suriye ile. Dolayısıyla buradaki herhangi bir karışıklık, herhangi bir savaş, herhangi bir otorite boşluğu doğrudan bize tehdit oluşturuyor her bakımdan. Biz hiçbir oldu bittiye izin vermeyiz. Ülkemize gelecek tehdit ister kendi toprağımızdan olsun, ister kendi topraklarımız dışında oluşsun, gereken cevabı anında veririz. Kim kimi desteklerse desteklesin bizi ilgilendirmez. Bizim canımızı yakmaya çalışan, bizim ülkemizin bütünlüğüne, vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğine tehdit olan her türlü unsurla biz baş edecek gücümüz var ve şartlar ne zaman gelirse gereğini yaparız. Hiç kimseden ayrıca izin almak gibi bir durumumuz olmaz bunu herkesin bilmesi lazım." dedi.

Avrupa ile ilişkiler

Avrupa ile ilişkilerin gerçekçi bir boyutta ele alınması gerektiğini anlatan Yıldırım, şu son 2 ayda yaşananların ortada olduğunu, Avrupa ülkelerinin PKK'ya, FETÖ’ye ve DHKP-C gibi aşırı solcu örgütlere verdikleri hakları, gösterdikleri müsamahayı maalesef Türkiye Cumhuriyeti'nin bakanlarına, milletvekillerine ve vatandaşlarına göstermediklerini belirtti.

Yıldırım, Avrupa'nın "Avrupa değerleri" diye çok sıkça söz ettiği değerleri rafa kaldırdığını, fikir özgürlüğünü, demokrasiyi, insan haklarını bir kenara bıraktığını söyledi.

Hollanda'da insanların üzerine atlarla, itlerle saldırıldığını aktaran Başbakan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bakanımızın konsolosluğumuza girişine izin vermediler, milletvekillerimize salon vermediler. Ama diğer yandan bakıyoruz bölücü başının posteri meydanlarda paçavraları ve binlerce PKK'lı, PKK sempatizanı, FETÖ mensubu Türkiye aleyhinde kampanya yapıyor. Kandil’den video konferansla bölücü terör örgütü ileri gelen yöneticilere bağlanıyor. Orada ses seda yok. Orada huzursuzluk, karışık yok, yasak yok. Ama konu Türkiye'nin resmi makamları, bakanlar, milletvekilleri olunca maalesef birden bire güvenlik konusu ön plana çıkıyor, toplumsal olaylar bahane ediliyor, yasaklar geliyor. İsviçre’de silah dayamış 'Erdoğan'ı öldürün' diyor. Böyle bir şey olur mu ? Avrupa'da Almanya'da gazeteler Türkçe çıkıyor. Adamlar oturuyorlar, üşenmiyorlar, adam buluyorlar Türkçe gazete yapıyorlar, gazetelerin manşetleri Türkçe; ‘Hayır’ oyu verin. Size ne kardeşim, size ne Türkiye'nin neye karar vereceğini, hangi yola gideceğine siz mi karar vereceksiniz? Böyle kepazelik olur mu? Bir yandan da 'bizim iç işlerimize karışmayın' diyorlar. Önce siz eğer Avrupa değeri diyorsanız, Avrupa demokrasinin beşiği diyorsanız. Önce siz Türkiye'nin, Türk insanın kararına saygı duyacaksınız. Onu etkilemek, yönlendirmek için özel gayret göstermeyeceksiniz. Türkiye düşmanlarına kucak açmayacaksınız. Biz Avrupa'dan bunu bekliyoruz."

