Bittikten sonra bir daha bakmam

69. Cannes Film Festivali’nde merkezde Amerikan filmleri var. Dün ve önceki gün hem Amerikan bağımsız sinemasının efsanevi isimlerinden Jim Jarmusch’un yeni filmi ‘Paterson’, hem de Amerikan sinemasının yükselen isimlerden Jeff Nichols’ın yeni filmi ‘Loving’ yarışma gösterimlerini yaptı. Jarmusch ara yollara giren sinemasıyla dikkat çekerken, Nichols filminde klasik anlatıma yaslanıyordu. Dolayısıyla yarışmadaki iki Amerikan filmi birbirlerinin zıddı sinema dili seçimleriyle izleyici karşısına çıktılar.

Samimi ve incelikli

En son ‘Only Lovers Left Alive’la 2013’te Cannes’da yarışan Jarmusch, yeni filmi ‘Paterson’da New Jersey’deki filme adını veren şehirde yaşayan Paterson adlı bir adamı merkeze alıyor. Adam Driver’ın canlandırdığı Paterson, şiir yazmaya meraklı, çok sevdiği karısıyla yaşayan bir otobüs şoförü. Jarmusch, karakterinin rutinlerle dolu hayatından bir haftayı mercek altına alırken, şiir, müzik ve gündelik hayatın küçük mutluluklarını birleştiriyor ve sinemasında son yılların en samimi ve incelikli yapıtını çıkarıyor.

‘Yolunu seçebilmek üzerine’

Jarmusch, film sonrası düzenlenen basın toplantısında Paterson şehrinin model bir endüstriyel şehir olduğunu söyledi ve şehrin işçi hakları mücadeleleri tarihi olduğunu vurguladı. ‘Paterson’ı filmografisinde hangi filme yakın bulduğu sorusunu ise şöyle yanıtladı: “Filmlerimi analiz etmekte kötüyüm. Filmlerime bittikten sonra bir daha da bakmam.”

Cannes’da yarışma dışı bölümde Iggy Pop and The Stooges belgeseli ‘Gimme Danger’ı da sunacak olan Jarmusch, bu belgesel ve ‘Paterson’ arasında bir benzerlik kurdu ve “İki film çok farklı konulara sahip olsa da ikisi de kendi yolunu seçebilmek üzerine,” dedi. Paterson’ın otobüs şoförlüğü yapsa da şair olmayı seçtiğini söyleyen Jarmusch, kendi seçimlerini yapabilen bireylerin çok şanslı olduğunu söyledi.

Övgüleri hak ediyor

En son şubat ayında düzenlenen Berlin Film Festivali’nde fantastik film ‘Midnight Special’la izleyici karşısına çıkan Jeff Nichols ise ‘Loving’de Amerikan vatandaşlık hakları tarihinin dönüm noktalarından birine odaklanıyor. Film, 1958’de Virginia eyaletinde evlenen siyah bir kadın ve beyaz bir adamın, farklı renkten insanların evliliği yasak olduğu için yaşadıkları güçlükleri konu alıyor. Richard ve Mildred Loving’in gerçek hikâyesinden yola çıkan film, Nichols’ın sinemasının en klasik anlatımlı filmi olarak dikkat çekiyor. Düz bir anlatıma sahip film, Loving çiftini canlandıran Ruth Negga ve Joel Edgerton’ın performanslarıyla övgüyü hak ediyor. Ancak, Cannes’da ödüle uzak bir yapım.