Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Televizyon dizilerinde tecavüz göstermek ‘özendirici’ oluyor mu? Bu en aşağılık insanlık suçlarının başında gelen fiil böylece ‘sıradanlaşmış’ oluyor mu? Zaten hayatımızın orta yerinde konuşlanan tehlike daha da büyümüş oluyor mu böylelikle?

Bu sezon, ‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ dizisiyle hortlayan bu gibi soruları yersiz, eğer düzgün bir bakış açısıyla işlenirse konunun gündeme gelmesini doğru buldum hep, hâlâ da bu fikirdeyim. Saldırganın değil kurbanın kendini kusurlu hissettiği, susmaya zorlandığı iki yüzlü düzen ne kadar teşhir edilse iyidir diye düşünüyorum. Dediğim gibi, doğru bir bakış açısıyla ele alınması koşuluyla tabii. Ki, söz konusu dizi de bence sorumlu yaklaşımını baştan beri sürdürüyor. Faydalı, iyi bir iş yapıyor. Medyanın gücü sonsuz çünkü, doğru kullanıldığı sürece faydası da.
O tartışmalar sürerken karşıt görüşte olanlar da “Tecavüz espri konusu oldu bu dizi yüzünden” diyordu, ben de “Daha neler” diyordum. Kim, nasıl böylesi bir konuyu espri malzemesi yapabilir ki?
Sorumun cevabını dün sabah radyo dinlerken aldım. Yılların radyocusu Levent Erim, telefon bağlantılarıyla sürdürüyordu yayınını. Arayan bir genç kadın, geçen günlerde evlerine giren hırsızı anlatmaya başladı. Tam eve geldiklerinde, üç adam fırlamış kapıdan, bir tanesi teyzesini itip yaralamış. En kötüsünün, evlerine zorla bir takım yabancıların girmesinin yarattığı duygu olduğunu anlatıyordu dinleyici. “Bildiğin tecavüzdü” diye tanımladı yaşadığı hissi.
Levent Erim ne yaptı? “Yok, bildiğim tecavüz olamaz” diye cevap verdi önce. Her durumda espri üretmek şart ya çünkü. Tabii orada da durmadı, devam etti: “Benim bildiğim tecavüzle senin bildiğin tecavüz farklı herhalde.” Ve son darbe: “Benim bildiğim tecavüz her zaman kötü olmayabilir. Hani kaderde varsa üzülmek... denir ya” Son söylemeye çalıştığı cümle, yeni Türk büyüklerinin ürettiği “Tecavüz kaçınılmazsa zevk almaya bakmalı” yollu saçma deyişin bir başka versiyonu.
Bazı konular vardır, üzerine şaka yapılmaz, yapılamaz. Tecavüz bunların başında gelir. Maruz kalanın hayatını karartan, üzerinde ömür boyu geçmeyen kalıcı hasarlar bırakan, KORKUNÇ bir şeydir. Tecavüzün her zaman o kadar da kötü bir şey olmayabileceğini iddia etmek büyük bir ayıptır, daha ötesi suçtur. Yaşamamış olman, başından böyle bir felaketin geçmemiş - ve geçmeyecek - olması senin beyninin, yüreğinin o durumu anlamaya yarayan merkezini bu derece kör ve sağır etmemelidir. ‘Senin bildiğin tecavüz’ yoktur ama bu tahmin etmene engel değil. Ve evet, bu gibi ‘espri’ denemeleri tehlikelidir, hem de çok!

Şiir kazanacak!


Biliyor musunuz, şiir hayatımızı günbegün terk ederken, şehrimizde altı yıldır uluslararası bir şiir festivali düzenleniyor. Tarih ve Toplum Bilimleri Enstitüsü Derneği, ‘Şiiristanbul’ adını verdiği festivalden vazgeçmiyor. Bir yandan ünlü Türkiyeli şairlerin şiirlerini okurla buluşturacak söyleşiler, dinletiler düzenlerken bir yandan da dünyanın öbür ucundan isimleri ağırlıyor. (Ayrıntılı bilgi http://www.siirfestivali.org/ adresinde.)
Bu yılın teması ‘Arap Baharı’ ve bu sancılı coğrafyanın şiiriyle tanışmanın tam zamanı. Suriyeli Nezih Abu Hafaş, Ummanlı Saif Al Rahbi, Tunuslu Süreyya İkbal, Mısırlı Şaban Yusuf, ‘temanın’ konuklarından birkaçı. İskandinav ülkelerinden, Romanya‘dan, İtalya’dan, Ukrayna’dan, Hindistan’dan, Ermenistan’dan, Bulgaristan’dan ve Rusya’dan da şairler gelecek sonra.
Festival, 80’inci yaşı vesilesiyle Cemal Süreya’yı anacak, sunumlarla, panellerle, oturumlarla anlamaya çalışacak.
Kerim Deşti, Külsen Osmanpur, Dr. Hamdad Bekir, Hüseyin Habeş ve İrfan Amida, Kürtçe’nin ne kadar güçlü bir şiir dili olduğunu anlatacak.
Bugün başlıyor, festival. Mimar Sinan Üniversitesi’nin Bomonti kampüsünde, Bakırköy Belediyesi Oda Orkestrası’yla küçük piyanist Anıl Özdemir’in ve Türkçe’nin en ‘şiirli’ şarkı sözlerini yazan gruplardan Gündoğarken’in dinletisiyle.
1 Mayıs’a kadar sürecek. Sloganı, ‘Şiir kazanacak!’ “İnşallah” diyoruz biz de. İnşallah!