Başbakan Yıldırım, bütün bunların oturulup konuşulacağını dile getirerek, "Böyle devam edemeyiz. Biz vatandaşımızın, milletimizin dediği işi yaparız. Milletimiz ne derse o yönde yürürüz. Onun dışında biz bir şey yapamayız, başka bir karar veremeyiz. Önce değerlendirilecek referandumdan önce. Bakın, bu yol yol değildir, bu gidişat gidişat değildir. Siz gerçekten Avrupa Birliği’ne Türkiye'yi almak istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Önce bu konuşulacak. Açık seçik. Burası bir Hristiyan kulübü mü? Siz bir Müslüman ülkeyi bünyenize almak istiyor musunuz, istemiyor musunuz? 60. kuruluş yıl dönümünde gördük. Vatikan'da hepsi vaaz dinleyen çocuklar gibi papanın önüne oturmuş, uslu uslu dinliyorlar. Böyle bir görüntü bize uymaz. Bizde laiklik var, demokrasi var, din devlet işleri birbirine karıştırılmaz. Dini değerler eğer her şeyin üzerindeyse yönetimlerde bunun adına ne denir? Bizde de dini değerlerimiz her şeyimizin üzerinde, başımızın üzerinde. Ama dini değerlerle siyaset yaptığımız zaman bu sefer işin içinden çıkamayız. Laikliğin özü budur. Laikliğin özü; insan Müslüman olur, insan az inançlı olur, çok inançlı olur, beş vaktini kılar, kılmaz, inanmaz... Bunların hepsi mümkün. Bunlar bizim zati meselelerimizdir. Bunu dayatmaya çalışırsak, topluma bunu bir kural olarak koymaya kalkarsak o toplumda huzur bozulur. Onun için dini konular, mezhep konuları asla ve asla bir yönetim meselesi olmamalı veya böyle bir görüntü verilmemelidir."

FETÖ terörünün bu yüzden yaşandığını aktaran Yıldırım, "Bunlar da dini duyguları sömüre sömüre, maalesef elde ettikleri bütün kaynakları aldılar, ülkemizin düşmanlarıyla birlikte bu planları kurdular. Dinin istismar edilmesinden ders alınması, biz mutlaka ve mutlaka bu acı tecrübeyi dikkate alıp gerekli tedbirlerimizi alıyoruz. Almaya da devam edeceğiz. Mecburuz almaya. Aksi halde başka bir alanda tekrar bu zuhur edebilir. Bunların da ortaya çıkmaması, bunların faaliyet alanlarının dışına çıkmaması, bunların olacak. Olacak ama meşru şekilde faaliyetlerini sürdürecekler. Ülke yönetmeye heveslenmeyecekler,. Çok güçlenince 'vay ben neymişim' deyip, 'her şeyi hallederiz, yaparız, ederiz, iktidarları değiştiririz' diyemeyecekler. Bir zaman medya yapıyordu bunu biliyorsunuz. Manşetler atılıyordu. 28 Şubat'ta bunu gördük. Bizim dönemimizde de oldu bir dönem, 2007'ye kadar. Bütün bunların olmamasının yolu dönüp dolaşıp oraya geliyor. Güçlü iktidar ve istikrar ve güven. Onun yolu da tek başına iktidar." diye konuştu.

"MAALESEF İÇERİK KONUŞULMUYOR"

Hollanda Başbakanı Mark Rutte ile de görüştüğünü dile getiren Yıldırım, onun dışında başka kimseyle görüşmediklerini, böyle bir ihtiyaç da olmadığını dile getirdi.

Yıldırım, halk oylaması konusunda ise değişikliğe 'hayır' diyenler de dahil herkesin konuyu anlatmasını istediklerini belirterek, şöyle devam etti:

"Maalesef içerik konuşulmuyor. Ben buna üzülüyorum. İçeriği konuşalım ve doğru konuşalım. Bu yok. Efendim 'nasıl insanların kafasını çeleriz. Bir anlamda onların düşüncelerini değiştiririz.' Tamam bu da hakkınız ancak bunu yaparken yalana dolana başvurmayacağız. Daima doğruları söyleyeceğiz. Türkiye'nin bugün birliğe, beraberliğe geçmişten daha çok ihtiyacı var. İçeride 3 tane terör örgütüyle mücadele ediyoruz. FETÖ, PKK, DEAŞ. Suriye'deki savaş 6 yılını doldurdu. Irak’ta yine istikrarsız bir durum var. Görüyorsunuz. Bir de şimdi Irak Kuzey Kürt Bölgesel yönetimi durup dururken kendi bayraklarını çekti. Yanlış bir şey bu. Bu Irak anayasasına da Kerkük’ün bugüne kadarki tarihi geçmişine de aykırıdır. Kerkük Türkmen yurdudur. Kerkük'te Araplar var. Sadece Kürtler yok. Arapların, Türkmenlerin itirazına rağmen bu kararı aldılar. Bu kararın bir anlamı yok. Irak merkezi yönetimi bir karar aldı. 'Tanımıyoruz' dedi. 'Irak bayrağından bir başka bayrak çekilmez' dedi."

