Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Düzenli olarak gözlemlediğimiz bir olay hep anlaşılmaz kalıyorsa sorun olayda mıdır, yoksa gözlemleyen bizlerde mi?”
Giriş yazısında bu cümleyle karşılaşana kadar son dönemde pıtrak gibi artan erkekler için kadın çözme kılavuzlarından biri daha diye baktım elimdekine.
Kaldı ki artık çok da sıkıldım bu ‘anlayamama’ muhabbetinden. Bu konuda çok şahane bir yaklaşımla karşılaştım geçen gün bir oyunda: “Dünyanın yarısıyla sorunun varsa bu sende bir sorun var” diyordu...
Evet ya, hem dünya nüfusunun yarısıyla ‘anlaşamayıp’ hem de kendini doğru kabul etmek biraz tuhaf gerçekten. Tabii ki bu iki cins için de geçerli ama boynunda ‘anlaşılmazlık’ yaftasıyla dolaşan genelde bizizdir ya...
Söz konusu oyunun adının “Kız Tavlama Sanatı” olduğunu, yazarının tabii ki bir kadın, Rebecca Gilman olduğunu, İstanbul’un yeni tiyatro mekânı Talimhane Sahnesi’nde üç kerecik oynandığını söyleyeyim önce. Bu senenin en heyecan verici oyunu olan “Şeylerin Şekli”nin yönetmeni Mehmet Ergen’in rejisiyle ve de... Görmek için yeni sezonu bekleyeceksiniz artık...

Ezeli ve ebedi
Biz dönelim bu ezeli - ve korkarım ebedi - ‘anlamama’ hali üzerine yazılmış hayli hakkaniyetli kitaba... Adı “Erkekler Mağara Adamından...” Yok, kitabı hakkaniyetli buluşum isminden değil, yazının başındaki cümleden. Kadınları anlaşılmaz bulan erkekler de, aynı hükmü erkekler için veren kadınlar da günün birinde durup kendine bu soruyu sormalı bence de... “Ben hep aynı yerden baktığım için değişmiyor olabilir mi manzara?” “Tüh, bu da anlaşılmaz çıktı, sıradaki!”nden daha anlamlı bir çaba bu sanki.
Kitabın yazarı Haldun Aydıngün çok da hoş bir örnek vermiş: Jüpiter’in halkaları ilk kez yakından görüntülendiğinde fizikçiler fotoğrafları hayretle izlemişler. Kesinlikle ‘olmaması gereken’ bir şeymiş gördükleri. Bir tanesi şöyle bir demeç vermiş: “Jüpiter’in halkalarıyla anlaşamıyoruz ama sanırım haksız olan biziz.”

Mağara döneminden
Aydıngün anlayış hatalarını çözmek için çoook eskiye, evrenin yaratılışına uzanmayı öneriyor. Dili de çok eğlenceli ve akıcı, “Kadın Erkek İlişkilerinin Kökenleri ve Kuralları” alt başlığı sizi yıldırmasın. Ki bu kurallar da her daim her kadın ve erkeğin gündemini meşgul etmiştir, ne yalan söylemeli...
Nitekim ben de elime böyle bir kaynak geçirmişken arada yüksek sesle okuyorum ki yan masalardaki arkadaşlarım da faydalansın. Biz burada gerçek bir “Sex and the City” ekibiyiz neticede, Milliyet Sanat’ın kapağından da anlaşılacağı üzere...
Ve kitaptan söz ederken “Her şeyi” diyorum “Kadınla erkeğin üreme stratejilerinin farklılığıyla açıklıyor. Hani var ya erkek mümkün olduğunca çok tarlaya tohum ekme, kadın ise varolan yuvayı, çoluk çocuğu koruma derdindedir..” Sesimde bir inanmazlık olsa gerek ki Zeynep tevekkülle başını sallıyor; “Belki de bunu kabul etmeliyiz artık...”
Değil mi? Belki de farklılıklarımız mağara döneminden geliyor. Ve belki de bunu kabul etmeliyiz artık, haksız olan biziz, Jüpiter değil.