Cadde Bir dilek tutma şansları olsaydı...

Bir dilek tutma şansları olsaydı...

05.01.2013 - 19:08 | Son Güncellenme:

Dot’un yeni oyunu ‘Altın Ejderha’, hikayeden hikayeye atlayıp, istediği hayatı yaşayamayan insanların öyküsünü anlatıyor. Köksal Engür, Deniz Türkali, Ece Dizdar, Enis Arıkan ve Saim Karakale’yi aynı sahneden buluşturan metni, oyuncularıyla konuştuk

Bir dilek tutma şansları olsaydı...

Oyun, bir apartmanın en alt katındaki ‘Altın Ejderha’ adlı, Çin-Thai-Vietnam lokantasında geçiyor. Mutfakta Uzak Doğulu aşçılar durmadan yemek pişirirken, aralarında en genç olan çocuğun dişi ağrımaya başlıyor. Bu diş ağrısıyla hareketlenen oyunda apartmanın farklı katlarında yaşayan ve tamamen farklı hayatlara sahip olan komşuları tanıyoruz. Balkondaki yaşlı adam ve torunu, çatı katında oturan genç çift, bir kat aşağıda; bir kadın ve erkek arkadaşı, ‘Altın Ejderha’nın yanındaki bakkal... Yanda fotoğraflarını gördüğünüz beş kişi, tam
16 karakteri birden canlandırıyor ‘Altın Ejderha’da. Fiziksel özellikler ve cinsiyetleri umursamadan... Örneğin Saim Karakale, Çinli kız rolünde, Ece Dizdar sarhoş orta yaşlı adam rolünde, Koksal Engür ve Enis Arıkan 30’lu yaşlarının başındaki genç ve güzel hostesler rolünde izliyoruz.
Herkes hayatından farklı bir şey bekliyor, başka biri olmak istiyor ama sonunda Altın Ejderha‘da yemek yemeye devam ediyor...
Köksal Engür’e göre oyunun slogan sözü, “Bir dilek tutma şansları olsaydı...”

Haberin Devamı

Seyirci bu oyunda aynı anda hem çok gülüyor hem de üzülüyor...
Deniz Türkali: Benim küçük kızım da, “Bu oyunda çok şey anlattınız, çok sert şeyler söylediniz ama biz hepsine güldük” dedi. Bizim oyunun amacı bu zaten.

Nasıl yorumlar alıyorsunuz?
D.T.: Çok iyi... Kötü yorumlar bize gelmez zaten. Sosyal medyadan takip ettiğimiz kadarıyla da tepkiler iyi. Çok beğeniliyor oyun.

Köksal Engür: Çıkan haberler, izleyicilerin yorumları amacımıza ulaştığımızı gösterdi. Güzel bir metin. Çevirisi de çok güzel. Bunu da şundan söylüyorum; bir başka çevirisini izleyen arkadaşlar, bizim oynadığımızın daha iyi olduğunu söylediler. Almanca bilmiyorum ama orijinali bizim oynadığımız olsa gerek diye düşünüyorum.

Haberin Devamı

Metinde sizi etkileyen neydi?
Ece Dizdar: Sürekli ters köşeye yatırarak anlatması. Kadından erkeğe, yaşlıdan gence, Çinliden beyaza farklı karakterlere bürünüyoruz. Anlattığı şeyler çok güçlü. Bu tarz bir metni ilk kez oynuyorum.

D.T.: Oyunun kendisi beni etkiledi. Çok sıkı ve doğru bir metin. Hatta uzun zamandır okuduğum en iyi metinlerden. Hem mizah yanı hem de çok sert satır aralarının olması beni etkiledi.

Enis Arıkan: Ben okuduğumda zorlandım aslında. Nasıl oynayacağımızı, ne yapacağımızı gerçekten bilmiyordum. İkinci okumada kafamda netleşmeye başladı. Zaman içinde de çok keyifli hale geldi. Yönetmenimiz, “Bu oyunda büyük balık küçük balığı daima yutuyor” demişti. Oyunda sanırım en etkilendiğim kısım bu.

E.D.: ’Altın Ejderha’, bir Çin lokantasında geçiyor. 16 kişinin bir apartmanda ve yandaki bakkalda geçen hikayesini anlatırken, “Bakın size birkaç dakikada şu adam olayım” diye karakterleri gösteriyoruz. Beş kişi 16 karakteri canlandırmaya çalışıyoruz. Çok mağdur karakteri, aynı zamanda en tetikçi karakterlerden birini oynuyor olmak beni çok etkileyen bir şey.

K.E.: Oyunun içinde sık sık tekrarlanan birtakım laflar var. Herkesin başka bir hayali var, kimse yaşadığı durumdan memnun değil. “Bir dilek tutma şansları olsaydı...” bu oyunun slogan lafı olabilir bence.

Haberin Devamı


Provalara ne zaman başladınız?
E.A.: Ağustos başında başladık. Sonra dört ay prova süreci...

“Mutlu olduğumuz için oynuyoruz”
Siz Dot’a nasıl dahil oldunuz?
Saim Karakale: Benim maceram 2006’da stajyer olarak başladı. Bir süre Saray’da asistanlık yaptım. Okul bitti, yine buraya geldim ve ilk profesyonel oyunumu oynuyorum. Okul da devam ediyor aslında...

Oyunculukta öğrenme sürecinin hep devam ettiği söylenir...
D.T.: Çok doğru. Her oyuna sıfırdan başlıyoruz. Birbirimizden de bir şeyler öğreniyoruz. Öğrenmek de, öğretmek de tek taraflı değil. Ben bu oyundaki arkadaşlarımdan çok şey öğreniyorum. “Her akşam aynı oyunu oynamaktan sıkılmıyor musunuz?” diyorlar. Biz hiçbir zaman aynı oyunu oynamıyoruz ki!

K.E.: Her gece seyirci değişiyor, demek ki her oyun farklı bir oyun.

E.A.: Ben her oyuna çıkışımda farklı şeyler hissediyorum. Çünkü her oyuna farklı duygularla giriyorum. Bazen çok heyecanlanıyorum, bazen rahat oluyorum. Kuliste hepsinin başının etini yiyorum, “Bugün böyle hissettim, bugün şöyle hissettim” diye. Hiç aynı gitmeyecek sanırım.

D.T.: Eğer öyle olmazsa niye yapalım ki bu işi? Çok eğlendiğimiz, heyecanlandığımız, mutlu olduğumuz için oynuyoruz.

E.D.: Bu oyunda kendimizle ve birbirimizle dalga geçiyor olmamız da zevkli. Birisi hata yaptığında kopuyoruz.

K.E.: Bu metin her oyunda farklı olmaya müsait zaten. Çalışmalar sırasında yönetmenimiz Serkan da (Salihoğlu) söyledi.

E.A.: Ben onun keyfini ilk defa yaşıyorum. Sahnede başımıza bir şey geldiğinde seyirciyle birlikte gülebiliyoruz.

Haberin Devamı

KÜNYE

Yazan: Roland Schımmelpfennıng
Çeviren ve Yöneten: Serkan Salihoğlu
Yardımcı Yönetmen ve Dramaturji: Nurcihan Yücel
Proje Ekibi: Duygum Girginer, Tiber Yılmaz, Tolga İskit, Uğur Baran