"Türkiye'nin bu konudaki ciddiyetinin tam olarak farkında değiller mi?" sorusunu Yıldırım, "Bizim ilişkiler ayrı bir şey. Terörle mücadele bakımından bizim orada askeri varlıklarımız var. Bu mücadelemizi yapıyoruz. O ayrı bir şey. İşin diğer tarafı başka. Bu arada bir alan genişletme, bir fiili durum oluşturma kabul edilecek bir şey değil. Bu kararı almadan önce resmi yollardan, diplomatik yollardan uyarılarımızı yaptık. Ondan sonra yine yaptık. Bu konuda Irak hükümetinin yanındayız. Bu alınan kararı doğru bulmuyoruz ve düzeltilmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Gerekirse bundan sonra başka araçlar da BM de diğer kurumlar da devreye girebilir." diye yanıtladı.

Başbakan Yıldırım, konuyla ilgili Irak Başbakanı Haydar el İbadi ile dün 45 dakika kadar görüştüklerini ve Bağdat yönetimiyle tamamen görüş birliği içinde olduklarını vurguladı.

Yapılan bu "oldu bittiyi, fiili durumu" kabul etmediklerini kaydeden Yıldırım, "Kerkük’ün demografik yapısını değiştirecek, oradaki Türkmenleri, Arapları yok sayan böyle bir kararı doğru bulmuyoruz. Bunun Irak anayasasına aykırı bir karar olduğu da aşikardır. Aynı zamanda bölge ülkeleri, sadece Türkiye değil, İran’ın da bu konuda gerekli aktif katkıyı yapması lazım. İranı’ın da bu konuda komşu ülkelerden biri olarak gerekli net tavrı göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Belki de yapmıştır. Takip edemedim." değerlendirmesini yaptı.

"Amerika'yla FETÖ konusunda istediğimiz düzeyde gelişme yok"

Yıldırım, FETÖ ile ilgili yeni Amerikan yönetiminin tutumunun sorulması üzerine şunları anlattı:

"Amerikan Dışişleri Bakanına bu konuyu dile getirdik. O da işte, 'konu yargıda. Biz de takip ediyoruz' gibisinden genel genel geçer bir cevap verdi. Bizim henüz istediğimiz düzeyde bir gelişme yok. Ama biz işin peşini bırakmayacağız. Şu klasik laf, 'yani bunlar yargının işi, hukukun işi. Onlar da gerekli çalışmayı yapıyor. 'Siz zaten gerekli dokümanları, delilleri verdiniz. Yargı gerekli çalışmayı yapıyor.' Bu hep söylenen şeydir ama burada bir irade konmasını bekliyoruz ve bu sürecin hızlandırılmasını bekliyoruz. Amerika ile ilişkilerimizi zedeleyen bir kaç konu var. Birisi bu FETÖ, ikincisi PYD-YPG meselesi, üçüncüsü de Türkiye kamuoyunun Amerika'ya karşı olan kaybolmuş güveninin yeniden kazanılması meselesidir. Bunları yapmak için ABD’nin iki şey yapması lazım. FETÖ konusunda daha net, kararlı olması. PYD-YPG işbirliği konusu bizim için çok önemli. O konuda net durmalı. Bize zarar veren bir terör örgütüyle iş birliğine devam ettirmemelidir. Bunları her seviyede, Cumhurbaşkanımız, biz, Dışişleri Bakanımız, her seviyede, görüşmede aktardık. Biz üzerimize düşeni yaptık. Bundan sonra karar onların."

Bu konuda bir tutum değişikliliği olmaması, aynı tavrın sürdürülmesi durumunda ABD ve Türkiye ilişkilerinde ne olacağının sorulması üzerine Yıldırım, "Onu o zaman göreceğiz. Henüz şu anda sonuç o yönde tecelli etmediği için erken bir hüküm vermeyelim."dedi.

