Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Hafta sonu Boğaz’a gidilmeyecek
Cumartesi gecesi Kuruçeşme civarında balık yemeğe gittik. Şunu fark ettim ki, insanların sağı solu hiçe sayıp yeri göğü inleterek eğlenmesi doğal kabul edildiği sürece ne hafta sonu evden çıkılmayacak

Büyük bir keşif yapmış gibi davrandığımın farkındayım, “Günaydın” diyecekler çok haklı. Ben de biliyorum elbette, cumartesi - pazar, özellikle güzel havalarda Boğaz’a giden kişinin başına gelebilecekleri. Ama bir cumartesi akşamı Kuruçeşme civarında balık yemeğe kalkışıldığında neler olacağını tam hesaplayamamışım. Epeydir böyle bir aymazlık yapmadığımdan olmalı.
Efendim, bu cumartesi akşamı, Ramazan’a beş kala olduğundan son ‘nispeten’ tenha günlerini yaşayan İstanbul’da bir cesaret Boğaz’a inmiş bulunduk. Üstelik Ortaköy - Bebek hattı şaşılacak derecede boş, trafik açıktı, doğru bir şey yaptığımızı düşündük. Sonunda durağımız, Kuruçeşme Balık oldu. Öncelikle bunun çok doğru bir seçim olduğunu, Kuruçeşme Balık’ın şık terasıyla son derece hoş bir mekan olduğunu söyleyeyim. Sakin bir havası var, mezeleri çok lezzetli (Biz balığa yer ayıramadığımız için sadece kalamar ve balık köftesini tatmış olduk, onları da hararetle tavsiye ederim.) Ve finalde gördüğümüz gibi fiyatları da çok makul. Boğaz’ın insana kendisini iyi hissettiren lokantalarından biri.
Fakat biz bu iyi seçimden ötürü kendi kendimizi kutlayaduralım, saat daha 20.30 olmamıştı ki sağ taraftan bir gümbürtü koptu. Buna müzik demekte zorlandığımdan ‘gümbürtü’ diyorum, esasen çok yüksek sesle çalınan bir “Binlerce dansöz var” şarkısı söz konusu. “Bu nedir, bir yerlerde ses denemesi filan yapılıyor olsa ve bu kabus bitse” diye düşündük ama nafile. Peş peşe Demet Akalın’lar, Serdar Ortaç’lar, ‘Mastika’lar kafamıza kafamıza iniyor. “Ne oluyor?” dedik garsona, “Kafes’te düğün var“ dedi. ‘Kafes Garden Restaurant’ sağ tarafımızda (Alanlarını brunch, fasıl, düğün, ocakbaşı şeklinde tanımlıyorlar) ve tabii ne ses denetimi, ne bir şey, arkadaşlar evleniyor ve ‘eğleniyor’, biz de bu gürültülü çekmek zorundayız.
Ama bunların daha iyi dakikalarımız olduğunu az sonra sol taraftan da korkunç bir ‘canlı müzik’ kopunca anlamış olduk. Orası da Ece Bar’dı ve gece boyunca iki taraf birbiriyle yarıştı adeta. Sağdan Fatih Ürek patlatıyor DJ, soldan ritim duygusu olmayan bir davulcunun dımtısları eşliğinde bir arabesk parça yükseliyor. En son tahminen mikrofonu müşterilere de uzatmaya başladılar ki yaşadığımız kabus katmerlensin.
Neticede, o güzelim Kuruçeşme Balık bize dar geldi tabii ve “Demek ki ne olacak? Bir daha hafta sonu asla Boğaz’a gelinmeyecek. Hatta mümkünse hiçbir yere gidilmeyecek” diye diye döndük eve. Arena’da Kenan Doğulu konseri dağıldığı için bu bölüm de ayrı bir eziyet oldu, artık oralara hiç girmeyeyim. Ve bu hafta sonunun bilgisini tekrar sizinle paylaşayım: İnsanların sağı solu hiçe sayıp yeri göğü inleterek eğlenmesi doğal kabul edildiği sürece ne yapılmayacak? Hafta sonu evden çıkılmayacak...

Bu komedilerin ömrü dolmadı mı?
Hafta sonu Boğaz’a gidilmeyecek

Televizyonların durumu gittikçe daha umut kırıcı hale geliyor. Ortalık gene bir muhtemelen 10’uncu bölümü göremeyecek diziler karnavalına döndü. Hep aynı konular, aynı klişeler... ‘Unutulmaz’da iki kız kardeşi, ‘Kalp Ağrısı’nda iki arkadaşı bir erkek için birbirlerine kırdırdıkları yetmedi, bir tane daha ‘aynı adama aşık iki kardeş’ dizimiz oldu: ‘Yer Gök Aşk’. Bir konu tutunca onun 50 versiyonla suyu çıkarılmazsa rahat edemiyoruz zira.
Bir de yaz ortasında hayatımıza girenler var ki, bunlardan ‘Şen Yuva’ ile ‘Çakıl Taşları’na duyduğum sempatiyi daha önce yazmıştım. Bilhassa Fox’un ‘Çakıl Taşları’nın ne kadar zeki ve sevimli bir komedi dizisi olduğunu belirtmiştim. Ama tam da bu sebepten rating listelerinin altlarında seyrediyor, kanal da günüyle - saatiyle oynayarak diziye üvey evlat muamelesi yapmaya başladı bile.
Zira biz, demode esprilere, zeka yoksunu diyaloglara, karikatürize tiplerle dolu dizilere mahkumuz. Misal, son dönemin ‘bir numarası’ ‘Yahşi Cazibe’. Dünyanın en fazla işlenmiş konusunu, bir sebepten formalite evliliği yapıp birbirinden nefret ederek aynı evi paylaşan bir çifti anlatıyor dizi. Kız Azeri ve Türkiye’de çalışma izni almak istiyor, adam da ekonomik sıkıntılarına çare olsun diye yüklü bir para karşılığı nikah masasına oturmayı kabul ediyor ve işte ondan sonrası komik olması beklenen olaylar silsilesi.
Esasen, son derece kaba diyaloglar, durup dururken kapışmalarının bizi güldürmesi umulan karton tipler ve tabii komik olduğu sanılan Azeri şivesi. Karadeniz’i, Adana’yı, Antep’i bitirdik, şimdi bizi güldürmesi için Azerbaycan’dan medet umuyoruz.
Bir zamanlar çok yetenekli bir oyuncu olduğunu düşündüğüm Peker Açıkalın da var dizide, ‘psikopat yabancılar şube komiseri’ Peker Pekmez olarak. “Aman ne zekice bir kelime oyunu” diyor ve yeteneğini kötü komedi filmleriyle abartılı psikopat rollerine teslim ettiği için kendisine teessüf ediyorum.
Ve hala umutla seyircinin kendisinde zeka aramayan işleri izlemekten, onlara gülmekten vazgeçeceği günü bekliyorum. Aksi halde ekranda izleyene nefes aldıracak, az da olsa parlak ya da farklı hiçbir şeye yer olmayacak çünkü...