Ali Eyüboğlu

Ali Eyüboğlu

aeyuboglu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bu Amerika seyahatim uzun, yorucu ama kitap okuma adına en kısır yolculuğum oldu. Topu topu iki kitap okuyabildim İstanbul’dan Los Angeles’a gidiş, oradan Londra, Nice, Cannes üzerinden İstanbul’a dönüşte.
Bu kitaplardan biri “RiRi”ydi.
“RiRi” ne mi?
Bolca fotoğraflı 84 sayfalık bir Rihanna portresi...
“RiRi - Bu Kız Fena Halde İyi”nin yazarı Stephanie Murray.
Türkiye’de Nar Kitap’tan çıkan “Gerçek bir Rihanna kitabı”nın Türkçe çevirisini yapan ise Ayşe Düzkan...
Rihanna’nın da çok bildik bir hikâyesi var.
Anne ve babasının en büyük çocuğu... İkisi babasının önceki evliliğinden dört erkek ve iki kız kardeşi olan Rihanna’nın çocukluğu huzursuz bir evde geçti.
Pazarda kıyafet satarak evini geçindiren babasına zaman zaman yardım eden Rihanna 14’üne geldiğinde, babası onu derinden sarsan bir karar verdi.
Alkol ve madde bağımlısı olan babasıyla annesi boşanınca yaşadığı zor günleri müzikten güç alarak atlatan Rihanna bugün bir dünya starı...
Birçok yıldız gibi onun da Los Angeles’ta bol odalı, çok banyolu muhteşem bir evi var.
Rihanna’nın 12 milyon dolarlık evindeki 7 yatak odası, 9 banyo değil Fred Çakmaktaş’ınkine benzeyen evinin dış görüntüsü etkiledi beni, bir de Rihanna’nın yaşam öyküsünü anlatan dövmeleri...
Rihanna’nın vücudunda 2012 itibarıyla saptanan 19 dövmenin sayısı değil, ifade ettikleri şeyler dikkat çekici.
İşte Rihanna’nın dövmeleri:
1. Ayak bileğinde bir nota.
2. Sağ kulağının arkasında balık burcunun simgesi.
3. Kalçasında Sanskritçe bir dua.
4. Sol kulağında bir yıldız.
5. Sol orta parmağı boyunca “Love”.
6. Kaburgasının üzerinde “Tanrıyla özgürlük” anlamına gelen Arapça bir yazı.
7. Sırtından aşağı inen yıldızlar,
8. Pembe fiyonk takmış bir kuru kafa.
9. Sağ küçük parmağında “shhh”.
10. Sol omzunda 4.11.1986.
11. Bir ejderha pençesi.
12. Küçük bir silah.
13.“Never a failure, always a lesson” (Hata değil, ders) yazısı.
14. “Rebelle feur” yazısı.
15. Parmaklarında “Thug life” (Zalim hayat).
16. Kalçasında “aşık” anlamına gelen Arapça bir yazı.
17. Kalçasında bir haç.
18. Ayak bileğinde kartal.
19. Göğüslerinin altında Tanrıça Isis.

