Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen salı, yeni başlayan bir televizyon programına takıldım. Bir taraftan çok komik, diğer taraftan insan ilişkilerinin ne feci durumda olduğunu göstermesi bakımından trajik. Bir şaka programı bu, adı ‘Şanslı Masa’. Gizli kamerayla donatılıp personelden müşteriye herkesin oyuna dahil edildiği kafeye bir çift geliyor, “Buyrun efendim burası şanslı masamız, hesaplar bizden” diyerek bir yere oturtuluyorlar.
İçlerinden biri, ‘anket doldurmak için’ içeriye çağrılıyor ve programın idaresini üstlenen iki oyuncuyla tanışıyorlar. Daha önce her ikisini de Tiyatro Kılçık’ta izlediğimiz Sinan Çalışkanoğlu ile Orçun Kaptan, kendileriyle işbirliği yapan müşteriye kulaklık takıyorlar. Verecekleri komutları yerine getirirse 5 bin TL. kazanacağını söylüyorlar ve oyun başlıyor.
Sinan Çalışkanoğlu ile Orçun Kaptan, gayet iyi idare ediyorlar programı, matrak komutlar veriyor, çok da güldürüyorlar. Kamera şakası deyince akla Çetin Çiftçioğlu’nun kılık değiştirdiği tuhaflıklar gelen bir toplum için ‘Şanslı Masa’ farklı ve gerçekten komik bir program.
Gelelim işin acıklı kısmına... Kulaklığı takılıp yerine dönen kişi, saçma sapan şeyler yapmaya, tuhaf cümleler kurmaya, karşısındakinin sabrını zorlamaya başlıyor. Misal, ilk yarışmacımızın birinci görevi ‘Ferhat Güzel’, ‘at tırnağı’ ve ‘teneke’ sözcüklerini bir cümle içinde kullanmak oluyor. Bunu yerli yersiz atasözleri, ayağa kalkıp bağırmalar, şarkılar, türküler izliyor. Zaten daha baştan “Saçma sapan şeyler yaparsam adam beni öldürür” dediği asabi sevgilisi de ilk an itibariyle sayıp sövmeye başlıyor. Kızın duyduğu küfürler karşısında dehşete kapılıp masayı - ve tabii adamı - terk etmemesinden de anlıyoruz ki, bu aralarındaki diyaloğun normal hali. Tamam, insan kendisine “Aşkitom” denmesinden hoşlanmayabilir, ben de kesinlikle tercih etmem ama bunun cevabı “Senin ‘aşkitom’ diyen ağzını s...rim” olmamalıdır herhalde...
Ama sonraki yarışmacı çiftlerden de anlıyoruz ki, sevgililer artık asker arkadaşlarıyla aynı jargonu kullanıyor. Misal, eline tutuşturulan hediye paketinden bir okey taşı çıkınca “Bu ne len? Allah belanı versin” diyebiliyor zarif genç kızımız.
‘Şanslı Masa’ kurgu mu, gerçek mi tartışmaları dönüyor bir haftadır internette. O halleri gördükçe “Keşke kurgu olsa” diyor insan... Henüz nişanlılık aşamasında, birlikte bir yaşam kurmaya hazırlanan bir çiftten erkek olan “Gerizekalı mısın, neden bahsediyorsun? Otur a..na koyayım, fena olacak” gibi laflar ediyor olmasa... Kız da bunlara gülerek “Bana küfür etme” diyor olmasa... Keşke kurgu olsa...


‘Lezbiyen’ hakaret mİ?


Hayır, bu konuya hiç girmek niyetinde değildim. Ayşe Özyılmazel’i sevgilisi bir erkekle aldatmış mı, bu durumda hayatına giren bütün erkekler ‘zan altında’ kalmış mı, acaba hangisi olabilirmiş, beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Bir kadınla aldatmasından farklı görmüyorum, “Hem de bir erkekle!!!”den dehşete kapılmayacak kadar gerçek hayat hikayesi bildiğimden herhalde...
Beni, olayın ‘zan’ boyutu ilgilendiriyor. Eşcinselliğin bir insanın üzerine atılabilecek en büyük ‘iftira’ olması... Yalancıydı desen, kaypaktı desen, onursuzdu, hırsızdı, dolandırıcıydı desen bu kadar dert değil. Zaten bu kadar cazip de değil, üzerine konuşulmaya değmez. Ama eşcinselliğin iması bile hem büyük hakaret hem büyük haber...
Herkes meçhul ‘gay’ sevgili üzerine tahminler yürüttü, tam bahisler kapanmış, konu bitmiştir zannederken topa Hülya Avşar girdi, “Acaba Ayşe’nin onu aldatan sevgilisi kadın olabilir mi?” dahiyane sorusuyla... Buyrun size bir ‘ima’ daha... Özyılmazel’in cevabı da aynı kulvardan: “Sadettin Saran’ın seni şutlama sebebi onu bir kadınla aldatman mıydı?”
‘İma’lar çarpıştı ve sonuçta ikisi de birbirine ‘basın yoluyla hakaret’ten tazminat davası açtı.
“Bana lezbiyen dedi hakim bey” konulu davalar nereye ulaşır, bilemem. Bildiğim, birbirine kızan insan-ların hakaret niyetine ‘lezbiyen’ sözcüğünü kullanmasının çok çok ayıp olduğu.