Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Çok çok basit bir soru: Savaşa karşı mısınız? Sanki cevabı da çok basitmiş gibi geliyor, ilk bakışta. Kim ister ki savaşı, değil mi? Peki kayıtsız şartsız, ‘ama’sız, koşulsuz olarak karşı olmaksa söz konusu olan?
O zaman bir duruyoruz, değil mi? Kendimizce ‘kutsal’ bir şeyler adına; tek tek saymıyorum, herkesin kutsalı kendine, o zaman
işler değişebilir belki... Belki ‘haklı’ savaş vardır, öyle mi?
İnsanlık tarihi herkesin ‘kendince’ haklı olduğu bir savaşlar tarihi değil mi, zaten? Birilerinin kahramanlık destanı bir başkasının felaketi... Peki sonuç? Sonuç her zaman her iki taraf için de kayıp, yıkım, ölüm değil mi?
Bu konuda sonsuza dek ahkam kesmek, çok doğru cümleler kurmak mümkün.
Ama bazen binlerce, çok büyük ve haklı cümlenin yapamadığını üç tane nota yapabilir ya, elimizde tam da öyle bir albüm var: ‘Savaş Kadınları’

Sarıkamış’tan Filistin’e
İber Müzik, müthiş bir çalışma yaparak 12 dilde yakılmış ağıtları, Barış Güney’in müzik yönetmenliğinde bir araya getirdiği 12 farklı kadın soliste söyletmiş.
Proje danışmanı Metin Günaydın, amaçlarının ülkemizin dört bir yanını çeviren savaşlara dikkat çekerek, bir savaş karşıtlığı yaratmak olduğunu söylüyor. Dikkat çekmek istedikleri coğrafya Anadolu olunca, Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Arap, Laz, Ladino, Ahbaz, Gürcü, Adige, Zaza ve Roman ağıtları el ele veriyor albümün içinde.
Özgür Filistin uğruna çocuklarını yitirmiş bir kadın, “Keşke gözlerim nehir olsa da onlardan içebilseler” diye döküyor içini; Sefaradlar’ın isyanı, “Tunca nehri günahsızların kanıyla akar” diye geliyor dile. Rumca ağıtta mübadelenin acısı, “Ben feryad ederken güzel olan her şey yanıyor” diye dile gelirken, Kayseri’nin Sindel Köyü’
nden Kara Zala, Sarıkamış’a gidip dönmeyen dört oğlunun ardından, “Sivas’tan Sarıkamış’tan... Yatamıyom kara düşten... Hastam ağır arabacı... Yavaş indirdin inişten” diye ağlıyor...
Bir Abhazca ninni var; hikayesi taş gibi ağır. 1864’te büyük göç sırasında istikameti belirsiz bir gemiye binen anne, bebeği kucağında öldüğü halde yol boyunca ninni söylemeye devam ediyor... Öldüğünü fark edip denize atmasınlar bebeği diye. Durum anlaşıldığındaysa o da atlıyor arkasından...

Farklı milletler, aynı acı
Tam bir müzikle anlatılan Anadolu savaşlar tarihi bir taraftan, değme tarih kitabından öğrenemezsiniz böylesini... Kimler geldi, kimler geçti buralardan ve ne acılar kaldı ‘geride’? Kim haklıydı, kim haksızdı? Kimdi kahraman olan, kaybeden kimdi? Yoksa kardeşimiz yenilince biz de mi ‘yenik’ sayılmıştık?
Sözünü anlamanıza gerek bile yok, nasıl bir iç yangınıyla yakıldıklarını hissetmek için bu ağıtların. Yine de albümde her bir ağıdın Türkçe sözleri de mevcut. Göreceksiniz, hiçbirinin farkı yok diğerinden. Ya sevgilisini, çocuğunu, kardeşini, babasını kara toprağa vermiş, ya yerinden yurdundan olmuş, evi barkı yakılıp yıkılmış, hayatı alt üst edilmiş... Farklı millet, dil ve dinlerden, hepsi aynı acıyla kavrulan kadın sesleri...
Yer isimlerini değiştir, duyguda değişen hiçbir şey yok. Birisinin sitemi memleketini bırakıp geldiği eğri büğrü İstanbul yollarına, ötekinin burnunda Van, Muş tütüyor...
Bakmayın isimlere, anlamaya çalışmayın dillerini. Geçmişte olan oldu, hiç değilse bugün kabul edin:
Acının, savaşın, ağıtların dili yok!