Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Magazinde bu haftanın günah keçisi Bülent İnal olacak gibi görünüyor.
Değil mi ki kameralara gülümseyerek girdiği doğum günü partisinden sabaha karşı 4’te yalpalayarak çıkmış ve bu halde görüntülenmek istemediği için hırçınlaşmış, hep birlikte üzerine çullanabiliriz.

NEDEN EMPATİ KURMUYORUZ?
“Dizin başladığı zaman reklamını yapmak için basından medet umarsın ama...” diye parmak sallayabiliriz, “İçeri girerken oradaki kameraları görmedin mi, belli ki çıktığında da orada olacaklar, ağzınla içseydin” diye akıl da verebiliriz, “Dizisi kaldırıldı, sinirleri bozuk, düşüşe geçti” diye acıyabiliriz... Bir tek o dilimize pek doladığımız ‘empati’yi denemeyiz...
“Benim de arkadaşlarımla dışarı çıktığım, sonunu düşünmeden içtiğim, evin yolunu zor bulduğum oluyor. Allah muhafaza birisi orada bir fotoğrafımı çekip instagram’a koymaya kalkışsa kıyameti koparırım, sabah gözümü açar açmaz silerim” demeyiz mesela.
Siz 200 tane ahbabınıza öyle görünmek istemezken o insanın bütün ülkeye ‘rezil olmak’ istememesini anlamayız hiç.
İçmeseymiş efendim, sabahın 4’ünde bile rahat etmeseymiş, her an tetikte olsaymış. Onun ‘işi’ bunu gerektiriyor çünkü. Öyle karar verdik biz.

BUNU NE HAKLI KILABİLİR Kİ...
Çok rica ediyorum, böyle bir iş olabilir mi? Bir takım insanların gecenin köründe ellerinde kameralarla sizi evinize kadar takip etmesini haklı kılacak bir meslek var mıdır?
Mekan çıkışında görüntülediniz tamam, niye düşüyorsunuz peşine?
Evinin kapısında Sinan Tuzcu karşılamış arkadaşını, korumaya çalışmış, o arada da anlaşılan “Yayınlayamazsınız bu fotoğrafları” demiş. Hah işte tehdit ve bu ‘tehlike’ karşısında kenetlenen medya. Herkes hem Bülent İnal’a kızgın, hem de Sinan Tuzcu’ya. Sitem, kıyamet... “İyi hallerinizi gösterirken iyiydik ama...”

BU SİSTEM DEĞİŞSİN...
Ben sanki uzayda yaşıyormuşum gibi her sefer bunlara itiraz ediyorum ya, elbette biliyorum sistemin nasıl işlediğini. Ama değiştirilebilsin istiyorum, böyle bir hayalim var.
Magazin şefleri nasıl böyle bir olayda kenetleniveriyorlarsa, insanları evlerine kadar takip etmenin, teleobjektiflerle balkonlarını gözetlemenin ayıp olduğu konusunda da anlaşıversinler.
Karşısındaki insanın hayatına bir parçacık saygı göstermenin ‘basın özgürlüğü’ne halel getirmeyeceğini kabul etsinler.
Hiç değilse kendilerini bir an için o cepheye koysunlar. “Ben olsam işimin gereği...” filan demesinler de, sürekli tetikte yaşamanın hangi şöhret ya da paranın bedeli olabileceğini düşünsünler...
Ve emin olsunlar ki halk da bir şey kaybetmez kimin sarhoş olup yerlere düştüğünü görmezse...

Haberin Devamı

‘MOR’ÜYALAR’ GÖRMEK İÇİN

Haberin Devamı

Emre Altuğ’dan tanıdığımız ‘Yani’ şarkısının aslında onun bestesi olduğunu öğrendiğimden, hele hele onun sesinden dinlediğimden beri bekliyordum bu albümü; Nihayet Fırat Tanış’ın ‘Mor’üyalar’ı çıktı. Oyuncu olarak büyük yetenek evet, ama şarkıcı -söz yazarı- besteci olarak da ondan aşağı kalmıyor sahiden.

ALBÜMDE ‘YANİ’ DE VAR
‘Yani’ var albümde, Jehan Barbur’un müthiş sade ve etkili düzenlemesiyle hem de...
Tanış’ın ‘Mor’üyalar’, ‘İblis7, ‘Yağmur’, ‘Bunu Bil’, ‘Rüya’ adlı şarkıları sonra...
Sonuncusunun düzenlemesi Çağrı Sertel’e emanet edilmiş, gerisinde gene Barbur eşliğinde Kemal Evrim Aslan, Cenk Erdoğan imzası...
Usul dokunuşlarla şarkıların ruhunu daha da uçuran düzenlemeler...
Behçet Necatigil’in ‘Sevgilerde’sini Turgay Yakut bestelemiş, biz şu şiiri yıllardır Vedat Sakman’ın bestesiyle dinledik. Ama bu da özel bir dikkati hak ediyor.
‘Mor’üyalar’ cidden iyi albüm. Uzun zamandır bu kadar ‘yürekten’ söylenen şarkılar dinlememiştim.
Hararetle öneriyorum.