Cem Mumcu

Cem Mumcu

cemmumcu@okuyanus.com.tr

Tüm Yazıları

“Erkeğin elinin kiri” lafının bir Siirt deyimi olduğunu sanmıyorum. Hızlı ve sistemli bir şekilde şarkılarımıza, türkülerimize, filmlerimize, küfürlerimize, annelerimize, babalarımıza, içimize bakmamız lazım


Çocuktum. Kolumu ısırıp saat yapardım. Tam oraya, bileğimin ön yüzüne. Bir kol saatinin olması gereken yere. Minik dişlerimin izleri rakamlar olurdu. Yanlış hatırlamıyorsam saat 11 boş kalıyordu. Saatin görece uzun süre kalması için çok sıkı ısırmak gerekirdi. Rakamlar böyle oluşurdu. Akreple yelkovan daha kolaydı. Onlar hayalimde dönüp dururlardı. Çocukken hayaller en kolayıydı.
İlk gerçek kol saatimi oramdan bir parça deri kestiklerinde takmışlardı koluma. Verdiğim parçaya karşılık bir saatim olmuştu. Ve yavaş yavaş hayallerimin yerini gerçekler almaya başlamıştı. Büyümek buydu. Saatin markası Nacar’dı. Bir de Behçet Nacar vardı o zamanlar. ‘Türk tipi erotik film’ salgını vardı. ‘Parçala Behçet’in soyadı ise Nacar’dı. Ve ben de sünnet olup erkek olmuş ve Nacar saatimi bileğime takmıştım.
Isırarak saat yapmanın zamanı çoktan geçmişti ve artık hayalimde ne akrep ne yelkovan kalmıştı. Zamanı bilmenin tek yolu sadece gerçek bir saate bakmaktı. Bu yeni saatin ve ondan sonraki tüm saatlerimin ise büyük bir zaafı vardı. Bunlar hiçbir zaman geriye doğru işlemedi. Hızla, bileğimi oyarcasına ileriye doğru tıklayıp durdular.

Haberin Devamı

Kamyonların arkasında ‘Liselim’ yazısı
Evet, ‘Parçala Behçet’ vardı. Parçalamak erkeğin cinsel eylemde yaptığı şeydi. Ali Poyrazoğlu’nun oynadığı ‘Kayıkçının Küreği’ vardı. Birkaç örnek daha sıralayayım: ‘Zımbala Bilal’, ‘Öttür Kuşu Ömer’, ‘Hasan Almaz Basan Alır’, ‘Beş Tavuk Bir Horoz’Ö Bu filmlerin hiçbiri Siirt’te çekilmemişti. Konu Siirt değil çünkü. “Erkeğin elinin kiri” lafının da bir Siirt deyimi olduğunu sanmıyorum. Türk filmlerindeki tecavüz sahnelerine dair bir araştırma yapmalı birileri. Hiç de beklenildiği gibi korkunç değildir çoğunluğu. Tecavüzlerde bile bir ‘civciv çıkacak kuş çıkacak havası’ vardır.
Burhan Çaçan’ın 42 yaşında seslendirip bir de klip çektiği o şarkıyı da bir Siirtli mi yazdı sanıyoruz? Şarkının sözleri nasıldı? “Buluşurduk arzu ile istek ile/liseli vardı ya ah o liseli/kısacık etekli dar elbiseli.” Cengiz Kurdoğlu’nın da vardır bir Liselim şarkısı. Kamyonların arkasında ne zaman bir ‘Liselim’ yazısı görsem sollarken şöföre bakarım. Gördüğüm hep kocaman amcalar olmuştur direksiyonun başında.
“Sandalyeye oturunca ayağı yere değiyorsa tamamdır” sözünü de mi Siirtliler söyledi? Pippa Bacca ’yı çoğunluk çoktan unutmuştur bile. Dünya barışına dikkat çekmek, günde me getirmek ve sembolize etmek amacıyla üzerine giydiği barışı temsilen beyaz gelinlikle İtalya’dan Telaviv’e gitmeyi planlayan kadının tecavüze uğrayıp öldürüldüğü Gebze, Siirt’te mi sanıyorsunuz? Havanın bile çok sıcak olduğunu anlatmak için ‘yabancı kadınların cinsel organları gibi’ anlamına gelen o acayip lafı üretmiş bir yapıdan söz ediyoruz.

Haberin Devamı

Hepimizin topyekün sorunu
Şimdi bazıları da İstanbul’dan, İzmir’den konuşurlar. Bu kez Anadolu insanına yüklerler bu meselelerin sorumluluğunu. Basına yansımayan hatta dile bile getirilmeyen İstiklal Caddesi hikayeleri, Antalya Olympos hikayeleri bilirim ben. Şu ‘çağdaş’ ve ‘modern’ kelimelerinin her şeyi hallettiğini sananlara konuşabilseydim neler anlatabilirdim. Sorun hepimizin topyekûn sorunudur. Değil şehirlere ve bölgelere evlerimizin içlerine kadar her kapı arkasına sızmıştır. İnternet, elinde cep telefonuyla gezen modern kılıklı delikanlıların gizli gizli çektikleri etek altı fotoğraflarıyla dolu.
Ama bunlar sonuçtur. Sadece bunlara kızarak, küfrederek, cezalandırarak, yasaklayarak çözemeyiz. Nedenlerine bakmadan halledemeyiz. Annelerin nasıl oğullar yetiştirdiklerine bakmadan anlayamayız. Öyle yalınkat ‘bastırılmış cinsellik’ açıklamalarıyla da kavrayamayız.
“Siirt’in adı çıkmasın” diyenlerle Pippa Bacca olayında Türkiye için çok kötü reklam oldu gibi laflar edenlerin durumu aynıdır. Ve bu durum biraz da sorunun nedenlerinden birine sıkı bir gönderme yapmaktadır.
Haberi duyduğumda saat yapmak için ısırdığım kolumu ısırdım yeniden. Becerebilseydim zamanı geri alabilmek isterdim. Ama ne kadar geri almalıyım onu da bilmiyorum. Mesele oldukça kadim bir mesele. Canım yandı evet, ama bu bir ‘canım yandı yazısı’ olarak yazılmadı ve öyle okunmasın. “Kızmak, ağlamak, üzülmek”, hepsi yakışıyor buraya ama hızla bu duygusallıktan kurtulup çalışmamız lazım. Deyimlerimize, şarkılarımıza, türkülerimize, filmlerimize, küfürlerimize, annelerimize, babalarımıza, içimize bakmamız lazım hızla ve sistemli bir şekilde. Sanıldığı gibi sadece bizim sorunumuz değil bu. Başka biçimlerde ve başka yoğunluklarda insanın olduğu her yerde; ‘modern’, ‘açık’ ilan ettiğimiz toplumlarda da dehşetli oranlarda örnekleri var ne yazık ki. Biz şimdilik bizim kirimizi temizlemek için yola çıkmalıyız.


Haftanın önerileri
Kitap: İtalya’da Rönesans Kültürü, Jacob Burckhardt , Okuyan Us Yayın
Film: The Boat That Rocked, Yönetmen: Richard Curtis
Müzik: Anadolu’nun Kayıp Şarkıları
Web Sitesi: www.gayetkendimdeyim.blogspot.com
Mekan: Backhaus Nişantaşı, Akkavak Sokak