Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Üzerinden bunca yıl geçmişken neden kendimi “Eti senin kemiği benim” diye birilerinin eline teslim edilmiş gibi hissediyorum?

İlkokulu özel bir okulda okudum ben. İstanbul’un o zaman için birkaç özel okulundan biri. Çocuk eğitiminden anladıkları bir hayli enteresandı. Bahçeye çıkılacaksa hep beraber çıkmak zorundasın, tuvalete gitmek için bile o bahçe saatinde içeri giremezsin, yemek yerken konuşamazsın, konuşursan aç kalıp cezaya kalkarsın, müdire hanımı ziyarete gider, cetveli yersin. Evet, dayak basbayağı cennetten çıkıp gelmişti o ailelerin dünyanın parasını vererek çocuk okuttuğu okula. Ve görevleri kara koyunsuz şahane bir sürü yaratmaktı.

Öğretmenlerin bulduğu cephane
Ama düşününce en fenasının, sürekli izlenme hissi olduğunu hatırlıyorum. Bir öğle teneffüsünden döndüğümüzde masanın üstünün kağıt parçalarıyla dolu olduğunu görmüştük. Öğretmenler çantalarımızı karıştırmış, içlerinde kendilerine göre “müstehcen” resimler, yazılar bulmuşlar, oraya yığmışlar. Bu müstehcen malzemenin nelerden oluştuğunu hayal gücünüze bırakmayayım, çöp adam çizimlerinden, merak edilen kimi uzuv isimlerinden oluşan son derece çocuksu bir cephane.
Öğretmenlerimiz vazife bilmiş bunların “cıss” olduğunu o yaşta bize öğretmeyi. Sonra tek tek dışarı çağrıldık, “Bu ne ha, bu ne, hadi bu seferlik affettik, annene babana söylemiyoruz, bir daha sakın olmasın” temalı konuşmalara maruz kaldık. Ne korkunç bir his olduğunu bugün bile hatırlıyorum. Özel eşyaların karıştırılmış, kendi küçük özel dünyana girilmiş ve daha o yaştan öyle karşı cins meseleleriyle ilgilenmenin filan hiç cici çocuklara yakışmadığı, aslında sıkı bir cezayı hak ettiği ama hadi neyse, affedici otoritenin seni bu seferlik hoşgördüğü beyinlere kazınmış. Artık biliyorsun, seni adım adım takip etmek gibi bir hakları var. “Sizi” diyor, “Anneniz babanız eti sizin kemiği benim diye teslim etti bana”. İnanıyorsun. Etim de kemiğim de öğretmenimin. İster sever, ister döver. Benim özgürlük alanımı o belirler.

Evde de huzur yok
Üzerimizdeki kontrolün bu kadarla kalmadığını, öğretmenimizin “Akşamları evde sizi takip etmiyorum sanmayın, hep haber alıyorum. Her an telefonla arayabilirim” diye sindirdiğini, evde de huzur bulamadığımızı da bugün gibi hatırlıyorum. Hadi biz telefonlardan uzak durarak yırtıyorduk, bizden sonra okuttuğu sınıfta buna da “Hepinizin evinde kamera var, sizi izliyorum” gibi bir çözüm bulmuş.
Peki ben aradan bunca yıl geçmişken bugün bunu neden hatırlıyorum dersiniz? Neden artık çocuk falan değilken, koca kazıkken sanki kapım çalınacakmış da içeride nüfus sayımı yapılacakmış gibi bir duygu içindeyim? Neden kendimi “Eti senin kemiği benim” diye birilerinin eline teslim edilmiş gibi hissediyorum?

Haberin Devamı

İSTER SEVER, İSTER DÖVER

Haberin Devamı

KADIN GAZETECiLER: UYGUNDUR BiZCE

Önceki gün yine bir kadın muhabir, Başbakan’ın kızlı erkekli ev düzenlemeleriyle ilgili açıklamalarının bir yerinde, “Kişilerin özel, müstakil evleri değil mi bunlar?” doğru sorusunu sordu ve şu cevabı aldı: “Kişilerin özel, müstakil evlerinde bir farklı kız, bir farklı genç, ikisinin aynı evde kalması ne denli acaba uygun olabilir? Siz kızınıza, oğlunuza böyle bir şeyi hoşgörüyle karşılayabiliyor musunuz? Uygun buluyorsanız, sizin için hayırlı olsun.”
Kadın Gazeteciler Takipte Oluşumu, bu soruya videolu bir yanıt verdi. Çeşitli yayın kuruluşlarında ve serbest çalışan kadın gazetecilerin Başbakan’ın “Sizce uygun mu?” sorusuna yanıt verdiği videoyu http://www.youtube.com/watch?v=z8Ow2EzLuoc adresinden izleyebilirsiniz.