Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ruh eşi 15 yaşında bulunur mu



Bu hafta vizyona giren ‘Çılgın, Aptal, Aşk’, eğlenceli ve tatlı bir film. Ama ‘ruh eşinizi buldunuzsa kaybetmeyin’ teması hafiften kabak tadı veriyor




40’lı yaşlarında, birbirinden sonsuz sıkılmış çift, bir lokantada karşılıklı oturmuş yemek yiyor. Tek kelime konuşmadan. Hani birbirine söyleyecek ilginç tek bir cümlesi kalmamış, etrafı seyrederek sessizce lokmalarını çiğneyen çiftler vardır ya, onlardan. “Bir tatlıyı paylaşsak mı?” diyor adam, belli ki yılların alışkanlığıyla. Sonra yine hep yaptığı tahmin edilecek bir oyun atıyor ortaya... “Hadi aynı anda söyleyelim!” Bakalım ikisi de aynı tatlıyı mı istiyor, mesele bu. Fakat işte o neşeyle, “Creme brule!” derken, karşısındaki kadının tercihi “Boşanmak istiyorum!” oluyor.
Böyle tanımaya başlıyoruz biz, 27 yıllık evli Weaver çiftini. Cal (Steve Carell) ile Emily (Julianne Moore),
15 yaşındayken okulda tanışmış, dans etmiş, oğlan kıza dondurma ısmarlamış, 17’lerinde de ana baba olmuşlar. Şimdi üç çocukları, güzel bir evleri, başarılı oldukları işleri var. Çocuk da yapmışlar, kariyer de, özetle. Fakat işte
44 yaşında kadının başına saksı mı düşmüş, orta yaş krizine mi girmiş, ne olmuşsa olmuş, iş yerinden bir adamla (Kevin Bacon) beraber olmuş, şimdi de mutlu yuvasını dağıtmak istiyor.
Mükemmel baba, dünya iyisi koca, fakat renksiz adam Cal, bu beklenmedik darbe karşısında şoka girip sessizce evden taşınıyor. Ve pek arkadaşı da olmadığından sürekli aynı bara gidip tanımadığı insanlara nasıl boynuzlandığını anlatmaya başlıyor. Bu arada da profesyonel kadın avcısı olan Jacob’ın (Ryan Gossling) dikkatini çekiyor. Jacob sonunda bu zavallı hemcinsini baştan yaratıp onun içinde uyuyan erkeği ortaya çıkarmayı kendine iş ediniyor. Çünkü erkek dediğin ağlamaz, sızlanmaz, hatta zaten fazla konuşmaz, cool durur ve istediğini alır. İstediği de nedir zaten, o bardan eli boş çıkmamak. Cal’inkiyse karısını yeniden kazanmak.
Hakikaten eğlenceli ve tatlı bir film Glenn Ficarra ve John Requa imzalı ‘Çılgın, Aptal, Aşk’. Zevzek bir komedi değil. Steve Carrel ile Ryan Gossling çok hoş ikili olmuşlar, bütün o erkeklik dersleri filan çok matrak. Fakat kutsal aileyi bir kat daha kutsamak uğruna verdiği mücadele biraz sıkıcı ve ‘ruh eşinizi buldunuzsa kaybetmeyin’ teması hafiften kabak tadı veriyor. İnsanın o 15’inden beri birbirine mahkum olmuş, en sonunda kabuğu kırmışken yeniden birleştirilmeye çalışılan karı kocayı mutlu bir geleceğin beklediğine inanması biraz zor ne yazık ki. Sıkılmışlar işte birbirlerinden, görüyoruz. “Hayır, o benim ruh eşim, vazgeçmemeliyim” biraz tuhaf bir ana fikir değil mi? Bir ruh 15’inde neyse 45’inde de o olabilir mi? Kaldı ki ‘ruh eşi’ diye bir şey var mıdır yani?



“Tiyatrocu olmasaydım sinema oyuncusu da olamazdım”

Ruh eşi 15 yaşında bulunur mu



‘III. Richard’ sahiden rüzgar gibi esti geçti Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nden. Hoş daha geçmedi, pazara kadar esmeye devam edecek çok şükür. Pek çok açıdan baş döndürücüydü yaşadığımız ilk gece deneyimi. Oscar’lı yönetmen Sam Mendes’in gözüyle teknik ekibin üç günde kurduğu dekor ve ışık hakikaten tiyatroda nasıl büyülü sahneler yaratılabileceğinin canlı kanıtıydı. Her bir halkası sağlam olduğunda ‘ekip oyunculuğu’ denen şeyin nasıl keyif verdiğini göstermesi açısından ders niteliğindeydi.
Ama her şeyden önemlisi, dünyanın en büyük aktörlerinden birinin, bir sinema filmi daha yapıp keyfine bakmak yerine diyar diyar gezip üç buçuk saat kan ve ter dökmeyi tercih ettiğini görmekti beni etkileyen. Canı çıkıyor görüyorsunuz, ama çok mutlu, onu da görüyorsunuz.
Bu ayki Milliyet Sanat dergisinde tiyatro kariyeriyle Kevin Spacey’i tanıttık. Oradan birkaç cümlesini paylaşmak istiyorum bugün. Yine ders niyetine...
“Ben her zaman tiyatrocu gördüm kendimi ve kariyerimi de böyle noktalamak istiyorum. Tiyatrocu olmasaydım sinema oyuncusu da olamazdım. 10 yıl tiyatroyla uğraşmam sinemadaki başarımın da sırrıdır.”