Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İnsanın, hele hele gencin cahil, apolitik ve düşünmeyeninin makbul olduğu ülkemizde ara sıra birileri çıkıyor, ‘üzerine vazife olmayan’ konulara el atıveriyor. Müzisyen mi mesela, “Seni bir anda unutuveririm, tırnağım bile olamazsın” temalı şarkılar yazıp beach’leri hoplatma yolunu seçeceğine savaştan, açlıktan, darbelerden filan söz ederek kafaları karıştırıyor.
“Ölü Ozanlar Derneği”ni izleyip söyleneni tamamen yanlış anlamış ‘Carpe Diem’ kuşağını bir durdurup düşündürüyor ki az şey değil. Zira biz ‘Günü yakala’dan ‘anı yaşa’ya savrulan, bunu da ‘dün dündür, bugün bugündür’, canın ne istiyorsa yaşa, yarın unutursun şeklinde yorumlayan bir garip nesil olduk çıktık. Takipçilerimiz de bizden aşağı kalmıyor netekim.

Ressam dede
12 Eylül belli bir yaştan küçükler için bir eski zaman masalı, Kenan Evren de tonton bir ressam dede. Ama işte dediğim gibi bir küçük azınlık var, onlar kendilerine anlatılanla yetinmeyip daha fazlasını merak ediyorlar. Beyinleri de var hâlâ düşünmeye yarayan ve öğrendiklerini orada evirip çevirdikleri zaman bir sonuca varıyorlar.
Yetinmiyorlar, bunları sese, söze döküyorlar, ortaya “Darbe” gibi bir şarkı çıkıyor. Evren’den söz ediyor Mor ve Ötesi şarkıda, “binlerce insan ölürken bir şey yapmayan, sadece bakan”... “Asmayalım da besleyelim mi?” ünlü sözünün sahibi Evren’den... Ve Erdal’dan, 16 yaşında darağacına giden... Beslenmeyip asılan niceleri gibi...
Şarkının sahibi, Mor ve Ötesi’nin solisti Harun Tekin, - ki kendisi ona dokunmayan yılanın bin yaşaması taraftarı olmayan, dünyada olan biteni kendine dert edinen biri zaten - önceki gün Foça Festivali’ndeki konserinde GATA’da tedavi gören Kenan Evren’e seslenmiş.

Daha işimiz var
Demiş ki, “Kenan Paşa’dan tek ricamız yargılanmadan önce ölmemesi. Daha onunla işimiz var.” Gayet yerinde bir istek ve kuşkusuz bunu isteyen tek kişi değil Harun Tekin. Vicdan, şuur sahibi insanların her fırsat ve mecrada dile getirdiği, getirmesi gereken bir talep bu.
Gelgelelim internette söz konusu haberin altındaki yorumlara bakınca yine umutsuzluğa kapıldım. Genel kanı “Yaşlı başlı, ölüm döşeğinde bir adam hakkında böyle ileri geri, ‘alaylı’ konuşulamayacağı” yönündeydi. Bunu yazan insanlar 12 Eylül’de kendi ‘canları’ yanmış olsa gene sevimli bir dede kabul ederler miydi acaba Kenan Evren’i?
Ama daha fenası, yine okur yorumlarındaki “Sen şarkını söyle, bu işlere karışma” tavrı. “Kendi işini yap”. Bu oldu işte 12 Eylül’den sonra bize. Herkes ‘kendi işine’ bakar, kendi bahçesinde oynar oldu.
“Sen ne bilirsin ki, kaç yaşındaydın o zamanlar?” diye soran var... Ne kadar ürkütücü değil mi? Hepimizin kendi gördüğümüz kadarını bilmemiz bekleniyor. Doğmadığımız yıllarda neler olduğunu lise kitaplarında yazılan kadar bilmemiz, fazlasını merak etmememiz.
“Kendi işimize bakalım” biz. Politika, tarih, felsefe bizim işimiz değil. Öğrenmek, okumak, düşünmek bizim işimiz değil. Aklımız da ermez zaten.
Biz hayatımızın iplerini ‘büyüklerimize’ bırakalım. Onlar bilir işlerini netekim...


Sen kendi işine bak
“Nefesimiz kesildi”
İstiklal Caddesi’ne bir çıktım önceki akşam, bir yürüyüş var. Davul sesleri, sloganlar... “Nefesimiz kesildi” yazıyor pankartlarda... Nedir olay derken, “Yüzde 100 dumansız hava, yüzde 90 boş mekân” yazıları görünüyor. “İşsiziz, açız, çözüm üret!” Sigara yasağı protesto edilen... Sokağa dökülenler, bar, restoran, kafe sahipleri, çalışanları... Ankara’daki, İzmir’deki gibi...
Tatlı tatlı sitem ediyorlar, kısık sesle dile getiriyorlar dertlerini. Çekiniyorlar da belli ki, mevzu hassas.
Ama ortada gittikçe büyüyen ciddi bir durum olduğu aşikâr. Kimse adım atmıyor kapalı mekânlara. Barların, kafelerin kapılarına bir bir kilit vurulur oldu. Müzik programları iptal ediliyor, eleman sayısı azaltılıyor, sonunda da tamamen pes ediliyor. Ve üstelik daha ağustos ayındayız. Şimdiden bunca kişi işsiz kaldı, daha bunun kışı var.
İnsanların sağlıklı nefes alma hakkını sonuna kadar savunuyoruz elbette ama bunca kişinin yaşama hakkına da bir çare düşünmek gerekmiyor mu?