Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yıllar önce Istanbul Life dergisinin yayın yönetmeniyken her ay ünlü isimlere oturdukları semtleri anlattırıyorduk.

Ayın konuğu Elif Şafak’tı, o zamanlar Kemer Country’de oturuyordu, Mevlana sevgisiyle gündemdeydi.

O zamanki imajına uygun olduğunu düşündüğü semtleri bir bir sıralayıp, “Kemerburgaz asla olmaz, Moda, Cihangir, Beyoğlu olmalı” demişti.

O zaman hiç tanışmıyorduk, daha sonra da hiç tanışmadık.

Ama benim için verdiği cevap bir insanı tanımak için yeterliydi.

Kitlelere oynamayı tercih eden insanlardan uzak durma hakkımı kullandım, kitapları da görüşleri de ilgimi çekmedi.

Haberin Devamı

TED konuşmasında yaptığı açıklamayı okuduktan sonra konuşmayı izledim, izlemeden yargılamamak için.

Elif Şafak bir yazardan çok bir politikacı ya da vaaz veren bir hoca gibi konuşuyor,

Demode bir prim yapma şekli
sahneye son derece hakim.

“Kelimelerin, duyguların gücü” derken izleyicinin duygularını istediği gibi manipule edebiliyor, demagogları eleştirirken bile demagoji yapıyor.

Yine de siyah beyaz değil hiçbir şey.

Söyledikleri arasında katıldığım bir bölüm de oluyor.

Nasıl artık Doğu’nun Batı’yı teselli eder hale geldiğini ustalıkla anlatıyor.

Ama sıra kendi seçtiği kelimelerle ‘anavatan’ ve ‘yurt’a geldiğinde söyledikleri herhalde biz aynı ülkede yaşamıyoruz hissi yaratıyor.

Özellikle de hepimizin gözü önünde anavatanında çok parlak bir dönem geçirdiği de düşünülürse.

Doğulu ülkenin modern yüzü olduğunu ilan eden kadın yazarın Batı’daki konuşmasının finali de bir PR gurusu ustalığıyla seçilmiş.

“Ben her zaman azınlık hakları konusunu yüksek sesle konuşan ve üzerinde yazı yazan biri oldum, kadın hakları LGBT hakları gibi... Ancak bu konuşmamı hazırlarken; biseksüel olduğumu insanların içinde konuşma cesareti gösteremediğimin farkına vardım. Çünkü karalama, alay, nefret ve damgalamaların peşimden gelmesinden korktum. Fakat kimse durumun karmaşıklığı nedeniyle sessiz kalmamalıdır” açıklamasının büyük alkış alacağı önceden belli.

Zaten belli ki bu alkış uğruna finale bu bölüm yazılmış.

Haberin Devamı

Burada üzücü olan, cinsel tercihlerle bu devirde hâlâ prim yapılabileceğinin düşünülmesi.

Bunun artık ne kadar demode bir çırpınış olduğunun görülememesi.

Tabii daha da fenası, dünyada Türkiye’nin entelektüel yüzünün böyle tanıtılması.

Bülent Ersoy’dan Rüzgar Erkoçlar’a farklı dönemlerde cinsiyet değiştiren bireyleri sevgi ve hoşgörüyle bağrına basmış bir toplumun bu kadar ürkütücü lanse edilmesi.

Kriz yönetimi 101: Sus!

Kriz yönetimi konusunda eğitim vermek gerekiyor birçok kişiye.

Tam kriz yavaş yavaş unutulurken bir anda bir gazeteciye röportaj verip o krizi farklı gerçeklerle ısıtıp ısıtıp gündeme getirmenin gazeteciden başka kimseye bir faydası yok.

Özellikle de ortada 14 yaşında bir çocuk varken.

Evet, travma dönemlerinde herkes şuursuz davranışlarda bulunabiliyor.

Ama insanın çevresinde ona “Konuşma, biraz sus!” diyecek birilerinin olması çok önemli. Bu aile, arkadaş da olabilir, avukat, psikolog, PR uzmanı da…

Yeter ki biri çıkıp da “Konuştukça meseleleri daha da büyütüyorsun!” desin!