Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir gazete haberi... 37 yaşında iş güç sahibi, evli bir İngiliz kadın, fotoğraftan gördüğümüz kadarıyla da gayet hoş bir kadın, Kalkan’da tatil yaparken tanıştığı yaz aşkı uğruna işi gücü, evi barkı dağıtıp kalkmış Türkiye’ye gelmiş. Üstelik kendi gelmeden de boşandığı eşinden aldığı nafakayı sevgilisine göndermiş ki birlikte yaşayacakları evi alabilsin... Yaklaşık 80 bin YTL.
Romeo’muz bir garson. Haberde ‘genç garson’ diye söz ediliyorsa da 36 yaşında, kadınların orta yaşlı, erkeklerin delikanlı diye anıldığı yaş hani... Neyse, adı Debbie Jones olan ‘Jülyet’ sonunda kalkıp geliyor Kalkan’a. Aşk hikayesinin mutlu sona ulaşması gereken an...
Lakin ortada bir tuhaflık, zaman zaman gece eve dönmeyen ‘Kasap’ lakaplı bir Romeo var. Nitekim bu lakaptan da şüphelenmediği anlaşılan Debbie Jones, kısa süre içinde sevgilisinin bir de karısı olduğunu öğreniyor ve de işinden gücünden, kocasından, parasından, muhtemelen ruh ve sinir sağlığından da olmuş vaziyette kendisine yeni bir hayat kurmak üzere Kıbrıs’a gidiyor. 

En kötü ihtimaller
Şimdi biz bu haberi okurken, en kötü ihtimalleri hesaplama konusunda eline su dökebilecek tek bir kişi tanıdığım arkadaşım Zeynep “Daha ikinci cümlede biz ‘Bu adamın karısı vardır’ diyoruz. Acaba bu kadın neden düşünmüyor bu ihtimali?” diye lafa girdi. Nasıl olmuştu da biz bu kadar paranoyak hale gelmiştik, başka ülkeden bir kadın nasıl 37 yaşında bu kadar ‘saf’ olabiliyordu? Aşk uğruna her şeyden vazgeçecek kadar cesur ve tabii insanlara güvenli?
Şimdi ben bu sorulara cevap verebilecek durumda değilim, çünkü ne yazık ki - ya da nereden baktığına bağlı olarak iyi ki - hala ‘saf’lıklarım meşhur. Bana söylenene inanıyorum. Zaten Zeynep’in yüzünde de bir “Kızım sana soruyorum, gelinim sen cevapla” ifadesi... Beyana itimat esasıyla yaşamakta ısrarlıysanız çünkü, sık sık aldanmanız son derece mümkün. Hiç yalan söylemeye ihtiyacı olmadığını, göründüğü gibi olduğunu düşündüğünüz birinin bütün hayatının kurgudan ibaret olduğunu öğrenmeniz an meselesi. Ama şüphenin de sonu yok ki... 

Yoğurdu üflemek

Her söylenenin aslında bir başkasını kamufle eden yeni bir yalan olduğuna inanarak, her karşımıza çıkanın bir boşluğumuzdan faydalanıp bizi vurmaya hazırlandığını düşünerek yaşanabilir mi? Az önce sözünü ettiğim bir numaralı kötümser arkadaşım geçen gün şöyle dedi mesela: “Bizi kıran, üzen şeyleri açık ederek insanların eline silah vermiş oluyoruz galiba.” Buyrunuz... Karşımızdaki baştan düşmanımız yani... Birinin eline koz vermemeye çalışarak onunla insani bir ilişki kurulabilir mi? İlk andan “Ben sana güvenmiyorum” diye yola çıkıyorsun zaten, bunun üzerine ne inşa edilebilir? Çökmeye mahkumdur o bina bence.
Salak olalım demiyorum ama güveni hak eden birileri de var muhakkak hayatta. Sütten ağzımız yandı diye yoğurdu üflemek şöyle dursun, elimizin tersiyle itersek nasıl fark edeceğiz onları? Onun için, “Vay salak” da dense arkasından, pişman da olsa sonunda, ben Debbie Jones ve onun gibileri, hayatı risk hesapları yapmadan, gard almadan göğüsleyenleri çok beğeniyorum. Onlar yaşıyorlar, diğerleri güvenli koltuklarında oturup izlerken...

Haberin Devamı

İnciraltı’na veda
Ekim ayında açılmıştı İnciraltı Meyhanesi Beylerbeyi’nde. Hem yeni, hem tanıdık bir mekândı, çünkü meşhur Cibalikapı Balıkçısı’nın kardeşiydi. O yüzden baştan kucakladı onu İstanbullu yeme içme meraklıları. Belli ki iyi yemekler yiyebileceğimiz, makul müzikler dinleyebileceğimiz, özenli bir mekân olacaktı.
Öyle de oldu nitekim, hem İstanbul mutfağıyla hem şahane kahvaltılarıyla nam saldı kısa sürede. Gazetecilik yıllarından tanıdığım, asıl mesleğini 30’undan sonra bulan şanslılardan Behzat Şahin bütün titizliğiyle, tarifleri tek tek deneyerek oluşturdu buranın mönüsünü de. Zeytinyağ şuradan, filanca ot buradan diyerek en iyi malzemeleri toplayarak... Tıpkı Cibalikapı’lar gibi... Temiz, şık ve lezzetli bir mekândı özetle. 60 yıllık incir ağacının gölgesindeki bahçesi de İstanbul’da bir vaha gibiydi üstelik.
Ama ne yazık ki geçen hafta Behzat’ın İnciraltı’nı bıraktığını öğrendim... Arkasından bana adını duymaya bile tahammül edemediğim beyin tavayı yedirmeyi başaran mutfak şefi Sıdıka Nur da ayrılmış. Sebepleri kendilerine ait ama sonucu hepimizi ilgilendiriyor maalesef...
Özetle İnciraltı Meyhanesi’nin Cibalikapı Balıkçısı’yla bir alakası kalmamıştır, ilgililere duyurulur...