"Adil Öksüz nerede olursa olsun bulunacak"

Başbakan Binali Yıldırım, Adil Öksüz'ün Türkiye'de bir ülkenin diplomatik temsilciliğinde saklandığı iddialarına ilişkin, "Tabii her yerde aranıyor. Böyle bulunamayınca da bu ve buna benzer iddialar da sıkça ortaya atılıyor. Ama biz işin peşindeyiz. Nerede olursa olsun aranıp bulunacak. Ölüsü yahut dirisi... Bu yeni bir iddiadır, her türlü iddiayı ciddiye alıyoruz ve üzerinde titiz bir şekilde değerlendirme yapıyoruz." görüşünü paylaştı.

"FETÖ"nün siyasi ayağı ve ByLock'cu milletvekilleri, bakanlar olduğu yönündeki iddiaların hatırlatılması üzerine ise Yıldırım, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun zaman zaman bunu söylediğini anımsatarak, şunları söyledi:

"Ben 'yok' diyorum. Çok açıkça. Olanlar için biz gerekeni yaptık. Belediye başkanları, meclis üyeleri, partimiz içindeki bazı kademelerdeki yöneticilerin gereğini, temizliği yaptık ama bizim bilmediğimiz bir şey var da Kılıçdaroğlu biliyorsa açıklasın. Buradan açıkça söylüyorum. Açıklasın. Biz üzülmeyiz, kızmayız. Buyursun açıklasın. Ben 'yok' diyorum eğer buna rağmen 'var' diyorsa buyursun açıklasın. Milletin aklını karıştırmasın. Kimseyi korumayız. İster milletvekili, ister babamın oğlu olsun. FETÖ ile ilişkisi olan kimseyi kayırmayız. Bize açıklamıyorsa götürsün savcılara versin. Var mı böyle bir şey? İki de bir bunu tekrar edip durmasın."

Tutuklu gazeteciler durumu

Başbakan Yıldırım, tutuklu gazeteciler konusunda zaman zaman eleştirilerin geldiğinin hatırlatılması üzerine Türkiye'nin bir darbe girişimi atlattığını, şehit ve gazilerin yanı sıra binlerce kişinin de tutuklu olduğunu anımsattı.

Yıldırım, şöyle devam etti:

"Birçok dava açıldı. Davalar görülüyor. Tabii bunların dosyalarının hazırlanması, delillerinin toplanması var. Bu işin uzatılmaması gerektiğini söyleyen benim. Hatırlarsanız kamuoyuna kaç sefer, 'Kardeşim bu darbeyi yapanlar belli. Ne bekliyorsun, daha ne delili topluyorsunuz? Bir an önce hükmü verin. Milletin de bir yüreği soğusun, rahatlasın.' Bunu diyen benim. Bunun için davalar, tutukluluk süreleri uzamasın, yargılama gecikmesin diye darbe olmasına karşın, darbeden 5 gün sonra istinaf, bölge mahkemelerini kurduk. Niye? İşte her şey görülüyor. Geliyor Danıştay'a Yargıtay'a oraya buraya, dosyalar birikiyor. Yıllar geçiyor. Hüküm verilmiyor, mağduriyetler artıyor. Bütün bunları iyileştiriyoruz. İmkanlar geliştikçe bu süreler azalacak. Şimdi bu gazeteci tutuklama işi bunlar tamamen Batı'nın tezviratları. Gazetecinin işi terör örgütüne lojistik destek yapmak mıdır? Terörün Kandil'deki ele başlarıyla görüşmek, onlara bilgi aktarmak mıdır? Yani gazeteci kimliği var diye her şeyi yapma hakkınız mı var? Terör örgütleriyle iç içe olma, teröre destek verme hakkınız mı var? Öyle bir şey olmaz. Türkiye bir hukuk devleti. Hukuk devletlerinde insanları bağlayan kanunlardır. Kanunlara uygun hareket etmeyen kimse cezalandırılır. Gazetecilerin suç işleme hakkı olamaz. Siz de gazetecisiniz. Böyle bir hakkınız var mı? Niye sizi gelmiyorlar? Demek ki herkese gelmiyorlar. Bir şey yapıyorsa geliyor. Yoksa niye gelsin?"

Halkbank genel müdür yardımcısının tutuklanması

Yıldırım, "Halkbank genel müdür yardımcısının tutuklanmasıyla ilgili yeni bir gelişme var mı?" sorusu üzerine, bunun ilginç bir durum olduğunu, anlaşılır bir şey olmadığını söyledi.

