Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Son zamanlarda izlediğim en ilginç belgesel: ‘Mad as Hell’.
Bir Türk girişimcinin ve ‘Young Turks’ adlı haber yorum programının hikâyesi.
Cenk Uygur, University of Pennsylvania’da okuyor, Columbia Üniversitesi’nde hukuk eğitimi alıyor.
Mezun olur olmaz çok iyi bir iş bulmasına ve ailesinin tüm itirazına rağmen işi bırakıyor ve radyo programı yapmaya başlıyor.

Youtube’da 1 milyar izleyiciye ulaştı
Haberleri, politik gündemi yorumluyor, başta acımasız yorumları antipatik de gelebiliyor ama sonra o kadar çok dinleyicisiyle ulaşıyor ki kendini online TV programı yaparken buluyor.
Programı 300 milyon izleyiciye ulaştığında keşfediliyor.
Daha sonra Youtube’da 1 milyar izleyici rekoru kırıyor, zaten 1 milyon takipçisi de var.
Bunu fark eden MSNBC New York ofisi 2010’da onu işe alıyor.
Daha sonra programlarında Beyaz Saray’ı ve Başkan Barack Obama’yı kızdırdığı gerekçesiyle kanal yönetimi tarafından uyarılıyor.
Kanal, her ne kadar “Konuşmasının içeriği değil, üslubu yüzünden uyardık” dese de Cenk Uygur, asıl sorunun içerik olduğunu düşünüyor ve Amerikan hükümetini daha da acımasızca eleştirmeye başlıyor.
Sonuçta, hafta içi prime time’daki programı yerine hafta sonu sabah programını teklif ediyorlar ona, hem de milyon dolarlık bir maaşla.
Bunu bir sus payı olarak görüyor Cenk Uygur ve teklifi geri çeviriyor.
Al Gore’un kanalı Current’da yayın yapmaya başlıyor.
Daha sonra Al Gore da kanalı Al Jazeera’ya satınca, ilk bildiği işe online yayıncılığa geri dönüyor.
Youtube stüdyolarından yayın yapıyor, izlenme rekorları kırıyor.
“İşte benim hikâyem, ana akım medyanın yanında internet yayıncılığının hikayesi aslında” diyor Cenk Uygur.
Türkiye’de biz daha Cenk Uygur’un ve Young Turks’ün yeterince farkında değiliz ama ABD’de ‘Mad as Hell’ adlı bir belgesel bile yapıldı Cenk Uygur hakkında.
Aynı zamanda bir pazarlama harikası da olan bu belgeseli Apple TV’den izlemek mümkün.
Sadece bir başarı hikâyesi olarak değil, yayıncılığın geleceği bakımından da önemli bilgiler edinmek için.

Haberin Devamı

Kantin ve Gram büyüyor

Haberin Devamı

Kantin 15 yıldır Nişantaşı’nda, küçücük bir yerden kafe ve dükkâna dönüştü. İkinci dükkân Bebek’te açıldı. Şimdi de büyümeye devam ediyor. Kantin çok yakında Kemer Country köy meydanında açılıyor.
“Sadece dükkân olacak, lokanta değil” diyor yaratıcısı Şemsa Denizsel.
Çünkü lokanta için Nişantaşı’ndaki servis kalitesini tutturmak kolay değil.
Kantin’in 15. yılı şerefine verilen yemekte konuk şeflerden biri olan Didem Şenol’un çok sevdiğimiz Gram’ı da büyüyor. Maya ile tanıdığımız Didem Şenol’un sağlıklı yemekleriyle dikkat çeken, İstanbul’da benzerlerini daha çok görmek istediğimiz yeme-içme yeri.
Benzer kafe zincirlerinin benzer menülerinden sonra ilaç gibi geliyor. İyi malzemelerle ve önünüzde taze hazırlanan az ama öz çeşit yemek var. Maslak Orjin Plaza’da geçen hafta şubesi açıldı. Maslak ve Kemerburgaz civarında çalışanlar yaşadı!

Wolverine’in sahnesi nasıl?

Tam 6 yıl önce Daniel Craig ve Hugh Jackman’ın tiyatro oyunu sırasında izleyicilerden birinin cep telefonu çalıyor.
O sırada Hugh Jackman birden monologunu kesip izleyicinin olduğu yöne dönüyor ve “E, hadi telefonunu açacak mısın?” diye soruyor.
Telefon hâlâ çalmaya devam edince, “E, hadi kapat artık şu telefonu” diyor hışımla.
Bu olayın ertesi gecesi aynı salondayım.
İçeri girerken cep telefonumu kapatmak konusunda sürekli uyarılıyorum.
Broadway’de iki kişilik bir tiyatro oyunu.
Adı ‘A Steady Rain’.
Daniel Craig ve Hugh Jackman oynuyor.
Biz onları James Bond ve X Men’deki Wolverine olarak tanıyoruz.
Şimdi hem çocukluk arkadaşı hem de ekip arkadaşı olan ve aynı kadına aşık olan Chicagolu polis rolündeler.
Bu oyun Chicago’da ilk sahnelendiğinde ve henüz ünlü isimler rol almadığında da çok beğeniliyor.
James Bond’un yapımcılarından biri teksti Daniel Craig’e öneriyor.
Daniel Craig bayılıyor ve hemen Hugh Jackman’ı ikna ediyor birlikte oynamak için.
Zaten böyle iki büyük star olmasaydı bu oyun asla Broadway’e gelemezdi diyorlar.
Sahnede Daniel Craig ve Hugh Jackman’ı görünce inanamıyorsunuz.
İkisinin de havasından eser yok.
Çok sıradan, hatta çirkinler.
1,5 saat boyunca sandalyelerinden pek de kalkmayarak konuşuyorlar.
Ağırlıklı olarak monolog.
Daniel Craig’in İngiliz ve Hugh Jackman’ın Avustralyalı aksanından hiç iz yok.
Onları ilk defa Amerikan aksanıyla konuşurken izliyorum. Gerçekten çok başarılılar.
Hatta bu halleriyle sokakta karşılaşsanız bile onları tanımanıza imkân yok.
Boşuna star olunmuyor işte diye düşünüyorum.
Aradan 6 yıl geçiyor, şimdi ise Hugh Jackman Zorlu Center’a geliyor, tek kişilik gösterisiyle. 17-20 Mart’ta.
Şimdiden Hugh Jackman ile bir gece geçirecekleri uyaralım, kendisi telefon konusunda hassas, telefonunuzun sesini kapatıp kapatmadığınızı birkaç kere kontrol etmekte fayda var.