Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kız, kilometrelerce uzaklıktaki sevgilisiyle konuşmaya çalışıyor telefonda. Yanındaki kız arkadaşı hop, çekip alıyor telefonu elinden ve “Erin seninle konuşmak istemiyor. Kendisini önemseyen biriyle çıkacak o artık!” diyor karşı taraftaki kişiye.
Erin apar topar dışarı atıyor kendisini ve tabii ki bir açıklama yapması gerekiyor sevgilisine. “Aramızdaki kavgayı anlattım da” diyor, “Biz kızız yapacak bir şey yok, böyle yaşıyoruz.”

Senin iyiliğini isteyenler...
Tam bir kız filmi
Bugün gösterime giren ‘Seni Uzaktan Sevmek’ (Going the Distance) adlı filmden bir sahne bu. Genel olarak, Drew Barrymore’un bütün sempatisinin üzerine kurulan bir klasik romantik komedi. Bildiğiniz, evde toplanarak pizza - dondurma filan eşliğinde izlenecek ‘kız filmi’. Yukarıda anlattığım sahneden de anlaşılacağı gibi...
Konusuna gelince; Erin, daha önce bir erkek uğruna kendi hayatını - kariyerini feda etmiş, onun peşinden diyar diyar gezmiş, bu nedenle de istediği her şeye geç kalmış 31 yaşında bir stajyer gazeteci. New York’ta bir gazetede staj yapıyor, okulu ise San Fransisco’da.
Tam dönüşüne altı hafta kala barda Garret’la (Juntin Long) tanışıyor. Garret da kız arkadaşı tarafından o gün terk edilmiş, erkek arkadaşlarıyla oturmuş kendisine son derece anlaşılmaz görünen bu ayrılığın sebebini çözmeye çalışmakta.
Olaylar en klişe şekilde gelişiyor: Birlikte çok eğleniyor, geceyi birlikte geçiriyor, sabah da birbirlerine bir ilişki için hiç uygun bir dönemde olmadıklarını açıklıyorlar. Ve tabii ki bir daha birbirlerinden kopamıyorlar.
Ve de filme adını veren durum bundan sonra başlıyor: Eyaletler arası ilişki sürdürme zorunluluğu.
İşte bu noktada, yazının girişindeki sahnenin benzerleri devreye giriyor peşpeşe. Ve beni de film üzerine düşünmeye iten tam da bunlar: Her ikisinin de etrafındaki herkes, onların ‘iyiliğini’ isteyerek akıllar veriyor, felaket tellallığı yapıyor. “Onun orada kimseyle yatmadığından emin misin?” ile “Seni önemseseydi gelirdi - işini gücünü bırakırdı - senden şunu şunu beklemezdi”ye uzanan geniş bir yelpazede fikirler üretiyorlar.
Bunlar, pek çok noktada hayatla ilgisi olmayan romantik komedilerin ve dolayısıyla bu filmin de gerçeğe en çok yaklaştığı anlar bence. Bizler, evet Erin’ın da söylediği gibi özellikle ‘kızlar’ her şeyi birbirimize anlatarak yaşamayı biliyoruz ancak, öbür türlüsünü beceremiyoruz. Üstelik akıl vermeden de duramıyoruz. Herkes bilirkişi. ‘Ben olsaydım’lar, ‘Acı söylüyorum ama gerçeği söylüyorum, seni uyarmak zorundayım, arkadaş olarak bu benim görevim’ler havada uçuşuyor.

Haberin Devamı

Deneyiminiz size kalsın
Üzgünüm ama arkadaşlık yapayım derken çoğunlukla düşmanlık ediyoruz karşımızdakine. Çünkü o hiçbir zaman ‘siz değilsiniz’, o verdiğiniz fikirler onun işine yaramayacak, sadece kafasını, yüreğini bulandıracak, belki iyi gidecek bir hikayenin şüphelerle gölgelenmesine neden olacak.
Sizin kendi deneyimlerinizle edindiğiniz hayat bilginiz kendiniz için geçerlidir. Başkasına - hele de zorla - satmaya çalışmayınız derim ben.

Haberin Devamı

Farklı bir eğlence türü
Dar bir sokakta yeşillikler içinde bir bar. Hakikaten küçücük, kutu gibi bir yer ve sokağa da attığı 3-5 masası var, hepsi bu. Millet merdivenlere, taburelere oturmuş, alçak sesle sohbet ediyor. İçerideki DJ kabininden de sokağa Edith Piaf’lar, Charles Aznavour’lar, Lisa Minelli’ler yükseliyor.
Bolca Fransız şansonu, araya pat diye giren ünlü bir opera aryası, sonra bir müzikal parçası... Hakikaten müstesna bir gece. Bir ara bakıyoruz, içeride bir çift dans ediyor. ‘Tepinmiyor’, ‘oynamıyor’, sadece usul usul çalan müzikle zarifçe dans ediyor.
Tabii ki ‘eğlenmeye’ çıkmış birçok insan da kapıya kadar gelip müziğe iki dakika kulak verip uzaklaşıyor. Onların zevkine göre seçenek çok nasıl olsa... Bu bizim yaşadığımız nadir rastlanan bir durum.
Sadede gelirsek, Asmalımescit’teki Off Pera’da çarşamba geceleri opera sanatçısı Güvenç Dağüstün tamamen kendi keyfine göre müzikler çalıyor. Ama bu ‘keyif’ birilerinin daha hoşuna gidiyor ve insanlar barda oturup klasik müzik parçaları, aryalar, şansonlar ‘dinleyerek’ sahiden eğleniyor.
Çoğu kimse giderken çaldıklarından bir CD edinmek istediğini söylüyor Dağüstün’e. Klasik müzik şöyle mi dinlenir, böyle mi dinlenir, nasıl sevdirilir ya da anlaşılır gibi tartışmalar süredursun, işte size bir ‘uygulama’ örneği. Farklı bir eğlence türüyle tanışmak isteyenlere hararetle önerilir.