Söz konusu kişinin 2014'’ten bu yana 7-8 kez Amerika'ya gidip geldiğini kaydeden Yıldırım, "Rıza Zarrab davası başladıktan sonra gidip gelmiş. İşte orada bankalarla görüşmeler, bir takım anlaşmalar yapmak için gitmiş gelmiş. Bu vakte kadar bir şey olmuyor, bu sefer tutuklanıyor. Tutuklanma sebebi de Rıza Zarrab davası. İran'a ambargoyu ihlal edecek bir takım para transferlerinde imzası olması. İddia bu. Peki bu yeni bir şey değil ki. O zaman niye yapmadınız da şimdi yaptınız? Burada da bir FETÖ ayağı var. Burada da FETÖ'nün bir oyunu, tezgahı olduğu çok aşikar. Bu aşamada yapılacak nedir? Avukat tutuldu. Hukuki destek veriliyor. Gerekli çalışmalar yapılıyor. Banka kendisi avukat tuttu. O desteği veriyor. Biz siyasi, diplomatik olarak ilgili makamlara bu işin yanlış olduğunu, düzeltilmesi gerektiğini söylüyoruz." ifadelerini kullandı.

OHAL'in uzatılıp, uzatılmayacağı konusu

"OHAL ne zaman sona erer?" sorusu üzerine Başbakan Yıldırım, OHAL'i ilk ilan ettiklerinde, "Bunu millete ilan etmiyoruz. Kendimize ilan ediyoruz." dediklerini hatırlattı.

FETÖ, PKK, DEAŞ’la mücadelede herhangi bir risk ortada kalmayacak şekilde gerekli çalışmaları yapmak ve toplumdaki endişeleri sona erdirmek için bunu başlattıklarının altını çizen Yıldırım, "Bakın ne zaman sonra erecek diyorsunuz.? İki de bir laf çıkartıyorlar. 'Bu gece darbe olacak. Orada şu toplanıyor. Burada şu geliyor.' İnsanlar bu korkuyla yaşamayla devam mı etsin? Bunları ortadan kaldırmak, milleti huzura tam anlamıyla kavuşturana kadar devam edecek. Size soruyorum, olağanüstü hal sizin hayatınızda ne gibi olumsuzluk getirdi? 19 Temmuz'da OHAL ilan edildi. O günden bugüne daha önce yapıp da yapamadığınız ne var?" dedi.

Yıldırım, sadece, "gri pasaport kullanırken kurumdan yazı alınması için uğraşıldığı" cevabının verilmesi üzerine de "O da güvenlik için. Tedbir amaçlı bu. Bunun dışında günlük hayatta kimsenin herhangi şekilde ticareti zarar görmüyor. İstediği kararları alıyor. Yurt içinde istediği seyahatleri yapıyor. OHAL devleti bu terör artıklarından temizlemek amacıyla yapılmış bir şeydir. 19 Nisan’da süresi doluyor. Ondan önce MGK toplanacak." ifadelerini kullandı.

"Siz kaldırılmasının yakın olduğunu düşünüyor musunuz?" yönündeki soruya Başbakan Yıldırım, "Tek başıma bunu beyan etmem doğru olmaz. Cumhurbaşkanımızın başkanlığında bir kurul toplanacak. İlgili bakanlar, kurumlar gelecek. Güvenlik, istihbarat, hukuki değerlendirmeler yapılacak. Her türlü şey ortaya konulacak. Bir karar alınacak. Onun için şimdiden açıklamam yanlış olur." yanıtını verdi.

