Lana Del Rey - Boşlukta Var Olmak

Tarih 2012. “Born to Die” ses verdiğinde ‘50’ler civarından bir anda çıkagelmiş gibiydi. Aslında popüler kanadın en yakındaki hamlesiydi o. Rolünün üstesinden geldi ve sadece birkaç yıl içinde Lizzy Grant’tan bir Lana Del Rey efsanesine geçiş yaptı. Şimdi ise sıra ikinci yeni sayfada. Rey’in “Ultraviolence”ı bu.


Masallara Karanlık Cümleler

“Kendimi ve müziğimi insanlara anlatabilmek için farklı bir isme ihtiyacım olduğunu hissediyordum” der bir röportajında Lana Del Rey, Elizabeth Woolridge Grant adını kullandığı günlere uzanarak. Kariyerindeki yolculuk bunu doğruluyor.

Onun için boyalı şöhretin kapıları ilk tıklatmada açılmadı. Ama o bir daha çaldı. Sonra bir kez daha… Sokaklarını karış karış bildiğiYork’ta geçen ilk yıllarında salt hayatın ellerinde büyümeyi bekleyen çocuklardan farksızdı belki, ama henüz 20’lerine bile gelmeden standart makası kırdı ve>“Born to Die”dan başlatılır Rey’in hikâyesi. Eksik olsa da yanlış değil. ‘Video Games’ duyulduğunda ve bilhassa video klibi arzı endam ettiğinde geniş kitlelerle tanıştı Amerikalı müzisyen. Ardından albüme dair diğer tekliler olay örgüsüne katkılarını sundular. ‘Summertime Sadness’tan LP’yle aynı adlı ‘Born to Die’a ve ‘Blue Jeans’ten ‘Dark Paradise’a kadar birbirine bağlı, aynı zamanda birbirini gölgeleyen şarkılarla tek uzunçaların tüm köşelerini adımladı Rey. Beyaz perdeden seslenen bir vokaldi bu ve kayıplar, üzüntüler, düşüşler, sevmeler yakın çekimde göz önüne iliştiriliyordu.

“Zengin aile kızı” tartışmaları bir tarafa, Lana Del Rey gökten zembille inmedi elbette. 2000’lerin ortalarına doğru caz kulüplerinde sahne almaya başladı, görece küçük plak şirketlerine uğradı, istenilen sonuca ulaşamamış olsa da David Kahne prodüktörlüğünde iki LP üretti. Sonuç olarak tüm bu ayrı güzergâhlar onu şimdi durduğu noktaya taşıdı. Zirve için dibi görmelisin. Verdiği mülakatlarda da Lana, çıkıştan önceki 5 yılın kendisi için zor bir süreç olduğunu vurgular.

Bir de arka yüzdeki hikâye var. Lana Del Rey mahlasıyla organize bir kariyerin karşımızda durduğuna, söylenenlerin, sokakta geçen günlerin, sefilliğin, başarıya beş parasız halde yüklenildiğinin planlar dâhilinde işlendiğinin hikâyesi.

Tavırlarındaki vurucu yönler farklı olsa da İngiltere’nin Adele’ine Birleşik Devletler’in yanıtı olabilir Del Rey. Bir proje olabilir, hedef kitlesi belli bir paket bile olabilir. Yine de ne fark eder ki… Lana, canlı performansında kalabalık dağıtan ses tonuyla kendi hikâyesini baştan yazdı. Popüler akımdan kendine bir boşluk buldu ve bu aralıktan gözüne çarpan ışığın da yardımıyla bir efsane kotardı.

7 milyon sattı “Born to Die”. Hemen ardından, henüz mevcut şarkıların çekiciliği güncelken ve Lana tüm gizemiyle birkaç denemenin sonunda ulaştığı başarıyla hemhal olurken “Paradise” yayımlandı. Bu kayıt, bir sonraki stüdyo albüm adımı için gereken zaman aralığını var etmenin görevini üstlendi. Bir yandan sold-out konserler devam ediyordu, moda dergilerinden muhtelif gazete manşetlerine kadar geniş bir hatta ilerleyiş sürüyordu. Lana Del Rey pazarı yeryüzünde eşit oranlı bir paya sahipti artık.


