CIMBIZ

Sevgililer Günü’-nü yazacaktım. Aşk konuşmak istiyordum. Ne var ki, ülkemin şahane gündemi izin vermedi.
Çok garip, tuhaf ve tehlikeli bir süreçten geçiyoruz...
Bir vatandaş ve gazeteci olarak kurumlara, insanlara güvenimi yitirmeme ramak kaldı. Kafayı nereye çevirsek yalan dolan ya da paranoya.
Yakın, uzak tanıdıklar, tanımadıklar, çıkar odakları, çıkar odaklarının yalakaları, saflar, iyi niyetliler, herkes ama herkes konuşuyor; ortaya döküp saçılan bilgi içinden ‘kendi işine geleni’ işine geldiği gibi yorumluyor.
Yoo, yorumlamakla da kalmıyor; can siperane savunuyor, kendi tuttuğu tarafı iyi gösterme, ona yaranma adına ne gerekiyorsa kanının son damlasına kadar yapıyor.

Takım savunması
Televizyon programlarının hali içler acısı...
Bazı sözde gazeteciler ‘kendi takımlarının’ faulleri ayan beyan ortadayken, öyle zavallı manevralarla, öyle zayıf argümanlarla ‘takım’ savunması yapıyor, öyle aciz duruma düşüyor ki, izleyici olarak ben utanıyo-rum. Hatta acıyorum...
“Off” diyorum, yapmasa ya!
Bakın, o takım bu takım için konuşmuyorum. Hiçbirinin taraftarı olmadığım için beni de ilgilendirmiyor ama Cemaatçi-Ak Parti’ci bazı gazeteciler artık bir kendine gelse. Şu televizyon performanslarını bir izleseler, kendilerine bir baksalar.

Avukatlık yapılıyor
Yani insan, bir düşüncenin, partinin taraftarı, destekleyicisi olabilir ama bu derece avukatlık?
Sanki Amerikan dava dizilerinden sahne izliyor gibiyiz. Hani savcıyla avukatın karşılıklı beyan yarıştırdıkları...
Müvekkil adamı gerçekten öldürmüş mü, öldürmemiş mi önemli değil, savcı ceza verdirip puan toplama peşinde..
Avukat da müvekkili cezadan yırtsın da, ne olursa olsun derdinde.
Maksat, açık kapatmak. Gerçeğe ulaşmak değil. Adaletli olmak hiç değil.
İnanın, gerçek ille de ortaya çıkacaktır. O zaman mahcup olmamak için bugün kendinize bir hakim olmakta fayda var..
Haa, “Toplum nasıl olsa unutuyor” diyorsanız...
Haklısınız kardeşim...
Ama artık teknoloji var. Google var. Söylediğiniz her söz, attığınız her tweet gün geliyor burnunuza dayanıyor. Hatırlatılıyor. Benden hatırlatması.

Haberin Devamı

GÜNDEM

Haberin Devamı

KALEM OYNATAN AÇIKLAMA YAPMAK ZORUNDA

Türbanlı Zehra Develioğlu’na saldırı haberini duyduğum anda kahrolmuştum. “İnşallah dedikodudur” demiştim. Şehrin orta yerinde böyle vahşice bir saldırıyı, böyle barbar, böyle insafsız olunabilmesini aklım almamıştı.
Aynı iddia ülkemin Başbakanı tarafından mecliste savunuldu...
Sevdiğim, inandığım bir gazeteci görüntüleri izlediğini söyleyen tweet’ler attı. Bir başka sevdiğim gazeteci, Zehra Develioğlu’yla röportaj yaptı. Hiç sevmediğim ve iş ahlakını hep sorguladığım gazetecininse, o röportajı yapabilme hırsıyla meslektaşlarına şantaj yaptığı anlaşıldı.
Polisler, savcılar görüntüleri araştırdı; Vali, “Görüntü yok” dedi.
Aylar geçti. Kanal D, görüntüleri yayınladı.
Argümanlara bakalım:
-“Kanal D’nin şimdi yayınlaması manidar!”
Yahu, intikam timi şimdi devreye girmiş, sakladığı görüntüleri şimdi servis etmiş, kanal ne yapsın?
-“Görüntüler montaj... Kadının beyanı doğrudur.”
Anladık, her şeye montaj demek mümkün, ortalık montajlanmış kasetten geçilmiyor, çakma delil bile üretiliyor. Ama...
Allah aşkına, neden görüntülerde tek kare de olsa deri eldivenli, üstü çıplak adam yok? Etraftakilerde en ufak bir tepki?
Etrafı geçtik, Zehra Hanım’da en küçük bir rahatsızlık görüntüsü dahi yok. Tacize uğramış, üzerine idrar yapılmış, bebeğini bir süre için bulamamış kadın eşiyle sakin sakin yürür mü, olay sonrasında?
-“Bu iddiaları dile getiren herkesin yalan söylediği anlaşılmıştır!”
Eğer yalan değilse de, o dönem yazan çizen, “Gördüm”, “İkna oldum” diyen herkesin bu topluma açıklama yapmak boynunun borcudur! Aksi halde alenen ‘toplumu kin ve düşmanlığa sevk etmek’ suçunu işlemiş ya da buna alet olmuş olacaklardır.
Bunun da sus pus olarak geçiştirilmesi mümkün değildir.

Haberin Devamı