Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çok saçma oldu ama bu böyle. Daha toparlanacaktık, hep beraber erteleyip durduğumuz tatili yapacaktık... Artık daha fazla eksilmeyecektik...
Hızır’dan öğreneceğimiz çok şey, dinleyeceğimiz çok hikâye vardı daha... Hiç esirgemediği, bol kepçe dağıttığı hayat bilgilerine her zamankinden çok ihtiyacımız...
Ben daha kendisini tanımadan çok önce nasiplenmeye başlamıştım onlardan zaten. Yaşım 13 filandı Onyedi dergisini okumaya başladığımda. Ekibin hepsini bir bir tanır gibiydim de, en çok aralarındaki tek erkeğin, Hızır Tüzel’in o esprili, incelikli yazıları aklımda kalırdı. Çok merak ederdim nasıl biri diye.
Yıllar yıllar sonra meslektaşı sıfatıyla çıktım karşısına. Daha doğrusu önce harika hayat arkadaşı Tansel’i tanıdım, ardından da ne mutlu ki Hızır’ı... Zamane ‘hayat arkadaşlıkları’ gelmesin aklınıza, Tuğrul Eryılmaz’ın dediği gibi hem sevgilisi, hem eşi, hem annesiydi Tansel Hızır’ın. ‘Bana çok şık bir model olmuştur’ dediği annesini, yazar Sevim Tüzel’i 13 yaşında kaybeden çocuğun ‘durup dururken terk edilme’ duygusunu bir nebze hafifleten kişiydi.

Sivri ama şefkatli

Hızır da bu dünyaya, bu mesleğe dair karamsarlığa kapıldığınızda varlığıyla insanı teselli eden kişiydi ama. Sahiden dürüst, parayla pulla, şanla şöhretle işi olmayan, elindeki kalemin mutlak bir güç değil, bir paylaşma aracı olduğunu bilen bir gazeteciydi.
Röportajları müthiş eğlenceli, kalemi sivri ama bir o kadar da şefkatliydi. Karşısındakini köşeye sıkıştırmaya değil, onu samimiyetle anlamaya çalışan birinin gözünden bambaşka yönlerini görürdünüz ünlülerin.
İstese o kişilerin ağzından ‘bomba’ açıklamalar alamaz, sadece yıllardır bu camiada gördükleri, bildikleriyle acayip ‘ses getirecek’ yazılar yazamaz mıydı? Alasını yapardı Hızır Tüzel bu işin de, o işte Haluk Bilginer’in dediği gibi ‘gazeteciden önce insandı’.
Hayatı da kendisini de çok fazla ciddiye almaz, ince ince dalgasını geçerdi. İşi gücü gökyüzünü boyamak olan, mesleki eğitimini Maltepe Çakır Pub’da yapmış, her meslekten, her kesimden insanla hayat paylaşmış bir ‘şahane serseri’ydi. 

Dalgaya düşmedi, dalga geçti
Yeri hazırdır...
En eski dostlarından Dürin Ababay’a  “Bu dünya bana uymadı, ben de bu dünyaya uymadım ama dalga gibi geçiyorum işte” demiş, bir hafta önce. Altı aylıkken çıktığı uzun gemi yolculuğundan mıdır nedir, dünyadan hep çalkalana çırpına geçen bu dalgaya bir yerinden dokunabildiğim için hep şanslı sayacağım kendimi.  
4 Aralık 2008’de Serhan Şeşen’i uğurlarken bir mektup yazmıştı Hızır Tüzel Radikal’de. “Zamanla görüşürüz umarım oralarda bir yerlerde. Sorarım o zaman sana bunun hesabını. Var mı öyle aniden çekip gitmek. Yine çok kızgınım hayata ve getirdiklerine. Dediğim gibi anneme selam söylemeyi unutma emi, sevgili çocuk... Bana da oralarda güzel bir yer ayarlar-san iyi olur.” diye bitiyordu.
Muhakkak yeri hazırdır, annesi de, Serhan da onu bekliyordur ya, biraz fazla acele olmadı mı? Var mıydı öyle aniden çekip gitmek?

Haberin Devamı

Göçler ve şarkılar
Duydum ki sevgili Ayça Damgacı “Gitmek” filmiyle aldığı en iyi kadın oyuncu ödüllerine bir yenisini daha eklemiş, Fas’tan. Filmi görmeyenler ne yapıp edip izlesin derim, Ayça’nın bambaşka bir yönünü tanımak isteyenler de bir çarşamba akşamı İstiklal Caddesi’ne Araf’a gitsin.
Göçebe Şarkılar diye bir grubun solistlerinden Ayça. Ondan başka yine vokalde Hakan Milli, gitarda İnci Sunar, vurmalılarda İzzet Kızıl, kemanda Özge Metin, akordeonda Uğur Yalçın, basta Saltuk Tukur var.
Göç eden, etmiş, etmek zorunda bırakılmış kültürlerin şarkılarını söylüyorlar. Endülüs, Sefarad, Eski Yugoslavya, Anadolu şarkıları, türküleri... Hüzünlü, sevinçli, kaçırılmayacak bir şölen. 
Ayça Damgacı’nın konserde okuduğu bir Hayam dörtlüğüyle bitirelim bu haftayı. Hızır’a da yakışsın...
“Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde
Senden ayığız bu sarhoş halimizde
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı
İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?”