Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Güleceğimi biliyordum. Hüzünleneceğimi de. Ama Yılmaz Erdoğan'la filmi izlemeden önce yaptığım röportajda söylediği gibi, aynı anda güldüğüme de ağladığıma da pişman olacağımı tahmin etmemiştim. 'Neşeli Hayat' öyle bir film ki, bu iki duyguyu içiçe sokuyor. Hayat gibi tıpkı.
Bildiğimiz kadarıyla ilk yılbaşı filmimiz bu. Noel Baba'yla sinemada ilk imtihanımız. Zaten eğreti bir ilişkimiz vardır kendisiyle; benimsesek mi, itelesek mi bilemeyiz, Yılmaz Erdoğan'ın Noel Baba'sı Rıza Şenyurt'u tanıdıktan sonra iyice zorlaşıyor işler.
Şimdi tam da zamanı hangi alışveriş merkezine gitsek kırmızı tulumlu, ak sakallı, göbekli amcalar göreceğiz. Çocuklar tepelerine tırmanır birlikte fotoğraf çektirirken, sakallarını çekip kaçarken, heybesinde ne ciciler olduğunu merak ederken ben ve tahminen 'Neşeli Hayat'ı izlemiş herkes o kostümün içinde kimin olduğunu soracak kendisine.
Hangi hayallerin peşine düşüp oraya geldiğini, hayatta kaç kez düşüp düşüp tekrar ayağa kalkmak zorunda kaldığını, o sabah hangi çamurlu sokaktan çıkıp, o ışıltılı dünyanın içine düştüğünü, sırtında kaç kilo yük taşıdığını...
Yılmaz Erdoğan merak etmiş bütün bunları ve bakmış ki Rıza Şenyurt var o kostümlerin içinde. Reşitpaşa'da gecekonduda yaşayıp bir cadde ötesindeki yanar döner dünyada, İstinye Park'ta Noel Baba'lık yapan bir adam. Hayattaki 'başarısızlığını' sürekli yüzüne vuran bir karısı ve hayırsız bir kayınbiraderi var. Sırtında da izleyiciye bile ağır gelecek kadar yük.
"Biz köyde hayvanlara 'Ho' derdik" diyerek Noel Baba'nın meşhur ‘Ho ho ho’ gülüşünü bile yapamayan yumuşak huylu Rıza'mız, hikayenin sonuna doğru yavaş yavaş değişiyor. Görüyor ki, "Hayat çocukların inandığı yalanlardan daha gerçek değil".
Çok insancıl bir film ‘Neşeli Hayat’. Yılmaz Erdoğan kendi deyimiyle 'kalfalık filminde' başka bir sinemaya doğru dümen kırmış. Küçük bir adamın hikayesine odaklanıyor bu kez ve ne de iyi ediyor. BKM Mutfak oyuncuları hocalarının karşısında çok başarılılar. Hele karısı rolündeki Büşra Pekin son dönemin en büyük keşiflerinden biri olacak belli ki.
Son olarak, sinema yazarlarının genel olarak filmi sevdiğini, gösterim sonrası "Biz beğendiğimize göre gişe yapmayacak" esprilerinin döndüğünü söyleyelim. Ve ortalık insanı Türk sineması adına umutsuzluğa sürükleyecek örneklerle doluyken. Siyad başkanı Murat Özer'in temennisiyle bitirelim sözü: "Seyircinin bilinçlenip 'doğru at'a oynaması için de iyi bir fırsat, belki de bir 'sınav' 'Neşeli Hayat'.

Haberin Devamı

NOEL BABA İLE İMTİHANIMIZ

Haberin Devamı

İŞTE ÖYLE BİR ŞEY...
DJ'lik yaptığım geceler için karışık CD'ler hazırlıyorum. Her şarkıcıdan en 'hit parçaları' seçmeye çalışıyorum. Ama bir isim var ki, iki CD'sini de hiç ayırmıyorum yanımdan çünkü her an bir başka şarkısını çalabilirim. Saymaya başlayalım: 'İşte Öyle Bir Şey', 'Söyle Canım', 'Sevdan Olmasa', 'İçimdeki Fırtına', 'Etme Eyleme Canım', 'Hep Böyle Kal', 'Aldım Başımı Gidiyorum'... Ayırt etmek ne mümkün.
The Plaza Otel'in Sky Bar'ındaki Erol Evgin'li cumartesi geceleri beşinci yılına giriyor ve hala her hafta yer yerinden oynuyor orada. Ben geçen sene izledikten sonra kendisine hafif yollu sitem etmişim, başkalarının şarkılarını söylerken bazı kendi 'klasiklerini' ihmal ediyor diye. Zira özellikle Çiğdem Talu - Melih Kibar ikilisinin ona ve de bizlere armağan ettiği bir geceyi bol bol dolduracak kadar şarkı var.
Bu seneki repertuvar beni ihya etti. En bilinen Talu - Kibar şarkılarının üzerine, ‘Tüm Bir Yaşam’ ve ‘Bir Bakışın Yetti’ bile vardı. Erol Evgin yine formdaydı, bir insanın sesi hiç mi değişmez? "Yarın biraz ballandırın, çok yakışıklıydı, sesi hiç bozulmamış deyin" diye yolcu etti misafirlerini. Ama ballandırmaya ne hacet.