2. No’lu Sayfa: “Ultraviolence”

İki numaralı albümler, debut esintisinden izler taşırlar. Kimisi temellerin biraz daha güçlendiğini bildirir, bazısı da yeni alanlara koşar. “Ultraviolence”ta ise her iki yön de mevcut. Lana, “Born to Die”da üzerine titrediği yapay ve seksi yüz ifadesini burada da koruyor. Cümleler daha siyah, kapalı, sert belki; ama şunu biliyoruz: “Ultraviolence” kanıksanan ve beklentilerin odağındaki bir Lana Del Rey albümü.

Öte yandan müzikal çizgide Blues çanları belirgin. Öyle ki blues ruhunun meseleye karışımı, ‘50’ler etkileşimlerinden güç alan günümüz dreampop’unu yarım asır öncesinin ritimlerine daha da yaklaştırmış burada. Haliyle açılış kontenjanının ‘Born to Die’dan ‘Cruel World’e kaydırılması şaşırtıcı değil.

Interscope çıkışlı albümde Paul Epworth, Greg Kurstin, Rick Nowels, Lee Foster gibi isimlerden meydana gelen oldukça kalabalık bir prodüktör listesi mevcut. Genel tarza dair dikkatleri çeken en önemli isim ise The Black Keys’in bir diğer yarısı Dan Auerbach. Lana / Dan ikilisi tüm bu stüdyo sürecinde, birbirlerinden övgü dolu sözlerle bahsetmenin ötesinde disipline dayalı mesainin içine atıyorlar kendilerini. Şarkıların bazıları tümüyle farklı bir kimlikle yenileniyor, enstrümental kalıplarda oynamalara gidiliyor. Dan Aurbach, grubundan aşina olduğumuz gitar tonunu Lana’nın rüyaları zifiriye çeken vokal tarafına iliştiriyor kimi anlarda. ’West Coast’ın geri planını çevreleyen ritim gitar ya da üçüncü cepte ses veren ‘Shades of Cool’ örneğin. Elektro gitar, özellikle şarkının final anlarında vokalin bir adım önüne geçerek, esasen yine vokale alan açıyor.

‘Sad Girl’ ile ‘Pretty When You Cry’ alt başlıklarının konumu da intro’daki ‘Cruel World’ü reddetmiyor, aksine Lana’nın günlüklerinden dökülenler anbean sert dönüşlere girişse de LP’nin tüme uzanan haleti ruhiyesine destek çıkıyor.

Pek tabii yeni dalga siyah-beyaz filmlerinden akıp gidebilir bu yeni şarkılarıyla Grant. Hakeza gidiyor da. Şurası kesin: Lana Del Rey’in kalemi ölüme öykünüyor. Yaşamı ölüme yol yapıyor. Bir söyleşi sırasında ağzından dökülen “Çoktan gitmiş olmalıydım bu hayattan” cümlesiyle kendisine sunulan maskenin hakkını veriyor belki de, emin değilim.

Ünlü biri olmayı önemsemediğini söylüyor Rey, ama yine onu üne ulaştıran kulvardan tempo tutuyor. Neredeyse 100 yıl önce doğmuş kahramanlarına sarılıyor. Boşlukta var olmak için nihilist damarı yakalıyor ve kör düğümle kangrene çeviriyor>İşte bu sıkışıklıkta nefes alarak enstrüman ataklarıyla dikkat çeken ve temellerini güçlendiren bir albüm “Ultraviolence”.

Kırılgan / şiddetli yükselişler, her an farklı vurgularla sözcüklere karışır Lana Del Rey’in şarkılarında. Sonu belli öyküleri dahi şaşırtır kimi zaman. Tam da bu nedenle tüm bunlar, yani bu yaşanmışlıklar, bu izler topyekûn makyaj bile olsa en azından sürükleyici bir filmin içindeyiz demektir. Bitmedikçe izlenir.

Haberin Devamı


Albümde Yer Alan Şarkılar

Haberin Devamı
  1. Cruel World
  2. Ultraviolence
  3. Shades of Cool
  4. Brooklyn Baby
  5. West Coast
  6. Sad Girl
  7. Pretty When You Cry
  8. Money Power Glory
  9. Fucked My Way Up to the Top
  10. Old Money
  11. The Other Woman


Twitter / @BekirzgrAybar
bekirozguraybar@gmail.com


Haberin Devamı