"1 Nisan" reklamı

Bir şirketin 1 Nisan'la ilgili reklamının hatırlatılması üzerine Başbakan Yıldırım, şunları söyledi:

"Görmedim ama duydum. İzlemedim. Anlatıldı. Yersiz, anlamsız insanlara bir anlamda darbe günlerini hatırlatan bir takım ifadeler varmış. Bir hesaplaşma falan. Ondan bahsediliyormuş. Ablalar abiler bilmem ne. Bir takım yersiz laflar içeren ve zaten toplumda bir tedirginlik var. Bunu tetikleyen talihsiz bir reklam diyelim. Hakikaten 1 nisan şakası gibi geliyor insana. Ama galiba zaten Ülker de yaptığı bir açıklamayla yanlış olduğunu ifade etmiş. Tabii bunlara herkesin bugünlerde daha sorumlu, duyarlı davranması lazım. Milletin duyarlılığına saygı duyulması lazım. Milletimiz bu konularda çok diri, uyanık. En ufak bir hareketlenmede hemen arıyorlar. Beni arıyorlar, 'Efendim bugün bizim birlikte izinler kaldırıldı. Aman dikkat edin.' Bu da iyi bir şey değil. Sürekli acaba 'bu gece bir şey mi olacak?' korkusuyla insanları tedirgin etmeye hakkımız yok. Efendim, 'Pensilvanya'dan şifreli mesajlar geliyor. Burada o şifreleri çözen sözüm ona uzmanlar var. İşte hocaefendi şunu dedi, bunu dedi' falan diye yorumlar yapıyorlar. Efendim kahve falı gibi bir şey. İşte derler ya '3 vakte kadar şu olacak, bu olacak.' Bunlarla milletin kafasını yormaya lüzum yok. Bunların hepsi züğürt tesellisi. Bu millet 15 Temmuz'da ne yapacağını ortaya koydu. Milletimiz rahat olsun. Biz milletimiz adına nöbetteyiz. Milletimizin sorumluluğu bizim omzumuzda. Onların rahat uyuması, yaşaması için nöbetteyiz, görevdeyiz. Ama tüm bunlara rağmen çılgınlığın mevzuatı yok. Tarifesi de yok. Biri çılgınlık yapabilir. Yaparsa da bunu karşılığını alır, bedelini öder. Bu kadar basit."

Seçilme yaşının düşürülmesi

Yıldırım, CHP'nin 18 yaşında milletvekili seçilmesine karşı çıktığını anımsatarak, CHP'nin 19, 20, 21, 22, 23, 24 yaşa da karşı olduğunu söyledi.Yıldırım, 9 milyon seçmen bulunduğunu, bunun nüfusun yüzde 11'inden fazla olduğunu dile getirerek, "Onlara gidip 'hayır verin', diyorsun ama onlar, 'ben muhtar, belediye meclisi üyesi, milletvekili, belediye başkanı olmak istiyorum', dediği zaman 'Yok senin yaşın daha küçük.' Öyle şey olur mu? Tamamen bir çelişki." dedi.

CHP'nin 2011 seçim beyannamesinde seçilme, yani aday olma yaşını 21'e düşüreceğine dair vaadi bulunduğunu anlatan Yıldırım, yine bir milletvekillerinin de seçilme yaşının 18'e düşürülmesi için kanun teklifi verdiğini anlattı.

Yıldırım, bunlar ortadayken, CHP'nin "Gençler seçilmesin, oy versinler ama aday olmasınlar" dediğini, 9 milyon insanı yok saydığını belirterek, şöyle devam etti:

"Bunun yarısı kız, kadın, yarısı da erkek. 'Erkekler askerlikten kurtulacak' diyor. Peki kızlara niye karşı çıkıyorsun? Diyelim ki erkekleri ayıralım, onlar seçilmesin de 4,5 milyon genç kız var, onlara niye şans tanımıyorsun. Kafasında kadınlar yok. 'Efendim, işte bunlar 2 yıl vekil olacak, ömür boyu kıyak emekli olacak. Yok böyle bir şey. Sen 8 yıl SSK Genel Müdürlüğü yaptın kardeşim. Sen bunu bilmezsen kim bilecek? 2 sene prim öderken sen şimdi emekli mi oluyorsun? Daha 25 sene prim ödeyeceksin, bitmedi yeni düzene göre yaşı bekleyeceksin. Prim ödeme bitecek, eğer çok eskiden sigortan varsa, farkları ödemişsen, 9 bin günü doldurmuşsan emekli olursun veya memursan 25 yıl fiili hizmetten sonra emekli olursun. Ama yapılan değişiklikten sonra kademeli yaş sınırı da geldi. Bazıları 62, bazıları 55, bazıları 65'e kadar emekliliği hak etse de maaş bağlanmıyor. Milletvekili için de öyle. 2 sene sonra milletvekilliği bareminden emekliliği prim ödeyerek hak edebiliyorsun ama 25 seneyi, yetmedi yaşı doldurman lazım."

