Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

‘Adı her geçtiğinde yüreğimi ipince sızılarla kuşatan’ arkadaşım Baki Koşar’ın bir nefret cinayetine kurban gitmesinin üzerinden 6 yıl geçti. Bu hafta, 20. İstanbul Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel Onur Haftası. Bu vahşete, bu haksızlığa, bu adaletsizliğe kayıtsız kalmayın.

EŞCiNSEL OLMAK GEREKMEZ iNSAN OLMAK YETERLi

Birkaç hafta önce Hasankeyf’e düşürdüm yolumu. Nasıl içimin yandığını, o güzelliğe baktıkça nasıl ağlamak istediğimi başka bir yazıda anlatacağım. Göz görmeyince gönül yine de katlanıyormuş meğer, Hasankeyf’i bir kez dünya gözüyle gören birinin oranın baraj suları altında kalması ’ihtimaliyle’ bile uykuları kaçar çünkü. Bir parça yüreği, vicdanı varsa...

Diclenin gözyaşları 10 yıl öncesinden sesleniyor
Benim bugünkü konum başka ama. Yolda giderken ekşisözlük’te Hasankeyf’le ilgili yazılanlara bakayım dedim, gözüme ilk takılan şu oldu: “Yaralı kasaba... ağlayan yer... kaderini bekleyen öksüz... masumiyet timsali... uyandırdığı çağrışımlar: Saflık, kirlenmemişlik, bozulmamışlık, köklü tarih, milat, eskilik, antik... Ve tabii adı geçtiğinde bile ruhumda fırtınalar estirip yüreğimi ipince sızılarla kuşatan şey... adına her ne denirse yani, işte o... kalbimin doğusu...”
Okurken bir tanıdıklık duygusuna kapıldım, bir baktım yazar adına: dicleningözyaşları. Benim de boğazıma oturdu mu bir yumru... 2002 imiş bu satırlar yazıldığında. 2006 idi, gazeteci-yazar Baki Koşar, nam-ı diğer dicleningözyaşları,

Haberin Devamı


30 küsur bıçak darbesiyle aramızdan koparıldığında, bir nefret cinayetine kurban gittiğinde. Birlikte çalıştığımız yıllardan beri Batman demek biraz Baki demekti zaten benim için, meğer memleketine ilk gidişimde uzaklardan böyle selam yollayacakmış bana. ‘Adı her geçtiğinde yüreğimi ipince sızılarla kuşatan’ arkadaşım...

Vahşete Kayıtsız kalmayın
Bu hafta, 20. İstanbul Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel Onur Haftası. Programı http://prideistanbul.org/2012/ adresinde bulabilirsiniz. Atölyeler olacak, söyleşiler, paneller, film gösterimleri... Ve en sonunda 1 Temmuz’da Taksim meydanından başlayacak Onur Yürüyüşü.
Yürüyüşe davet için Nihal Yalçın’dan Tülin Özen’e, Mert Fırat’tan Balçiçek İlter’e çeşitli ünlülerin katıldığı bilgilendirici bir video hazırlanmış. Hayatta karşılaştıkları sayısız ayrımcı davranış bir yana, sadece 2011’de 28 LGBT birey, eşcinsel olduğu için nefret cinayetine kurban gitmiş. Baki Koşar gibi. Katilleri de ellerini kollarını sallayarak dışarıda dolaşıyor genelde. Bu vahşete, bu haksızlığa, bu adaletsizliğe kayıtsız kalmayın. O videoda Ayça Damgacı’nın dediği gibi: “Eşcinsellerin haklarını savunmak için eşcinsel olmak gerekmiyor. İnsan olmak yeterli.”

Haberin Devamı

EŞCiNSEL OLMAK GEREKMEZ iNSAN OLMAK YETERLi

Fazıl Say’ı hapse atmak yakışır bize

Fazıl Say’ın bunca yeteneğiyle saçma tartışmalar içinde yıpranması her zaman üzmüştür beni. Şu son günlerde yaşananlardan söz etmiyorum bile, yazdığı tweet’ler nedeniyle hapis cezası istenen bir Fazıl Say, artık aklın mantığın sınırlarını aştı. Cumartesi akşamı Haliç Kongre Merkezi’nde tarihi bir ana tanıklık ederken hep bunlar geçti aklımdan. “Ne yapıyoruz biz?”dedim. Fazıl Say’ın İKSV’nin siparişi üzerine yaptığı ‘Mezopotamya Senfonisi’nin dünya yüzünde ilk dinleyenlerden biri olma şansına erişirken. “Başyapıtım” demiş kendisi, az söylemiş. Bir müzik bu derece bu topraklardan yeşerip, böyle evrensel olabilir mi? Ana temasını Urfa yöresinden bir Kürt türküsünden alan senfoni, 10 bölümden oluşuyor. Dicle’nin, Fırat’ın sesleri ve bu toprakların daimi yazgısı ‘ölüm kültürü’ at koşturuyor içinde. Fazıl Say, başrolü theremin adlı büyülü enstrümana vermiş bu kez. Carolina Eyck’in çaldığı... Bas flütte Bülent Evcil, bas blok flütte Çağatay Akyol, ‘ovada iki çocuk’ olarak bütün eser boyunca öyküsünü anlatıyorlar Mezopotamya’nın.

Haberin Devamı


Öyle böyle değil, 55 dakika nefesinizi tutarak dinlediğiniz bir başyapıt çıkmış ortaya. Saat tutmaya çalıştım, alkış bölümü de neredeyse 15 dakikayı buldu. Ve biz ne yapıyoruz? Bu adamı, bu toprakların türküsünü koskoca bir senfoniye çeviren bir müzisyeni ‘dini değerleri aşağıladığı’ gerekçesiyle hapse atmaya çalışıyoruz. Yakışır bence de.