Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bugün, dünyanın en çok taklit edilen lüks markası Louis Vuitton’un Asnieres’deki evi, atölyesi ve müzesinde bir gezintiye çıkıyoruz

Bir markanın yüzyıllarca yaşaması ve hiçbir zaman modasının geçmemesi müthiş bir başarı. Arkasında nasıl bir çalışma ve vizyon olduğunu görmek zor değil. İşte şimdi size, 25.9 milyar dolar değerindeki 158 yıllık Louis Vuitton’un Paris’in banliyösü Asnieres’deki evini ve atölyelerini anlatacağım.
Louis Vuitton 1854’te önce sandık yaparak başlıyor serüvenine. O zamanlar sandıklarla seyahat ediliyor. Sandıklar herkesin hayatında önemli bir yer tutuyor. Kadınların kabarık etekli dev kıyafetlerini düşününce bir haftalık seyahat için kaç sandık gerekeceği gözünüzün önüne gelebilir. Louis Vuitton bunu fark ediyor ve önemli terzilerin atölyelerinin yakınında ilk dükkanını açıyor. Sandıkları su geçirmez kanvastan yaparak bir ilke imza atıyor.
Bu arada Paris’te yaşam pahalı olduğu için Paris’e yakın, ulaşımı kolay olan Asnieres’e yerleşiyor. Burada hem bir atölye kuruyor, hem de yandaki evde ailesiyle birlikte yaşıyor. O zaman da sanata ve işçiliğe önem veriyor. Evin salonunda vitraylar var. Vitrayların arasına minik camlar yerleştiriliyor böylece salondan istediği zaman atölyede çalışanları da izleyebiliyor.
Yine o devirde hiç olmayacak bir şeyi yapıyor, 1885’te Londra’da Oxford Street’te bir şube açıyor. Şimdi Paris-Londra arası ulaşım kolay, ama o zamanlar ulaşım da, uzaktan başka bir mağazayı idare etmek de hiç kolay değil. Bırakın zorluğunu, kimsenin aklına gelecek bir şey değil şubeleşmek, globalleşmek.
Derken Vuitton ürünleri taklit edilmeye başlıyor. Bunun üzerine önce çizgili sandıklar deneniyor, sonra ‘damier’ dedikleri dama deseni yapılıyor ve karelerin arasına Louis Vuitton imzası atılıyor, onun da taklitleri çıkınca uğurlu sayılan Japon çiçeklerinin süslediği ‘monogram’ı yaratıyorlar. Bu da bir öngörü tabii, sonradan Japonlar boşuna Louis Vuitton mağazalarının önünde kuyruk olmuyor.

Müze, Temmuz 2013’te açılıyor
Asnieres’deki evin üst katında Louis Vuitton Müzesi var. O zamanlar gardırop haline gelen sandıktan çalışma masası haline gelen sandığa, bir gezgin için yapılan içinden yatak çıkan çantadan şoförler için yapılan araç tamir çantasına tarihte bir yolculuğa çıkıyorsunuz. O zamanki detaylar ve artizana hayran kalmamak mümkün değil. Şimdi Louis Vuitton halka açık ilk müzesini Temmuz 2013’te açmaya hazırlanıyor, o yüzden sadece özel konukların gezebildiği evdeki müzeden birçok parça taşınmış.
Müzeden sonra atölyeyi geziyorum. Tam 10 yıl önce Patrick Vuitton’la gezmiştim, tabii 10 yılda büyük değişiklikler olmuş. Artık atölyede fotoğraf çekmek yasak. Atölyede her kadını kalbinden vuracak iki bölüm var. Biri, özel sipariş bölümü. Nasıl bir şey hayal ettiğinizi anlatıyorsunuz, Louis Vuitton ailesinin ferdi Patrick Vuitton nasıl bir şey yapılabileceğini söylüyor ve size özel ürün tasarlanıyor. Karl Lagerfeld’in iPodları için özel bir Vuitton’u var. El Bulli’nin şefi Ferran Adria’nın özel bir bıçak çantası var. Louis Vuitton’un kreatif direktörü Marc Jacobs ise sevgili köpeği Daisy’ye özel uçakta seyahat ederken kullabilmek için bir kafes yaptırmış. İçinde Jacobs’ın kokusu da var, Daisy kendini yalnız hissetmesin diye. Tuhaf istekler de geliyormuş. Oyuncak bebekleri için özel bir kutu isteyen de, uçakta kristal bardaklarını taşımak için özel bir çanta isteyen de oluyormuş. Ama atölyede herkes ketum, kimse kimin için yapıldığıyla ilgili bilgi vermiyor.

Kendi çantanı kendin yarat
Özel sipariş bölümünün yanı sıra ‘Kendi çantanızı kendiniz yaratın’a ayrılmış daha az maliyetli bir bölüm de var. Haute couture’ün çanta versiyonu. Şu anda dünyada sadece 6 Vuitton mağazasında bu hizmet var. Önce çanta modeline karar veriyorsunuz, sonra aksesuarlarından astarına her türlü detayını kendiniz seçebiliyorsunuz. Böylece kendinize özel bir ürün yaratmış oluyorsunuz. Şaşırtıcı ama maliyeti de diğer Vuitton çantalardan çok farklı değil.
Atölyede herkes huşu içinde çalışıyor. Çalışanlar arasında bir de Türk var. Uzun yıllardır burada. Atölyeyi gezerken özellikle egzotik deriler bölümünde gördüğünüz renkler karşısında kayıtsız kalmak çok zor. Buradaki hummalı çalışmayı görünce çıkıp bir koşu çanta almak istiyorsunuz. Bu çantaların neden bu kadar arzulandığını ve neden bu kadar
taklit edildiği daha iyi anlıyorsunuz. Çanta deyip geçmemek lazım. Arkasında müthiş bir tarih yatıyor.