Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İtiraf ediyorum, adını duyduğumda bir süre seri halinde üretilen o zevzek komedilerden biri sandım. Zaten akılda tutması da, tekrar etmesi de zordu: ‘Vay Arkadaş - Manik, Tik, Dildo’.
Fakat oyuncu kadrosu dikkatimi çekti, her biri çok yetenekli ve hayattaki seçimleriyle de özel bir yerde duran, ısrarla takip ettiğim isimlerdi, içimden bir ses buradan kötü bir şey çıkamayacağını söyledi, nitekim ne kadar haklıymışım.
İstanbul’un kenar mahallelerinden birinde yaşayan üç arkadaşın hikayesini anlatıyor ‘Vay Arkadaş’. Son derece matrak geri dönüşlerle izlediğimiz, ayrı ayrı sorunlu çocuklukları olmuş. Sonuçta ortaya her biri karakter özelliğini adında taşıyan üç genç adam; Manik (Ali Atay), Tik (Fırat Tanış) ve Dildo (Mete Horozoğlu) çıkmış. Bir baltaya sap olamamış, iyi niyetli ama serseri üç arkadaş. İhtiyaç halinde araba çalıp parçalayıp satıyorlar.
Nitekim, bir ihtiyaç doğuyor: Dildo’nun bir bodrum katında feci koşullarda yaşayan babasının (Rasim Öztekin) ameliyat olması gerekiyor. Gidip birer araba çalıp getiriyorlar ve her bir bagajdan ayrı bir bela çıkıyor. Birden hayatlarına uyuşturucu mafyası, bir cinayet, bolca kokain ve de komiser kızı Nil (Demet Evgar) giriyor. Bundan sonrası son derece eğlenceli bir macera...

Haberin Devamı

Devamı çekilse keşke

Karakterler şahane
Filmin senaryosu, 27 yaşında genç bir yazara ait, ‘Geniş Aile’de de imzası bulunan Cüneyt İnay’a. Yönetmen, bugüne kadar adını hep televizyon dizilerinde gördüğümüz Kemal Uzun.
Filmdeki karakterlerden her biri özenle çizilmiş: Suya sabuna bulaşmak istemeyen Manik, hayatında kadın eli tutmamış içine kapalı Tik ve tek ayak üstünde üç kız tavlamasıyla ünlü Dildo. Hele hele erkek gibi yetiştirilmiş, kavgacı, gözüpek Nil, şahane bir karakter.
Diyaloglar çok başarılı, sürekli abuk subuk küfürler etmeden, her sözcüğü bel altı nahiyesinden dolaştırmadan da komedi yapılabileceğini gösteriyor ‘Vay Arkadaş’.
Sadece başrollerdeki genç oyuncular değil, mafya babasında Metin Üstündağ da, Nil’in arkadaşında Pamela Spence de, her zamanki gibi Rasim Öztekin ve Erdal Tosun da çok iyiler.
Çok şükür, bizim de düzeyli bir komedi aksiyon filmimiz olabiliyormuş. Galiba ilk kez, bir Türk filminden çıkarken “Bunun devamı çekilse keşke” diye düşündüm, öyle söyleyeyim... Suyu çıkarılmadan tabii...

Haberin Devamı

Türk tiyatrosunun tanığı...
Memleketimizde tiyatro, yapanın yarı deli, izleyenin dinozor sayıldığı bir sanat dalı. Son yıllarda bir takım hareketlenmelerin olması, kendi çevremde bile “Benim tiyatroyla aram yok pek” cümlesini göğsünü gere gere kuranların hayli çok olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Hal böyleyken, hayatını tiyatroyu ‘yazmaya’ adamış birine ne sıfat vermeli, bilemiyorum. Neredeyse 50 yıldır, sadece yaşadığı şehirde, İstanbul’da değil, Türkiye’nin dört bir yanında sahnelenen oyunların neredeyse tamamını görmeye çalışan, çok sayıda yayın organına bunlarla ilgili değerlendirmelerini yazan, tiyatroyla yetinmeyip sınırlarını opera ve baleye kadar genişleten ilginç bir adam, Üstün Akmen.
Şöyle demek abartılı olmaz, yıllardır Türk tiyatrosunun kaydını tutuyor o. Sadece çok konuşulan oyunları, büyük tiyatroların işlerini değil amatör toplulukları da, kıyıda köşede kalmış gençleri de izliyor, onları da okurlarıyla buluşturuyor.

Haberin Devamı

Her yıl çıkarmalı bu kitaptanŞimdi elimizde Üstün Akmen’in son kitabı ‘Yüzde 100 Tiyatro’ var. Mitos Boyut Yayınları’ndan çıkan kitapta, 2009 - 2010 sezonunda sahnelenmiş 100 tiyatro oyunu - opera ve bale gösterisinin eleştiri yazısı var.
Akmen’in dostlarından Ahmet Levendoğlu, Ali Poyrazoğlu, Prof. Dr. Dikmen Gürün, Genco Erkal, Prof. Dr. Sevda Şener, Yıldız Kenter gibi isimler de kitaba birer önsöz yazmışlar. Ayrıca Akmen kitabı Yıldız Kenter’e adamış. İlk düşüncem, “Her yıl çıkarmalı bu kitaptan” oldu. Çünkü o kadar faydalı ki, o sene Türk tiyatrosunda neler olmuş bitmiş, kimler gelmiş geçmiş, bir arada okuyabiliyorsunuz, hem de keyifli bir kalemden...
Ve Genco Erkal’ın dediği gibi “Tiyatro kum üzerine yazılmış yazı. Geriye bir şey kalacaksa, eleştiri yazıları...”