21.09.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
Röportaj: Neşe Mesutoğlu Fotoğraflar: Bünyamin Aygün
Elinizden pek çok eser geçiyor. Bu eserlerde İstanbul’un izini hissediyor musunuz?
İstanbul’daki antikaların sayısı, herhalde iki üç tane daha Topkapı Sarayı açmaya yeter. Bir ‘Kaşıkçı Elması’ yok ama çok önemli eserler var evlerde. Bunların çoğu bilinçli olarak korunuyor. Bilinçli olmayanları da biz yönlendirmeye çalışıyoruz.
Evlerde değeri fark edilmeyen hangi antikalar olabilir?
Hat sanatıyla ilgili levhaların değerinin farkına varılmıyor. Duvara asılı bir obje gibi düşünüyorlar onları. Eski kumaşlar, Türk işlemeleri çok önemli. Bunların farkında değiller. İznik çinileri her zaman değerli.
Evlerden el yazması Kur’an çok çıkıyor mu?
Onların da farkında değiller. El yazması mı, baskı mı bilmiyorlar. Buraya getiriyorlar baskı çıkıyor. El yazması Kur’an’ların da hepsi değerli değil. Yazan adam, yazdığı devir çok önemli. Cildi, korunmuş olması ve kondisyonu değerini artırıyor.
Antika ve sanat eseri meraklıları için tüyo verebilir misiniz?
Mutlaka koleksiyonculuğa yönelmek lazım. Rastgele alışveriş yapmamalı. Müzayedeye çıkan eserleri katalogda gördükten sonra gelip incelemek lazım. Müzayede yöneticileriyle konuşup eserle ilgili katalogda olmayan ek bilgiler alınabilir.
Fiyatlar astronomik boyutlara çıkınca ne hissediyorsunuz?
Çok yüksek fiyatlara almamak için müzayede yöneticisiyle görüşmek gerek. Bazen insanlar kendilerini kaptırabiliyor. O zaman uçsuz bucaksız bir fiyata gidiyor. O da müzayede için uygun değil. Satarken bile “Artık çok çıktı, almayın” diye uyarmak zorunda kaldığım oluyor.
Müzayedelerde kredi kartı geçiyor mu?
Evet. Bir şeyin fiyatı yüksek gibi görünebiliyor ama Türkiye’de hâlâ fiyatlar ucuz. Neden? Çünkü üretilen antikalara talep hâlâ az.
Diyelim ki müzayedeye katılan bir kişi esere aşık oldu ve fiyatı artırdı. Ama yeterli bütçesi yok. Böyle bir durum olabilir mi?
Olmuyor çünkü zaten müzayedeye gelen kişiler belli. Müzayedede alıp “Ben vazgeçtim” diyen olmadı. Hiç tanımadığımız birisi gelirse kapı girişinde belli oluyor. Müzayedeye girmeden önce bayrak aldığı sırada bilgisayardan onun ilk defa geldiği görünüyor ve evrak imzalatılıyor. Tanınmıyorsa kapora alıyoruz.
“Antika sanat eseri almak sanatçıların sigortasıdır”
Cem Yılmaz, Çağla Cabaoğlu Art Gallery’nin Şanghay Uluslararası Çağdaş Sanat Fuarı’na götüreceği 117 eserden 10 eseri aldı. 14 Mart’ta katıldığı bir müzayedede de 12 esere 252 bin TL ödemişti. Yeni bir trend mi doğuyor?
Bu sorunuz çok hoşuma gitti. Dünyada sanatçılar yatırım olarak antika ve sanat eserlerini kullanıyor. Türkiye’de maalesef sanatçılar daha yeni uyanmaktalar. Mesela Alain Delon önemli bir koleksiyoncudur. Bir zamanlar Bugatti imzalı heykeller topladı. 10-15 sene sonra bunları bir müzayedede sattı. Aldığının yüz misli değer kazandı. Hem çok iyi bir koleksiyon yapmıştı hem de ‘Alain Delon’un koleksyonundan çıkan’ diye lanse edildiği için insanlar kapıştı. İnanılmaz para kazandı. Hatta “Ben film çevirdiğim zaman bu kadar para kazanamıyordum” dedi. Aynı şekilde Elton John’un da değişik koleksiyonları var. O da sattığında inanılmaz paralar kazanıyor.
Buna gerçek kültürün doğuşu diyebilir miyiz?
İnsanlar artık eski eserleri sahipleniyor. Geçenlerde Metropolitan Müzesi’nin bir araştırmasını okudum: “Yeni tasarım mücevher alımlarında azalma var. Ama kültür varlıklarıyla ilgili mücevher satışlarında artış var. Basketbol izlemeye gidenlerin sayısı düşüyor. Buna karşılık müzeler gidenlerin sayısı artıyor” yazıyordu. Demek ki insanlar artık kültür ve sanat varlıklarına büyük ilgi gösteriyor.
Medyatik isimlerin sanat eserlerine yatırım yapmasıyla yeni bir trend doğabilir mi?
Sanatçıların zaten kültür varlıklarına karşı ilgilerinin olması gerek. Bugün Fransa’da açılan bir sergiye gittiğiniz zaman şarkıcısından tiyatro sanatçısına, film sanatçısından karikatüristine kadar herkesi o galeride görebilirsiniz. Bugün herhalde Cem Yılmaz Türkiye’nin en çok kazanan sanatçılarından biri. Antika sanat eserleri toplamak iş adamlarının sigortasıdır. Aynı şekilde sanatçıların da sigortası olacaktır.