Haberin Devamı

Bu ismi bir kenara yazın
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) Cannes’da, Efes’in sponsorluğunda Film Festivali’ne katılanlara verdiği davetteyiz.
Davetliler arasında “Beyaz Gelincik” dizisinde canlandırdığı rolle dikkatimi çeken Esra Kızıldoğan’ı gördüm bir ara...
Cannes’da Türk filmi yok. “Acaba niye geldi buraya?” diye merak ettim.
Bunu öğrenmenin en sağlıklı yolu ne?
Gidip, sormak...
Ben de öyle yaptım...
Kızıldoğan, “Cannes’da gösterilen kısa bir filmde oynadım, o yüzden buradayım” dedi ve ardından “Consensüs” filminin yönetmenini tanıttı:
“Gülten Taranç... Dokuz Eylül Üniversitesi’nde halen öğrencidir kendisi.”
“Kültür Bakanlığı’nın Cannes Film Festivali için bastırdığı katalogda yok sizin filminiz” deyince genç yönetmen, şu yanıtı verdi:
“Öyle bir katalog bastırılacağından haberim yoktu, o yüzden malzeme göndermedim Kültür Bakanlığı’na... Ayrıca bireysel olarak başvurdum Cannes’e... Kabul edildi ve geldik, buradayız işte...”
Kızıldoğan araya girip “Üstelik bu Gülten’in 9. kısa filmi” dedi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema TV Yönetmenliği son sınıf öğrencisi Taranç, “Sağ olsun Esra Hanım bir kuruş para almadan filmimde oynadı. Prodüktörüm, müzikçim ve montajcım da para almadı filmimden... Ben de jest olsun diye getirdim onları Cannes’a... Sağa sola biraz borç yaptım ama olsun. Filmimiz, Roma’daki ‘İdentita Film Festivali’nde de finale kaldı” dedi.
Aklına bir film projesi geldiğinde onu çekmeden gözlerine uyku girmediğini anlatan genç yönetmen, yeni hedefinin iki kadının hikâyesini anlatacağı ilk uzun metrajlı filmini çekmek olduğunu söyledi ve ekledi:
“Filmin bütçesi 250 bin lira... Benim için büyük para. Biliyorum çok zor olacak bu parayı bulmam ama eninde sonunda bulup, çekeceğim o filmi.”
Şimdiden bir kenara yazın bu sinema aşığı genç yönetmenin ismini...

Haberin Devamı

Zahide’nin kitabı, tesadüfün böylesi!
Los Angeles’taki “4. Anadolu Kültürleri ve Yemek Festivali”nde tv8’in başarılı programcısı Gülhan Şen’le karşılaştık.
“Gülhan’ın Galaxi Rehberi”ni hazırlayıp - sunan Gülhan Şen’le uzun uzun sohbet ettik, televizyon dünyası üstüne...
tv8’de çalıştığı dönemde birçok kanaldan teklif aldığını, paranın her şey olmadığını, ekonomik olarak daha iyi şartlarda gelen teklifler olduğunu ama kendini teklif edilen programla özdeşleştirmediği için gitmediğini anlatırken şöyle bir örnek verdi:
“Kanal D’nin ‘Doktorum’ programı için ilk sunuculuk teklifi bana geldi. Cazip de bir teklifti ama programla aramda aidiyet kuramadığım için kabul etmedim, sonra Zahide Yetiş’le anlaştılar.”
Tesadüfe bakın ki, Amerika’ya gidiş - gelişte okumak için yanıma aldığım üç kitaptan biri de Zahide Yetiş’in “Dinle! Hayat Sana Fısıldıyor”uydu.
Ne tesadüftür ki Yetiş, kitabının “Giriş” bölümünde “Tesadüf”le ilgili şunları yazdı:
“Sizinle bu satırlarda buluşmamızın tesadüf olmadığına inanıyorum. Başıma gelen hiçbir şeyin rastgele olmadığına inandığım gibi... Hayatta daha azıyla yetinecek olsaydınız bu kitap elinizde olmazdı.
Tesadüflere inanmam ben. Hayatımda dokunduğum hiçbir canlının rastgele orada olduğuna da inanmam.”
Zahide Yetiş, tesadüflere inanmıyor olabilir ama tablo da ortada...
ABD’ye giderken yanımda götürdüğüm üç kitaptan birinin Zahide Yetiş’inki olması, “Anadolu Kültürleri ve Yemek Festivali”nde Gülhan Şen’in, ismi mevzubahis değilken Zahide Yetiş’in “Doktorum”da yaptığı işin ilk olarak kendisine teklif edildiğini anlatması sizce tesadüf mü, değil mi?
Zahide Yetiş, yanılıyor olabilir mi?