Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ünlü ve başarılı erkekler magazine malzeme vermemek için büyük çaba harcarken, bir anda ‘eş durumundan’ kendilerini magazinin merkezinde bulabiliyor. Bakınız Okan Bayülgen ve Orhan Pamuk

Kabul ediyorum, ünlü biriyle birlikte olmak kolay değil. Büyük bir egoyla hayatı paylaşıp sonra da kendi egonun şişmemesi zor. Ama çiftlerden biri gerçekten çok ünlüyse, diğerinin biraz geri planda kalmayı kabul etmesi gerekmiyor mu? İlişkide olduğu kişinin ününden faydalanacağına, saygı görmek için bir şeyler yapmak tercih edilemez mi? Peki ama magazine malzeme vermek kendi kendine bir şeyler yapma kategorisine girer mi?
Okan Bayülgen’in eşi Şirin Bayülgen’in Twitter’daki saldırılarıyla başladı olay. Şirin Hanım’ın ilk hedefi Tuba Ünsal ve ABD’de doğum yapanlardı, sonra da Demet Akalın. Okan Bayülgen kadar popüler bir ismin eşi olunca, Twitter’da yazdıklarının magazin malzemesi olacağını tahmin etmek zor değil. Özellikle de Okan Bayülgen en parlak yılını yaşarken. TV8’deki programlarında tek kelimeyle müthiş. Hayranlıkla izlediğiniz birinin eşi çıkıp böyle polemiklere girince ve seviye yerlerde sürününce, insan ister istemez şaşırıyor. Neyse ki Okan Bayülgen, “Şöhretli bir adamın karısı olduğunu unuttu ve Twitter’da geyik yaptı. Bu olayın gazeteler tarafından kullanılacağını ve çarpıtılacağını unuttu. Şirin istediği gibi davranır, onu uyarmam söz konusu bile olamaz. Biz birbirimize karışmayız” açıklamasıyla ne kadar zeki olduğunu bir kez daha kanıtladı.
Birkaç gün önce Sabah’ta Karolin Fişekçi’yle yapılmış bir röportaj vardı. Fişekçi üzerine basa basa Orhan Pamuk’la ne kadar ‘tutkulu’ bir aşk yaşadıklarını, Pamuk’un kendisiyle aşkını başta sakladığını, bu yüzden kendisini Masumiyet Müzesi’ndeki Füsun karakterine benzettiğini, Pamuk’un kendisine ‘Kar’ diye hitap ettiğini ve daha bir sürü ayrıntıyı paylaştı. Gerekçesi de ‘ilişkisine sahip çıkmak’tı. Artık ünlü olmak ve gazetelere çıkmak isteyenler demek ki kendilerine böyle bir gerekçe ediniyor. Fişekçi’nin röportajını okumamış olmayı tercih ederdim, bir Orhan Pamuk okuru olarak. Tamamen kişisel tercih bu.
Okan Bayülgen de Orhan Pamuk da tartışmasız Türkiye’nin en zeki ve başarılı isimlerinden. İkisi de özel hayatlarını korumak, magazine malzeme vermemek için yıllarca didindi. Ama gelin görün ki, bir anda eş durumundan durum değişebiliyor. Bu noktada akla gelen tek söz, “Kadın erkeği vezir de eder, rezil de...”

Haberin Devamı

İyi seneler!

Haberin Devamı

Aralık’ın neredeyse tamamı yeni yıla hazırlıkla geçti. Evet, arada unutmak istediğimiz kötü şeyler de yaşandı. Ama nedense hep aynı şeyi tekrarladık: “Bu yıl bitse de kurtulsak.” Sanki bu yıl bitince her şey güllük gülistanlık olacak. Sanki aynı sinir bozucu şeyler tekrarlanmayacak. Utanmasak, güzellik yarışmalarındaki gibi “Dünya, barış ve mutluluk dolu bir yer olacak” bile diyeceğiz. Aslında çok büyük değişiklikler olmayacağını bilsek de.
Olsun, 2012 özel bir yıl. Maya inanışına göre, bir aydınlanma ve kendine gelme yılı. “Böyle bir yılı nerede karşılamalı?” diyenlere tek cevabım, “Ev.”
Aralık ayında karşılaştığım herkes aynı soruyu sordu, “Yılbaşında ne yapıyorsun?” Şimdiye kadar ilginç bir cevapla karşılaşmadım. Artık herkes akıllandı. Bir gece önce ya da sonrasında gidip eğlenebileceği bir mekana, yılbaşı gecesi gidip aynı eğlenceye ya da yemeğe 3-5 kat fazla para vermek istemiyor kimse. Sadece fahiş fiyatlar da değil korkutan. Kalabalık, kalabalıktan aksayan servis, fiks mönülere mahkum olma da cabası.
Tabii bir de sadece yılbaşının değil, İstanbul’un en büyük sorunu trafikten nasibini alma durumu. Bir yerden bir yere arabayla gitmeye çalışmak insanı delirtebiliyor. Metro ne kadar kısıtlı olsa da, her geçen gün hayatımızın daha önemli parçası haline geliyor. Gideceğiniz yere metroyla ya da yürüyerek gidemiyorsanız ve gitmek zorunda da değilseniz, unutun gitsin.
Biliyorum zor, ama bu gece evinizde sevdiklerinizle mutlu bir yılbaşı gecesi geçirmeye çalışın. 2012’nin mutlu geçmesi dileğiyle... İyi seneler!