"Doğruları konuşacağız"

Başbakan Binali Yıldırım, "Kılıçdaroğlu ile beraber bir televizyon programına çıkmak ister misiniz? Bir yararı olur mu?" sorusu üzerine, "Hiçbir yararı olmaz çünkü, Kılıçdaroğlu bozuk plak gibi aynı şeyleri tekrar edip duruyor. Bunların nesini tartışacağız? Bilinmeyen bir konu olur da oturur tartışırız. Bu halk oylaması geçsin, Türkiye'nin geleceğini, 2023 hedeflerini konuşalım. Bunları konuşabiliriz ama o çizgiye bir kere gelsin. CHP memleket gündemine gelsin, yalan rüzgarından çıksın, gerçek hayata gelsin oturup konuşalım bunları" karşılığını verdi.

"Halk oylaması geçtikten sonra ister misiniz?" sorusuna Yıldırım, şu yanıtı verdi:

"Yapılır tabii. Bunları konuşabiliriz ama o çizgiye bir kere gelsin. CHP memleket gündemine gelsin, yalan rüzgarından çıksın, gerçek hayata gelsin, oturup konuşalım bunları. Memleket meselelerini, geleceği konuşalım. Her zaman konuşmaya varız. Mecliste konuşuruz, bir araya gelir konuşuruz. Hiç problem yok ama doğruları konuşacağız, geleceği konuşacağız. Millete korku, endişe salmayacağız. Ümit vereceğiz, hedef vereceğiz, moral vereceğiz. Sadece moral vermeyeceğiz, yapacağız."

Yıldırım, 200 milyon yolcu kapasiteli 3. havalimanının yapımının sürdüğünü, 100 bin kişiye iş verileceğini, 250 havayolu şirketinin çalışacağını, günde 2 bin iniş-kalkış gerçekleştirileceğini belirtti.

"Havaalanını kıskanıyorlar meselesi komplo teorisi mi?" sorusu üzerine Binali Yıldırım, İngiliz bir bakanın kendi ülkelerindeki havalimanının pistini yıllardır yapamadıklarını, bunu kendilerinden yapmalarını istediğini söyledi.

Kimseyi kıskanmadıklarını vurgulayan Yıldırım, kendilerinin de "Bizim yaptığımızı kıskanmayın" dediklerini dile getirdi.

"Her türlü tecrübeyi paylaşabiliriz"

Berlin havalimanının bitirilmesi için bir talep gelirse memnuniyetle yapabileceklerini, her türlü tecrübeyi paylaşabileceklerini belirten Yıldırım, 1915 Çanakkale Köprüsü'nün orta açıklığı en büyük köprü olduğunu, dünya krizden krize sürüklenirken böyle bir köprünün yapıldığını kaydetti.

Yıldırım, 50 yıl konuşulan Osmangazi Köprüsü'nün, Boğaz'ın üçüncü gerdanlığı Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nün, mühendislik harikası Avrasya Tüneli'nin yapımı tamamlanan önemli projeler olduğunu vurgulayarak, Marmaray'ı da 200 milyon vatandaşın kullandığını dile getirdi.

Türkiye'nin kaderini değiştirecek altyapı, yol ve tünel projeleri olduğunu söyleyen Yıldırım, "Bizim 14 yılda yaptığımız tünel uzunluğu 350 kilometre. Bizden önceki 80 yılda ise 50 kilometre. Sayın Kılıçdaroğlu'nun yalanlarını uç uca koyalım, bizim tünel uzunluğundan daha fazla tutuyor. Her karşılaştığı gruba, siz 16 nisandan sonra yoksunuz, diyor." dedi.

Yıldırım, bir önceki seneye göre mart ayında ihracatta yüzde 19 artış olduğunu ifade ederek, özel proje teşvik yatırım miktarının da 20 milyar olduğunu, cazibe merkezlerine 82 milyar müracaat yapıldığını anlattı. Yıldırım, 420 bin yeni iş oluşturulacağını dile getirdi.

Yıldırım, programdaki soruların kendisine önceden verilmediğini de sözlerine ekledi.