Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları


Ölüm halinde dinmeyen, hatta “Nasıl olsa karşısında artık bir muhatabı yok” diye kabaran öfkeyle, en çıplak haliyle Ahmet Kaya bu diyardan gittiğinde karşılaşmıştım. Daha da toyum, insanın kötülüğünün, acımasızlığının ne derece sınır tanımaz olduğunu bilemeyecek kadar... Bir internet sitesinde editörlük yapıyordum ve gencecik yaşta arkasında sadece şarkılar-türküler bırakıp gitmiş, hiç cana kıymamış, hiç cana kastetmemiş bir adamın ardından kin kusanların mesajlarını silmem saatler sürmüştü. Bir zil takıp oynamadıkları kalmıştı, bu vakitsiz ölümün ardından. ‘Cezasını bulmuştu’ işte. Kürt olmanın, doğuştan ‘onlardan’ olmamanın, ana dilinde şarkı söylemeyi hayal etmenin cezasını...
Aziz Nesin gittiğinde de aynı şey olmuştu da, o zaman bu kadar sayısız değildi, nefret saçmanın yolları. Sosyal medya geliştikçe ağzına geleni söylemek de kolaylaşıyor, çok şükür. Aziz Nesin’in boyunu geçen kitapları, okuttuğu, büyüttüğü yüzlerce çocuk susturamadı onun ‘dinsiz’ diye çoktan, hatta aslında Sivas’tayken yakılarak ölmüş olması gerektiğine inananları. Hâlâ da susmuyorlar, ilginçtir, Aziz Nesin 17 senedir yok, birileri onu okumaya, diğerleri de ondan nefret etmeye devam ediyor.
Benzer bir durumu Türkan Saylan’ın hastalığında ve ölümünde de yaşadık. Saylan’ın kemoterapiden saçları döküldüğü için taktığı başörtülü fotoğrafını basıp altına olmadık şeyler yazdılar... “Hayatının son döneminde başörtüsü takmaya mecbur kaldı!” gibi, “Allah’ım sen her şeye kadirsin!” gibi... Kanser Türkan Saylan’a Allah’ın verdiği bir ‘ceza’ydı bir kez daha. Nasıl olsa internette kimliğini saklayıp atıp tutmak bedava ya, o berbat haberin altına yazılan yorumlara değinmiyorum bile. Sadece ömrünü insanları yaşatmaya adamış bir hekimin, bir insanın ardından bunları yazabilenlerin kaç hayat kurtardığını merak ediyorum...

Haberin Devamı

Ölüm sizden olmayanlara verilmiş bir ceza değildir

Aynaya nasıl bakıyorsunuz?
Şimdi sevgili Meral Okay’ı uğurlarken, bir kere daha şaşkınlıkla bakıyorum ardından yazılanlara. “O kadın öldü” diye başlık atabilen, “Kocasıyla aynı kaderi paylaştı!” diyebilenlere... İşte yine “Cezasını buldu” demeye getiriyorlar. Kendilerini ölümsüz, ölümü ‘onlardan’ olmayanlara verilmiş bir ceza sayıyorlar.
Ve neden hak ediyor Meral Okay bu ‘kötü sonu’? Yazdığı ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinde Osmanlı’nın şanlı tarihini ‘çarpıttığı’, Kanuni’ye ‘dil uzattığı’ için! Haberin kendisi kadar münasebetsiz okur yorumlarından anlıyoruz bunu, “Öte tarafta Kanuni’nin yüzüne nasıl bakacak?” diye soruyorlar düpedüz.
Bense içinden bu kadar kin ve nefret geçen bir beyinle insan aynada kendi yüzüne nasıl bakıyor, onu merak ediyorum bir kez daha. Ve hatırlatmak istiyorum, sizler de ölümsüz değilsiniz, beyler. “Eller günahkâr / Diller günahkâr / Bir çağ yangını bu / Bütün dünya günahkâr” gibi sözlere imza atıp yüreklere kazık çakmış Meral Okay kadar, sayısız çocuğu okutmuş, sayısız hastaya umut olmuş Türkan Saylan kadar, “Kafasına sıkıp gideli” yıllar olsa da hâlâ sesiyle, sazıyla, sözüyle içimizi yakmaya devam eden Ahmet Kaya kadar, kitapları bugün yazılmış gibi güncel olan Aziz Nesin kadar hiç değilsiniz.